Türk Milliyetçiliği, Türk Milleti’ne duyulan derin sevgi ve inançtan kuvvet alan, bir duygu ve bir şuur halidir. Türk Milletinin hür ve bağımsız olarak yaşamasını, yükselmesini gaye edinen bir harekettir. Türk Milliyetçiliği binlerce yıllık şanlı, şe­refli bir tarihe sahip bulunan Türk Milleti’nin her türlü esaret zincirinden kurtulma ülküsünün adıdır. Biz Türk Milliyetçileri olarak milli gayelerimizi siyasi bir aksiyon haline getirmek üzere çabalara girişmiş bulunmaktayız. Türk Milleti’nin içinde bu­lunduğu düşkünlük halinin devamından yarar umanlar ve Türklüğün son bağımsız kalesi olan Türkiye’yi tarih sahnesinden silmek isteyenler, Türk Milliyetçiliğinin can düşmanlarıdır. Bunlar Türk Milliyetçiliğini kötülemek ve ortaya çıkan Milliyetçi Ha­reketi baltalamak için ona çeşitli iftiralarla hücum etmektedirler. Türk Milliyetçile­ri aleyhinde bugüne kadar her çeşit iftira ve yalan söylenmiştir. Bu iddia ve itham­ların birçoğu birbirine zıt olmakla beraber gerek Türk kamuoyunu ve gerek Dünya kamuoyunu aldatmak için hepsi de ısrarla kullanılmıştır. Türkiye’yi kızıl emperya­lizmin kölesi haline getirmek için çalışan komünistler Türk Milliyetçiliğinin aman­sız düşmanlarının ön safında gelmektedirler.

Bunların Türkiye’de durmadan tekrarladıkları iki “öcü” vardır. Biri “Nazizim”, di­ğeri de “Faşizm”. Her fırsatta ayaklanırlar. “Faşizme karşı el ele”, yahut “Irkçılar, kafa­tasçılar memleketi bölüyor” diyerek yaygara koparırlar. Böylece kendileri, Hümanizmi (insaniyetçilik), demokrasiyi, eşitliği savunan, bu kavramları korumak için çabalayan kişiler gibi gözükürler. Sol basın, Sol’un kontrolündeki radyo ve yalınkat aydınlar da koroya katılıp Faşizme ve Nazizme karşıyız diye veryansın ederler. Böylece komünizm meşru ve mübah hale getirilir.

Nazizim ve Faşizm

Faşizm, İtalya’ya mahsus, Marksistlere karşı bir reaksiyon olarak eski bir Marksist tarafından kurulup yürütülmüş bir korporatif sistemdir…

Nazizim ise, Avrupa milletleri arasında kökü hayli eskilere dayanan “Ari Irkın üstünlüğü” ve “Antisemitizm” ilkelerini siyasi bir tatbikat haline getiren Hitler’in Cermen ruhuna uygun doktrinidir.

Manevi görüş bakımından faşizm Katolik, Nazizim “Anti klerikal” dir. “Dine kar­şı” dır. Bunlar zaaf ve kuvveti ile başka cemiyetlerin, başka milletlerin düzenleridir. Faşizm, 19 uncu yüzyıla kadar, Avusturya, Fransa, İspanya arasında veraset yoluyla el değiştirmiş, bir türlü devlet yapısına girememiştir. Bir milleti toparlamak ve isti­lacı bir karaktere kavuşturmak emeliyle düşünülmüş prensiplerdir.

Cermenler Avrupa’yı istila ettikleri günden beri başka milletler üzerinde hâkimiyet kurmuş, onları hüküm altında tutmuş olmalarına rağmen kendileri tek bir dev­let ve merkezi bir otorite etrafında toplanma vasfına ancak 19. yüzyıl sonlarında “Bismarck”ın dehası sayesinde erişen bir millettir. Tek devlette yaşamaya alıştırmak ve bunun için de dışta ve içte düşmanlar olduğunu propaganda ederek milli tesanütü sağlamak için oraya atılmış bir görüştür.

