Okuyacak kişi için: Anlama kolaylığı ve anlam bütünlüğünü sağlaması açısından ilk olarak, yazının sonundaki ‘’sonuç olarak’’ kısmını okuması tavsiye olunur.

Okuma-yazma bileni az, kitaba sahip olmayan bir toplum içinden ‘’Seçilmiş İnsan’’ Hz. Muhammed (sav)’e vahyin ilk emrinin İKRA (oku) olması çok manidardır. İlk vahiy olan Alak sûresinin âyetini hatırlayalım: ‘’Seni sevgiyle yaratan, cömert Rabb’inin adıyla oku!’’ Yaratmadaki arzu, tasavvur ve iradeden dolayı sevgi vardır. Sevginin içinde şefkat, merhamet ve cömertlik de bulunması sebebiyle, âyete böyle meal vermeyi (tercüme etmeyi) uygun buluyoruz.

Okuma fiili, aklın ve kalbin de dâhil olduğu,  anlama, anlamlandırma, düşünme ve hissetmeyi de içinde barındıran bir amel olup çok yönlüdür. Okumak üç safhalı bir ameliyedir. Okumanın ilk safhası göz ve dilin dahil olduğu LİSANÎ; ikinci safhası beynin dahil olduğu AKLÎ; üçüncü safhada ise kalbin dahil olduğu KALBÎ okumadır. Lisanî okumada gözün gördüğünü dil ile tekrar ederiz.(Tilavet etmek) Aklî okumada gözün görüp dilin tekrar ettiğini düşünür ve anlamlandırırız. (Kıraat etmek) Kalbî okumada ise gözün görüp dilin tekrar ettiği, aklın düşünüp anlamlandırdığını hisseder, îman ve inanç haline getiririz.

İkra yani oku emrinin doğru anlaşılıp anlamlandırılabilmesi için Mü’minlerin ve bu emrin muhataplarının lisanî, aklî ve kalbî okuma yapması gerekmektedir. Bu okumalarla ÜÇ KİTABIN yani Kâinat-İnsan-Kur’an’ın buluşması sağlanacak; fert ve toplum hayatının doğru, güzel ve iyi ölçüleriyle inşa, imar, ihya ve ıslah edilebilmesi mümkün.

Hîra’da sevgiyle yaratan cömert Rabb’inin vahyine ilk defa muhatap olan Peygamberin o şartlarda okuyacağı bir kitap, yani Kur’an yoktu. Bu sebeple buradaki OKU emri umumi olup herhangi bir şekilde tahsis edilmemiş, kayıtlandırılmamıştır. Buradan şöyle bir sonuca ulaşmak mümkün olmaktadır: İlk vahyedilen ayetlerin konusunun Tanrı, İnsan ve Yaratılış olmasının hikmeti peygamberde ve onun şahsından yola çıkarak bütün insanlarda Tanrı, Âlem ve İnsan tasavvurunu oluşturmaktır.  Oku emrine peygamber de dahil olmak üzere, öncelikle Mü’minler ve ardından da bütün insanlar muhataptır. Muhataplara vahyin devamında insanın yaratılışından bahsedip yol gösteren Allah’u Teâlâ, ilk okunacak Kitab’ın KÂİNAT KİTABI olduğunu yani tekvîni ayetlerin okunmasını emretmektedir. Çünkü ancak bu sayede bütün insanlar Tanrı, İnsan ve Yaratılış kavramlarını en doğru şekilde idrak edebileceklerdir. Kâinat kitabından kasıt: beş duyumuzla idrak edebildiğimiz bütün varlıklardır.  Tekvîni ayetlerden kastımız da yaratılmış olan bütün varlıklardaki yaratma/yaratılma vakalarının tamamıdır.

Biz OKU emrinin ilk safhası lisanî okumaya Kur’an kitabından başlayalım: Kur’an’ın tilavet edilmesi, ezberlenmesi; Kur’an’daki edebi hususların tespit edilmesi, Kur’an üzerine kitaplar yazılması; meal, tefsir, kelam, fıkıh ve hadis külliyatlarının meydana getirilmesi, Kur’an kitabının lisanî okuması başlığı altında değerlendirilebilir. Bugün Müslümanların en çok meşgul olduğu okuma şekli, lisanî okuma olup, Kur’an’ın hoş bir ses ve ahenk ile okunmasıdır. Evet!  Kur’an’ın güzel bir ses ve ahenk ile okunması, insana haz verir. İnsan haz almaya meyilli olduğu için bu faaliyeti sık sık tekrar eder. Fakat anlama ve anlamlandırma, hayatla buluşturma, bu safhada yer almaz.

