Dündar Taşer’e;

“O ilimci değildi, sanatkârdı. Anlattığı şeylere uzaktan veya tepeden bakmıyor, bizzat yaşıyordu ve etrafındakileri de böyle bir atmosfer içinde yaşatıyordu. Bu bakımdan Taşer bizim yakın tarihimizde en çok Yahya Kemal’e benzer. İşin asıl hayret verici tarafı, Yahya Kemal’in Türk kültür ve medeniyetine ait değerleri kendi hayatında yaşamış, yani o medeniyeti görmüş adam olmasına karşılık, Taşer Türkiye’de batının nefeslerini her an ensemizde hissettiğimiz bir dönemde doğup büyümüştü. Buna rağmen biz onu dinlerken karşımızda tarih sayfalarından çıkmış bir adam var zannederdik. Bu tarih Türklüğün bütün tarihi idi ve sanki Taşer’in şahsında bize öz halinde sunuluyordu. Onu dinlerken ruhlarımızın yükseldiğini hissediyorduk.”

“Taşer’in Aydınlattığı Dünya” bölümünde Taşer’den böyle bahsediyordu Erol Güngör. Hemen ardından bir soru soruyordu; Taşer’in sırrı ne idi? Cevap, muhteşem! “Bu milletin sebepsiz hüzünlerinin sebebini gösteriyordu ve onlara öze kavuşmanın verdiği ebedi hazzı tattıyordu.”

Tanıyamadım Taşer’i… Taşer diye bahsedeceğim kendisinden. Tanıyamadım… Tarih, kesiştirmedi yolumuzu. Vakit el vermedi beraberliğimize. Hep tanıyanlarından dinledim. Hakkında anlatılanları duydum. Bu -nedendir bilmiyorum- hiç yetmedi bana. Taşer’in o engin ve uzaklara dalan bakışları, bakışların verdiği güven ve umut, anlatılanlardan daha fazlası hissini verdi. Ziya Nur’un “Dündar Taşer’in Büyük Türkiye’si” eserinden Nevzat Kösoğlu’nun “Dündar Taşer” eserine; Erol Güngör’ün üç kitabında da Taşer hakkında yazdıklarından Cemil Meriç’in yazdığına kadar Taşer’i okudum. