Giriş

Siyasette çeşitli alternatifler vardır. Tercih çoğu zaman iyi ile kötü arasında de­ğil, kötü ile daha kötü arasında yapılır. Politika eski bir deyimle imkânların, müm­kün olanın sanatıdır. Politikacı yalan söylemek zorundadır. Yalan söylemeyen, demagoji yapmayan politikacı, siyaset sahnesinden çekilmek zorunda kalacaktır. Çünkü şartlar bunu gerektirmektedir. İktidar olma amacındaki siyasi parti daha geniş kit­leleri çatısı altında toplamaya çalışacak, bunun için de inançlarından, programın­dan taviz vermek zorunda kalacaktır. Kendisini iktidara getirecek sayıda kitleyi memnun etmek, değişik menfaatleri uzlaştırmak zorundadır. Yığın partisi haline dönüşen bir siyasi parti doktrin partisi olma özelliğini kaybedecektir. Siyasette ku­ral budur. Geniş kitlelerin tasvibini kazanmak isteyen her doktrin partisi adım adım doktrininden taviz vererek iktidara yaklaşacaktır.

Siyaset, mevcut düzenin içinde onun koyduğu kurallara göre yapılanmaktadır. Düzen kendini yıkmayı amaçlayan siyasi hareketler haline dönüşen ideolojik hare­ketleri terbiye edecek, kendine tabii kılacak mekanizmaları ve kuralları da getirmiş­tir. Düzen onu kuranlarca varlığım devam ettirecek savunma cihazlarıyla donatıl­mıştır. Fakat düzen çelişkilerle doludur. Kendi mahvını hazırlayacak tohumları da içinde taşır. Düzeni yıkmayı ve kendi düzenini hâkim kılmayı amaçlayan ideolojik hareketler düzenin bu çelişkilerinden faydalanmak ve kendi gayretleri için kullan­mak zorundadırlar.

İdeolojik hareketler, politik mücadelenin içine girmişlerdir artık. İdeolojik hare­ketin bu hüviyete bürünmesi bazı tehlikeleri de beraberinde getirir. İdeolojik hare­ketin asli hüviyetini devam ettirebilmesi, düzenin aldatıcı yollarında kaybolmamak için mensuplarının yüksek ideolojik şuura sahip olmaları, gayelerin tedrici hedef­lerden sürekli ayırt edilmesi gerekir. Yoksa dünya görüşünün hâkim kılınması poli­tik atmosferde unutulacak ve ideolojik gayeler saptırılacaktır.

Yazıda Ülkücü Hareket’in asli gayesine varmak için giriştiği politik mücadelenin tahlilini yapmaya çalışacağız. Mücadelemizin geliştiği ortamı, yani karşı olduğu­muz düzen yerleşmesinden etkili hale gelmesine kadar inceleyecek ve politik mü­cadelenin gerekliliği ile ideolojik mücadele arasındaki hayati çizgiyi, ihmal edilme­mesi gereken prensipleri anlatacağız.

Politik mücadele çok geniş bir anlama gelir. Biz yazımızda politik mücadeleyi kendi açımızdan yorumlayarak, ideolojik mücadelenin emrinde bir araç olarak ala­cağız. Düzenin çelişkilerinden doğan, düzeni düzenin imkânlarıyla yıkmakta ideo­lojinin emrindeki bir araç.

Hâkim Düzenin Yerleşmesi ve Nitelikleri

Türkiye geri kalmış bir ülkedir. Geri kalmışlığımız diğer geri kalmış ülkelere göre farklılık arz etmektedir. Biz her şeyden önce ileri bir ülke iken geri bıraktırıl­dık. Bu durum kendiliğinden olmamış, emperyalist güçlerin uzun süreli sömürge­leştirme çabaları bu günkü geri kalmış Türkiye’yi ortaya çıkarmıştır.