Oku emrinin ikinci safhası olan Aklî okuma ile Kur’an’ın okunması: Her şeyin yaratıcısı ve sahibi Allah’u Teala’nın insanı muhatap aldığının şuuruyla, bize söylediklerini düşünüp, anlayıp, anlamlandırarak, insanın Kur’an’ı okumasıdır.

Bizden beklenen şeyin dünya hayatını, inşa, imar, ihya ve ıslah ederken kullanacağımız ve uyacağımız doğru, güzel ve iyinin ölçülerinin neler olduğunu bilip, anlamamızla birlikte, yanlış, çirkin ve kötünün de tarafımızdan bilinip uzak durmamız gerektiği anlaşılır.

İnsan da dâhil her varlığı yaratan Allah’tan gelen ilahi vahiy olan Kur’an-ı Kerîm, bir kitap olarak yine bir kitap olan İnsan tarafından aklederek/aklını kullanarak, anlamak ve anlamlandırılmak üzere okunacaktır.

Oku emrinin üçüncü safhası olan Kalbî okuma ile Kur’an’ın okunması: Beni muhatap alarak şefkat, merhamet ve rahmetle muamele eden Rabbimiz, bize kolaylık olsun diye dünya hayatını nasıl inşa edeceğimizi bilip anlamamız ve iman edip hayatımızı tanzim edelim diye hayat kitabı Kur’an’ı göndermiş hissiyle insanın Kur’an’ı okumasıdır. Vahiy hayat kitabı Kur’an’da her ne bildirildiyse hepsine topluca ve her birine tek tek iman etmek; hepsinin biz insan kitabı için olduğunun şuuruna varmak kalbî okumanın amelidir.

İnsan Kur’an’da bildirilen ölçülerle tayin ve tanzim ederse ‘’GÜVEN, HUZUR, BARIŞ’’ içinde yaşayabilir. İnzal edilen Kur’an’ı, yeryüzüne indirilen insanla, Kur’an’ın ayetlerini yine ayet olan İnsanla, hayat kitabı olan Kur’an’ı, hayatı yaşayacak olan İnsan’la buluşturmaktır Furkan’ın kalbî okunması. Kalbî okuma, iman etmek, iman ettiği hakikatleri ‘’AHLAK’’ haline getirmek,  seçilmiş insan Hz. Muhammet (sav) gibi ‘’YÜRÜYEN YAŞAYAN CANLI KUR’AN’’ olmak demektir.

İnsan kitabının lisanî okumasından anladığımız şu: insan ve topluma ait kanuniyet ve prensiplerin yazılıp kitaplaştırılması, bizden sonrakilere miras bırakılmasıdır. Bilginin kaybolmamasını, çoğalmasını ve insanların istifade edebilmesini temin etmek de lisanî okumanın zarurî bir sonucudur. Bununla birlikte bildiklerimizi muhabbet, saygı ve aşkla insanlarla paylaşma, onlara anlatıp öğrenmelerine yardımcı olmaktan da sorumlu olduğumuzu unutmadan, insana insanı sevdiğimizi açıklayıp bu sevginin gereğini yerine getirmek de arkadaşlığımızı, dostluk ve muhabbetimizi ortaya koymak lisanî okumanın tabii neticesidir. Buradan anlaşılacağı üzere okumanın her üç safhası da birbiriyle iç içedir.

İnsan kitabının aklî okumasından anladığımız şu: insanlarda müşterek ve farklı olan biyolojik, kimyevi, psikolojik ve manevi özellik ve kanuniyetleri keşfederek, insanı tanıma, anlama, anlamlandırma faaliyetidir. Ferdi varlık olan insanda ortak ve farklı özellikler olduğu gibi, fertlerden meydana gelen toplumlarda da var olan müşterek ve farklı özellikleri keşfedip toplumu düzenleyen ‘’SOSYAL KANUN ve PRENSİPLERİ’’ araştırıp bulmak; fert ve toplumları bu kanuniyet ve prensiplerden faydalanarak ‘’DOĞRU-GÜZEL-İYİ’’ ye yönlendirilmesini temin etmek, aklî okumanın tabii bir neticesidir.  İnsanın fert ve toplum olarak zaruri ihtiyaçlarıyla birlikte (temel ihtiyaçlar) eğitim ve öğretimini doğru, güzel ve iyi ölçüleriyle temin edilip karşılanması, insanın canlılığını ve varlığını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi, hastalıklarının doğru bir şekilde teşhis ve tedavi edilebilmesi aklî okumanın zaruri şartlarındandır. Her insanın doğuştan getirdiği kaabiliyetlerinin  keşfedilip hür bir şekilde geliştirilebilmesi için fırsat ve imkan hazırlanabilmesi yine bir aklî okuma gerektirmektedir.

