Türk Milliyetçilerinin Marksist Sosyalizm karşısındaki tutumları, hangi gözle baktıkları, nasıl bir değer biçtikleri bellidir. Marksist Sosyalizmi hepimiz reddediyoruz. Niçin? Başlıca şu sebeplerden ötürü: A) Marksist dünya görüşü maddeci bir anlayışa dayanır. B) Millet esasına göre kurulmuş içtimai düzeni yıkmak ve yerine sınıf esasını koymak ister. C) Uygulama sahasında, Rus ve Çin sömürgeciliklerinin propaganda silahı olarak kullanılır. İşte bu vasıfları yüzünden Marksizm konusunda bütün Türk milliyetçiliklerinden şüphe edilmeyen kimseler, kapitalizmin değerlendirilmesi bahsinde farklı fikirlerle ortaya çıkarlar. Bazıları öyle sanır ki, kapitalizm milliyetçiliğin tabii bir sonucudur. Millet aleyhtarları Marksizm’e bağlandıklarına göre, milliyetçiler de kapitalizmi benimsemelidirler. Fikirlerini daha sağlam bir zemine oturtmak isteyenlere de rastlanır. Derler ki: “Kapitalizmin temellerinden biri hürriyet, diğeri de mülkiyettir. Hürriyetsiz ve mülkiyetsiz bir milliyetçilik düşünülemez. Öyle ise kapitalizm milliyetçiliğin dostudur; maddi güçlüklerin halledilmesinde yegâne çaredir.” Milliyetçiler arasında, sayıları az olmakla beraber, yukarıda kısaca belirttiğimiz görüşe katılanlar vardır. Hangi görüş doğrudur? Kapitalizmin milliyetçilik karşısındaki hüviyeti nedir? Geniş bir incelemeye ihtiyaç duyuran böyle bir konuyu tek bir yazıya sığdırmak elbette mümkün değildir. Ancak, sık sık rastladığımız ve düzeltilmelerini faydalı saydığımız bazı yanlışları kaydedeceğiz. Önce, kapitalizmin milliyetçilikle çelişen, fakat Marksizm’le birleşen taraflarına dikkat edilmesi gerekir. A) Kapitalist dünya görüşü maddeci bir anlayışa dayanır. A. Simit ve takipçileri, bir bakıma Marks ve takipçileri gibi, iktisadi faaliyeti, insana ait diğer bütün değerlerin önüne geçirmişlerdir. İnsanı iktisadi faaliyetlerde bulunan bir varlıktan ibaret sayan kapitalizmle insan için yegâne hedefin daha fazla üretim olduğunu ileri süren Marksizm arasında fazla bir fark yoktur. Gerek sosyalizm gerekse kapitalizm sadece daha çok kazandırmayı, maddeten daha rahat yaşatmayı vadederler. İnanç, sevgi, ahlak gibi yüksek değer ölçüsü servettir. Oysa milliyetçilik, cüzdanların şişkinliğine değil, ruhların yüceliğine bakar. Milliyetçiler, halkın refahını düşünmezler mi? Düşünürler tabii, ama dünyaya gelişin hikmetini refahtan ibaret görmezler. B) Kapitalizm, sanayi devrimini tamamlamış bulunan gelişmiş ülkelerin şartlarında doğmuş bir sistemdir. Türkiye’miz, kapitalizmin bütün icaplarına uyamaz. Uymağa kalkarsa gelişemez. Çünkü ilmin tespit ettiği bir gerçektir ki, iktisadi ve hatta siyasi sistemler, ancak müsait şartların varlığı halinde verimli olabilirler. C) Marksizm nasıl Rus ve Çin emperyalizmlerinin bir propaganda silahı ise, Kapitalizm de Batı emperyalizminin propaganda silahıdır. Gerçi, Batı sömürgeciliği çağının bitmek üzere olduğu çok söylenmiştir, doğrudur da. Ama Batı sömürücülüğü bitmemiştir, hatta hızlanmıştır. Nitekim yalnız iktisat sahasında değil, bilhassa kültür sahasında tehlikesi gittikçe artan bir emperyalizmin hedeflerinden biri de biziz.
Kapitalizmi bir iktisat sisteminden ibaret saymak, aynı zamanda kendine göre ölçüler tanıyan bir dünya görüşü olduğunu unutmak yanlıştır. Kapitalist Felsefe, çoğu zaman milliyetçiliğimize aykırı düşer. Mesela, kapitalizm kazanç gibi, tüketimde de mutlak bir hürriyet tanır. Zengin bir adam, çevresindeki açların çığlıklarına kulaklarını tıkayabilir: Canı isterse havuzundaki balıklara milyonlarını atabilir. Diğer taraftan böyle bir tutum milletimizin geleneklerine asla uymaz. Biz, “açları doyurmayı, çıplakları giydirmeyi” vazife bilen bir Kağan’ın soyundan ve “çevresinde aç kalmış bir kimsenin imanından şüphe edilir.” diyen bir Peygamberin ümmetindeniz. Bize göre, meşru olmak şartı ile kazanma hürriyeti tamdır; ama israf haramdır.
Türk milliyetçileri, sosyalizm ve kapitalizm gibi, yabancı ülkelerin şartlarından doğan, bize hiç benzemeyen içtimai yapıların hastalıklarını tedavi etmek için ortaya atılmış bir doktrine bağlanmak zorunda değildirler. İnsanoğlunun tecrübelerinden ve bütün doktrinlerden faydalanacağız. Ama Türk doktrini milletimizin şartlarını incelemekle ve yapımıza uygun bir biçimde ortaya konacaktır. Hele, zaman zaman karşılaştığımız büyük bir hataya düşmekten titizlikle sakınılması şartını bir kere daha hatırlatmak isteriz: Kapitalizme sataşılmasını ve zararlı taraflarının belirtilmesini ayıp sayan bir Türk milliyetçiliği hiçbir vakit yoktu. Ve olamaz…
Devlet, 28 Nisan 1969, Sayı: 4