İşbirlikçi, komprador zümrenin geri kalmışlığımızda payı büyüktür. Emperyalist mihraklar önce işbirlikçiler edinmiş, onların desteği, telkin, baskı ve tehdit metotla­rını kullanarak sömürülerine müsait bir sistemi Türkiye’ye yerleştirmişlerdir. Türki­ye Cumhuriyeti’nin kurulmasından emperyalizmin ülkemize yeniden girmesine kadar olan devre bir arayış ve bocalama devresidir. Arayışın milli ölçülere göre yapılmadı­ğı ve işbirlikçi zümrenin hazır bekleyişi, kapıda bekleyen emperyalizmin girişini kolaylaştırmıştır.

Bu gün gelinen seviye; emperyalizmin adım adım ilerleyişi ile dışa bağımlı Tür­kiye’nin ortaya çıkmasıdır. Türkiye yer aldığı emperyalist sistemin dışında hareket edemez hâle gelmiş, her kurtulma çabası onu daha çok batağa sokmuştur.

Biz Türkiye’de dışa bağımlı sömürü düzenini yorumlarken iki ölçüye göre hare­ket etmeliyiz.

1.Emperyalist güçler sömürülerini devam ettirebilmek ve fazlalaştırmak için nasıl bir düzen arzularlar, neleri gerçekleştirmeye çalışırlar?

2.Emperyalist güçlerin işbirlikçileri sömürülerini ülke içinde ebedi kılmak için nasıl bir düzen arzularlar. Ağababalarını hangi şartlarda daha çok memnun ederler?

Bu ölçülere göre hareket ettiğimizde Türkiye’de düzenin nasıl şekillendiğini, kendini koruyacak kurumlan nasıl geliştirdiğini anlayabiliriz.

Düzenin sömürü düzeni olması, milli değerlerimize ters düşmesi, bize yabancı olması dışa bağımlılığından ayrı düşünülemez. Düzenin milli varlığımız için bir teh­dit unsuru olması, tam bağımsızlığımızın neticeleridir. Düzeni dışa bağımlılığından ayrı düşünmemiz, düzeni tamamıyla anlamamızda yeterli olmamaktadır. İç şartlar, batılılaşma arzularının kökleri ve yabancılaşmaya katkısı, milli değerlere yabancı­laşmış yönetici zümrenin varlığı siyasi düzenin bir parçası olmaya devam edecek­tir. Düzenin uzun zaman süresi içinde yerleştirdiği alışkanlıkları sürdürecek, düze­nin tatmin ettiği kesimi, tatmin etmek zorunda olduğu kesimi tatmine zorlanacak­tır. Aldığı kararlar emperyalist sistem içinde yer alan iktidarın alacağı kararlar ola­caktır. Ta ki düzen yıkılana kadar.

Daha evvel de söylediğimiz gibi, siyasi parti ideolojik mücadelenin aracı olma durumunu, ideolojik mücadeleye yol açma fonksiyonunu devam ettirmediği sürece düzenin esiri kalacaktır.

Ülkücü Hareket ve Politik Mücadelenin Gerekliliği

1. Kurtuluş Savaşımız anti-emperyalist bir savaştı. Emperyalizmin silahlı işgal güçleri, Türk Milletinin topyekûn verdiği bağımsızlık savaşından sonra kovulmuş ve bağımsızlık sağlanmıştı. Ülkücü Hareket emperyalizme karşı ikinci bir Kurtuluş Savaşı vermektedir. İkinci Kurtuluş Savaşımızı birincisinden ayıran özellik, Ülkücü Hareketin yalnızca anti-emperyalist hüviyetinde kalmayışıdır. Ülkücü Hareket em­peryalizm tehdidine karşı savunma hareketi olarak ortaya çıkmamıştır. Ülkücü Ha­reket kendi dünya görüşünü hâkim kılmayı gaye edinmiş, bu gayeye ters düşen, her engelle, her tehlikeyle mücadele eden aksiyoner bir harekettir. Bu vasfı Ülkücü Hareketi ideolojik hareket hüviyetine sokmuştur.

Ülkücü Hareketin düzenle kavgası birinci adımda düzenin dışa bağımlı olmasın­dan ve emperyalizm tehlikesini beraberinde getirmesinden, ikinci adımda da dü­zenin kendi dünya görüşümüzü hâkim kılmaya engel olmasından kaynaklanmakta­dır. İdeolojik platformda verilecek mücadele düzenin dışa bağımlılığını da kendili­ğinden ortadan kaldıracaktır.

Ülkücü Hareketin, düzene karşı kavga vermesi, mücadelesini düzenden bağım­sız verememesi, düzenin içinde mücadele etme zorunluluğunu getirmiştir. Müca­delemiz düzenden bağımsız, ondan ayrı düşünülemez. Düzen de kendini korumak için etrafına savunma duvarları çektiğine göre, kavga düzenin savunma duvarları içinde verilecektir. Düzenin savunma duvarları arasında verilecek mücadele de düzenin çelişkilerinden, tutarsızlıklarından faydalanma şeklinde olacaktır. Düze­nin içinde onun kurallarına göre verilecek mücadeleden biri (bunun dışında da mücadele türü vardır) politik mücadeledir.

Politik mücadele pratik şartlar içinde ele alındığında şu faydaları getirir. Siyasi parti olarak teşkilatlanma, kitlelerle bir siyasi parti çatısı altında bağ kurma, devletin organlarını yavaş yavaş düzenden koparma, devlet idaresinde tecrübeli bir kad­ri yetiştirme vs.

Burada önemli olan husus politik mücadelenin kazandırdığı mevzileri, getirdiği faydaları ideolojik kavgayı verenlerin emrine verebilmektir.

İdeolojik Politik Mücadelenin Ayrımının Önemi

İdeolojik mücadele verenlerin, politik mücadeleye ihtiyaç duymaları bu iki mücadele arasında dikkatli bir sınır çizilmesini gerekli kılmıştır. Aksi takdirde ideolojik hedeflerle, politik hedefler karışacak kavgayı verenler neyin peşinden gittiklerini araştıracaktır. Hele hele politik hedefin asıl gaye haline getirilmesi hareketin ideolojik hüviyetini kaybettirecek, düzene mahkûm bir hareket haline dönüştürecektir.

İdeolojik ve politik mücadele ayrımı çeşitli açılardan ele alınarak önemi tartışılabilir.

Hareketin mensupları açısından:

Siyasi parti sempatizanı veya taraftarı her zaman ideolojik hareketin mensubu değildir. Politik mücadelenin geniş kitlelerinin çatısı altında yer alması neticesini doğurabilir. Siyasi parti içinde yer alanlar, politik mücadele edenler daha evvel verdikleri ideolojik mücadeleye göre veya ideolojik yapılarına göre değerlendirilirler.

Asıl gaye ideolojiyi halam kılmak olduğuna göre ideolojik mücadeleyi verenler politik hedefler peşinde koşanlarla bir tutulamazlar. Aksi takdirde hareketin mensupları arasındaki homojenlik bozulacak, politik hedeflere doğru bir kayış başlayacaktır. Bu ise hedeflerin sapması neticesini doğurur.

Hareketin mensuplarına hedef gösterme, yön çizme açısından: Siyasi hedefler düzenin şartları içinde tayin edilir. Bir bakıma düzene bağımlıdır. Siyasi hedefler politik mücadelenin ilerlemesi içindir. Politik mücadele ile ideolojik mücadele ara­la bir sınır konmazsa politik hedefler ideolojik hedeflerle karıştırılacak, neticede ideolojik mücadeleye yardım etmesi gereken politik hedefler ideolojik mücadeleyi baltalayacaktır. Neyin peşinde olduğunu bilmeyen, hangi hedefe ne için varmak ediğini bilmeyen kitleler ise ideolojiyi hâkim kılma savaşını vermekten uzak ka­laklardır. Hareket neyin peşinde olduğunu bilmeyenlerin meydana getirdiği bir başıbozuk hareket haline gelecektir.