Naziler, bütün iyi şeylerin Cermen ırkı tarafından yapıldığını, Cermenler ‘den gayrı ırkların veya karışmış ırkların kötü vasıfta olduğunu iddia ederler. Dünyaya dağılmış Yahudilerin dünyayı fesada verdiğine inanırlar ve dünyayı düzeltmek için de fesat membaı saydıkları Yahudileri imha etmeyi ve diğer aşağılık kavimleri Cermenlere köle yapmayı düşünürler.

Antisemitizm (Yahudi düşmanlığı), bütün Avrupa’da ve Hristiyan dünyasında yay­gındır. İsa’nın “Allah’ın oğlu ve Allah” olduğuna inanan ve İsa’nın Yahudiler tarafın­dan çarmıha gerilmesini en büyük günah sayan Hristiyanlığın ruhunda, bu günahın suçlularını cezalandırmak ve İsa’nın intikamını almak inancı iki bin senelik bir köke maliktir. Bu sebeple bütün Avrupa devletleri zaman zaman Yahudi katliamları yap­mış, kitle sürgünleri tertiplemiştir. Hitler ve Nazi erkânı, kendileri anti klerikal olma­larına rağmen, bu hissi, siyasi hareketlerinde manivela olarak kullanmışlardır.

Türk Milliyetçiliği

Görülüyor ki Nazizmin Cermen cemiyetinde, Faşizmin İtalyan topluluğunda ta­rihi kökleri vardır ve bu kavimlerin sosyal psikolojisi ile uyuşmaktadır. Türkler tek devlet fikir ve tatbikatına en erken erişmiş bir millettir. Millet ve milliyet şuuru, bölgecilik, aşiretçilik, mezhepçilik gibi meselelerin daima üstünde olmuştur. Hatta Türklerin, Asya, Avrupa ve Afrika’da imparatorluklar kurduğu çağlarda bile, devlet yine de tek olarak kabul edilmiş, doğudaki “Karakurum Han” bütün Türk âleminin büyük hakanı sayılmıştır. Fatih’in İstanbul’u fethini müteakip, Büyük Hakanlık batı­ya geçmiştir.

16. asırdaki İran seferleri: Özbek Hanı Muhammet Şaybak, Safevi Şahı İsmail ve Osmanlı Padişahı Yavuz Selim arasında büyük hakanlık mücadelesinden ibarettir.

Bazılarının iddia ettiği gibi bu savaşların temelinde ne Şii – Sünni çekişmesi vardır, ne de Fars – Türk rekabeti vardır. Şah İsmail’in en güçlü kumandanı olan Ustaşlı Oğlu Mehmet Han Beğdili boyundan bir sünni Türkmen’dir. Yavuz’un ordusundaki yeni­çeriler de Bektaşi idiler. Hatta Yavuz Selim’in Bektaşi olduğuna dair “Kulağındaki tek küpeye dayanan” rivayetler ileri sürülmüştür. Şaybak Han – Şah İsmail mücade­lesinde Şah İsmail’in yanında yer alan Sultan Ahmet Tembel de bir sünni emirdir. Üstelik Şah’ın ordusunda bir tek Fars neferi de yoktur. Bu kavgalarda “İran” tabiri ancak bir zemin ve bir coğrafya ifade etmektedir.

Devlet mefhumu ve milliyet şuuru bu derece sağlam ve köklü bir milletin dış tehditler icat ederek birleşme duygusu uyandırmaya da ihtiyacı olmamıştır. Onun için Türk Milliyetçiliği saldırgan da değildir.

Türk Devletinin İlkesi ve Türk Milletinin ülküsü cihan sulhu “Nizam-ı Âlem” temininde tecelli etmiştir.

Nizam, adalet ve barış ülküsü ile cihat eden bir millet, şüphesiz başka kavim, din ve ırklara süresiz düşmanca davranamazdı, onun için de davranmamıştır.