İnsan kitabını kalbî okumaya tâbi tuttuğumuzda göreceksiniz ki: ‘’Her insan zübde-i âlemdir’’ yani bütün kâinatın özelliklerini kendisinde toplayan âlemin küçük bir modelidir. İnsan, sahip olduğu manevi, rûhi özellikler sebebiyle ve bizzat âlemlerin Rabb’inin bildirmesiyle, dünyadaki en güzel, en yüce ve en şerefli varlıktır. Kâinattaki bütün varlıkların insanın korumasına verilmiş, insana emanet olarak yaratıldığı şuuruyla varlığa sevgi ve saygıyla yaklaşılması: varlığın ancak ihtiyaçlarımızı karşılayacak kadar ve israf olmayacak şekilde istismar edilmesi inancıyla hareket etmek, kalbî okumanın sonucudur. İnsanın yine insan tarafından her ne şekilde olursa olsun istismar edilmesi kavramına karşı çıkmak, davaların davasıdır.

İnsanlar arasında dil, din, mezhep, soy, renk ve coğrafya farklılığı gözetmeksizin insanı sevmek, insana saygı duymak, yeryüzünde liyakat, meşveret ve adalet esaslarıyla bir yönetim tesis ederek, dünya nimetlerinin adilane dağıtılmasını temin edip, dünyayı, insan haysiyet ve şerefiyle mütenasip olarak inşa, imar, ihya ve ıslah etmekle vazifelendirildiğini unutmamak kaydıyla yaşaması gerektiği şuurunda olmak, kalbî okumaktır.

İnsanın önce hayatının, aklının, dininin, malının ve namusunun her türlü tecavüzden emin ve güvende olduğunun bilinip saygı duyulması, Yaratıcının her varlığı ve insanı sevgiyle yarattığını bilerek yaşamak ve bu sebeple insanı, sadece insan olduğu için sevip saymak, kalbî okumanın bir sonucudur.

Kalbî okuma muhabbettir, sevgidir, dostluktur, aşktır. Kalbin kalbe aşkı, kalpleri yaratan ve sahip olana aşktır. Aşkın aşkıdır kalbî okuma.

Kâinatın aklî ve kalbî okunması suretiyle elde edilecek bilgilerin yazılarak kitap meydana getirilmesi lisanî okuma olacaktır. Bilgiyi kitaplaştırarak bilginin bizden sonrakilere miras bırakılıp ulaştırılması, ihmal edilemez lisanî okuma vazifesidir.

Kâinat kitabının aklî okumaya tâbi tutulması, varlıkta var olan, varlığın canlılığını ve mevcudiyetini devam ettirebilmesinin prensip ve kanuniyetlerini keşfetmemizi sağlayacaktır.  Yaratılışın kanuniyet ve prensiplerini araştırıp bulan, bilen ve bu bilgiyle dünyayı inşa, imar, ihya ve ıslah eden güçlü bir bilgi toplumu meydana getirmeyi, Allah’u Teâlâ’nın OKU! (İkra) diyerek mü’minlere emrettiğini düşünebiliriz.

Vahyin ilk ayetlerinin bahis konusu Tanrı Yaratılış İnsan ve Varlık olması gayet manidardır. Bu ilk ayetlerle insana Tanrı Yaratılış İnsan ve Varlık hakkında doğru bilgilendirme yapılarak, insan zihninde doğru bir Tanrı Kâinat ve İnsan tasavvuru oluşması hedeflenmiştir. İnsan zihni doğru bir biçimde inşa edilirken aynı anda aklı, duyularıyla idrak ettiği varlığa yönlendirilmektedir. Maddi dünyaya aklı yönlendirilen insan, varlıktaki mevcut bilgileri araştırmak, keşfetmek; bu bilgileri insanileştirmek suretiyle bir ‘’BİLGİ TOPLUMU’’ inşası hedeflenmektedir. İlk muhatap olan mü’minlere, bilgiye sahip ve hakim olarak, dünyada güven ve huzuru tesis edebilecekleri, hürriyet ve istiklal sahibi olarak yaşayabilecekleri ve dinlerini de bu şekilde koruyabilecekleri tarif ve telkin edilmektedir.