Siyasi partinin düzenin içinde yer almasından doğan zararların ideolojiye yük­ünesi açısından:

Politik mücadele ile ideolojik mücadele arasına bir çizgi çekilmediği takdirde varlığını devam ettirmek için, bazen de yapacak başka şeyi olmadığı için düzenin kararlarım desteklemek zorunda kalan siyasi partinin günahı ideolojiye mal edilecektir. Siyasi parti düzenin verdiği imkânlar içinde mücadele ettiği için ideolojisine s düşen kararları bile desteklemek veya uygulamak durumunda kalabilir, bu kararlar ayırım yapıldığı takdirde ideolojinin yetersizliğinden veya yanlışlığından do- yor neticesi çıkarılabilir.

İdeolojinin kitlelere yaygınlaştırılması açısından:

Siyasi parti için amaç oyu çoğaltmaktır. Çoğu yerde bu güdüyle hareket eder, mı yaparken de düzenin kurallarına uymak zorundadır. Taraftar kazanmak için propaganda yapar. Geniş kitleleri çatısı altında toplamaya çalışır. Propagandası da çoğu noktada kısır parti çekişmelerinin içinde cereyan eder. Kitleleri kazanmak için yapacağının çok üstünde şeyler vadeder.

İdeolojik hareketin mensupları propaganda ile uğraşmazlar. Onlar davalarını yaşayarak, ne emrediyorsa onu yerine getirmeye çalışırlar. Diğer insanlarla ilişkileri adam kazanmak değil doğru yolu göstermek, davasının emrettiği şekilde onlarla ilgilenmektir.

Gecekondu meselesi bir parti için düzenin şartları içinde bir şeyler vadetmek, yapabiliyorsa yardım etmektir.

İdeoloji adamı için insanlara, insan olmalarından dolayı lâyık oldukları şeyleri vermektir. Onun için bütün imkânlarım seferber eder. Gecekondu insanının dertle­rine fiili olarak çözüm bulmaya çalışır.

Burada ideolojik mücadeleyi verenlerin politik mücadelenin dışında kalmaları gerektiğini söylemiyoruz. O politik mücadeleye de yardım edecek, onun getireceği faydaları çoğaltmaya çalışacaktır. Ama bunun dışında kalan meselelerde davasının gereklerini yerine getirecektir. Politik mücadelenin araçları insanlarına ters geliyor­sa bunları kullanmayacaktır.

Sonuç

Özetlememiz gereken düzenin içinde verilen politik mücadele ile asıl gayeye varmak için verilen ideolojik mücadele arasına bir sınır koymak şarttır. Aksi takdirde düzene karşı olan hareket, düzene tabii olacaktır.

GAYE MİLLİYETÇİ HAREKETİ İKTİDARA GETİRMEK DEĞİLDİR. Milliyetçi Ha­reket fikrini iktidara getirmektir. İdeolojik hareketimize böyle bir hedef gaye olarak gösterilirse hareketimiz, hedefinden sapacaktır.

Dünya görüşümüzü hâkim kılmak için çalışırken neyi ne için yaptığımızı bilmek zorundayız. İdeolojik mücadele hedeflerini devamlı göz önünde tutarak, politik mücadelenin değerlendirmesini yapmak zorundayız. Politik mücadelede kazanılan mevziler, ideoloji için kullanılmıyorsa, kullanılamıyorsa gayemize hizmet etmiş ol­mayız. Politik mücadelede asıl gayemize göre hareket edecek ona getireceği fayda­ya göre tercihimizi yapacak çalışmalarımızı plânlayacağız.

Ülkücü Hareket başlangıcından bugüne kadar geçen devrede umulmadık bir gelişme göstermiş ve milletimizin tek kurtuluş umudu haline gelmiştir. Bu safhada yapılacak doğru bir değerlendirme, asıl gayenin izafi hedeflerden arındırılması ha­reketimize daha büyük gelişmeler kat ettirecektir. Biz ideolojimizin kavgasını veri­yoruz. Bu düzen değişene kadar, politik mücadelemiz kavgamızın bir parçası ola­rak devam edecektir.

                                                                                                                            Hasret, 3 Nisan 1978, Sayı: 31

Bir yanıt yazın