Katliam (genocide) Türk tarihinde mevcut değildir. İspanya’dan kovulan Yahudi ülkesini kaybeden Polonyalı, mezhebi horlanan Rus (Malakan) Osmanlı (Türk) devletine sığınmış, riayet, himaye ve adalete mazhar olmuştur. Böyle bir tarihin eseri olan Türk cemiyetinde başka din veya ırka mensup kimseleri imha etmek gibi bir düşüncenin tatbiki mümkün değildir. Binaenaleyh Türk Milleti içinde bir Nazi hareketi doğamaz. Kafasını taklide kaptırmış üç beş kişi çıkarsa onlar da gülünç olmaktan başka bir netice elde edemezler.

Nazizim ve faşizmden esinlenen bir kısım kimselerin bazı teşebbüslerine zaman zaman şahit oluyoruz. D.A.S. diye bir kitap çıkıyor, bu kitaba dayalı dernekler ku­rulduğu söyleniyor. (Milliyetçi – Toplumcular Derneği gibi). Bu teşebbüsler sakat, gereksiz ve Türk tarihinin yapısına, Türk Milletinin kıymet hükümlerine aykırı ol­duğu için de “gayrı milli” dir

Türk Milliyetçiliği her çeşit taklitten arınmış kendi toplumunun değerlerine bağlı ve o değerleri geliştirici bir harekettir. Özentiye ihtiyacı yoktur.

18. asırda Türkler arasında dolaşmış bir İngiliz şöyle yazıyor:

“Türklerle aslında ikide bir çatışıyoruz. Üstelik dinlerimiz de birbirine karşı ama bana öyle iyi davrandılar ki doğrusu utandım. Herkes dostluklarını hareketler ile fakat biraz da yukarıdan bakarak ortaya koymak istiyordu.”

Türk Milleti’nin vasfı budur, vakarlıdır, bencil, menfaatçi ve korkak olmadığı için gaddar, saldırgan ve zalim değildir. Onun için de faşizm ve nazizmin yerleşmesine bizim cemiyetimizde imkân görmüyoruz.

Buna rağmen hala komünistler orta solcular ve Allende hayranları faşizm, nazizim ve gericilik diye olmayanı ilanda devam ediyorlar.

Bir takım zaptiye kafalı yöneticiler de bu yaygaraları benimseyerek umacı yaratma gayretkeşliği gösteriyorlar. Türk Milliyetçileri bu oyunlara düşmekten dikkatle kaçınmalıdırlar.

Bu ithamlar o dereceye vardı ki, komünistler sıkıyönetimin kumandanlarına, eski Başvekil Erim’e, Genelkurmay Başkanı’na, Cumhurbaşkanı’na da aynı sıfatları taktılar. Hatta orta-sol partinin bir ileri geleni için gerici dedi. İnsanı şaşırtan şey bu ithamlar değil, bu ithama uğrayanların gerçeği idrak etmeyip birbirlerine aynı suçlamada bulunmaya devam etmeleridir. 

                Böylece sola karşı mücadeleye girişen kuvvetlerin sıklet merkezi dağılıyor, sol nisbi bir ferahlık kazanıyor, şimdilik güdülen başlıca gaye de budur.

Biz Türk Milliyetçileri olarak, bu yalan ve itirafları kötü niyetli olarak bize ya­pıştırmak isteyenlerin maskelerini düşürerek gerçek yüzleriyle Türk Milletine tanı­tacağız. Türklüğün her çeşit tutsaklık zincirinden kurtulması, yükselmesi hareketini azimle yürüteceğiz. Eskiden olduğu gibi ilimde, teknikte, medeniyette ve refahta Dünya milletlerinin en ön safına çıkmış büyük Türkiye’yi en kısa zamanda gerçek­leştireceğiz.

Alparslan Türkeş. Devlet, 15 Mayıs 1972 Sayı: 1-15

Bir yanıt yazın