Vahyin sahibi Allah’u Teâlâ İKRA! Emriyle mü’minlere demektedir ki: Dünyada fertleri hür, toplumu istiklal sahibi olarak yaşayabilmek ve dini koruyabilmek için (hayatı, aklı, dini, malı ve namusu), bilgi üreten insanlar yetiştiriniz; mü’minler topluluğunu ‘’BİLGİ TOPLUMU’’ haline getiriniz! Dünyanın doğru inşası için varlığa ait maddedeki bu bilgileri keşfediniz, elde ediniz ve doğru kullanılabilir hale getiriniz!

Dünyayı doğru, güzel ve iyi ölçüleriyle inşa, imar, ihya ve ıslah ederek ADALET üzere bir yönetim meydana getirmek, dünya nimetlerinin ADİLANE bir şekilde paylaşımını temin edebilmek ve orijinal terkibinizle varlığınızı muhafaza edip geliştirebilmek; fertleri hür, toplumları istiklal içerisinde yaşatabilmek, zalimlere fırsat ve imkân vermemek için bilginin gücüne sahip olunuz demektedir.

Her insan mensup olduğu toplumu bilgiyle güçlendirmekten sorumlu olduğu gibi her mü’min de mü’minler topluluğunun (İslam Ümmetinin) bilgiyle güçlendirilmesinden sorumludur.

Kâinatla ilgili aklî okuma neticesinde ulaştığımız,  varlığa ait canlılık, hayatiyet ve mevcudiyet prensip ve kanuniyetleriyle yeni bilgiler üretirken aynı zamanda bu bilgilerimizi KALBÎ OKUMA ’ya tâbi tutarak Allah’a olan imanımızı güçlendirecek; hayret ve hayranlıkla, muhabbet ve aşkla O’na yöneleceğiz. Böylece Allah’tan başka ilah edinmekten korunacak, ilahlık iddiasında bulunanları reddedecek, zalimlerden olmaktan da kurtulacağız. En küçük varlıktan en büyük varlığa kadar bütün varlıkta tek tek ve topyekûn varlıkta var olan ‘’BİRLİK PRENSİBİ’’ni anlamak suretiyle kalbimiz bir mânâda Tevhîd’e ulaşacaktır.

Kâinatın kalbî okumaya tâbi tutulmasının zaruri sonucu: Her varlığı, varlık olduğu ve Allah’ın birer ayeti ve bize emaneti olduğu idrâkiyle varlığı sevmek ve varlığa saygıyla yaklaşmaktır.

Sonuç olarak: İkra! emrine göre Kainat-İnsan-Kur’an olarak isimlendirdiğimiz üç kitap, Lisanî, Aklî ve Kalbî okumaya tâbi tutularak, insanda doğru bir ‘’TANRI, ALEM ve İNSAN’’ tasavvuru oluşması hedeflenmektedir. Bu zihin dünyasıyla kâinata hükmederek hayatı yaşayacak olan insandan, maddedeki kanunları keşfetmesi, hayat kitabı Kur’an ile buluşup dünya hayatını insan olmak haysiyet ve şerefiyle ahenkli bir şekilde inşa etmesi, yeryüzünde istişare, ehliyet ve ADALETİ esas alan yönetimin tesis edilmesi için çalışması, dünya nimetlerinin ADİL bir şekilde paylaştırılmasını temin etmesi, insanlar arasında din, dil, mezhep, soy, renk ve coğrafya farkı gözetmeksizin insanın yine insan tarafından istismar edilmesine imkân ve fırsat vermemesi, her insanın yaşama hakkının, aklının, dininin, mal ve namusunun her türlü tecavüzden emin olmasını sağlaması istenmektedir. Her insan, bunlardan tek tek sorumludur. İnsan her varlığı sevmek, saygı duymak, sevdiğini söylemek ve sevginin gereğini yapmakla sorumludur.

Kalbi kalbe, Aşkı aşka, Âşık Yiğitlere Selam ve Dua ile…

Not: Muhterem Oğuzhan SAYGILI hocama, insanlarımızı kitaplarla buluşturan ‘’Gençlerin Kitaplara-Kitapların Gençlere’’ organizasyonu için en kalbi teşekkürlerimi sunuyorum. Elleri değil ayakları öpülesi insandır…

Bir yanıt yazın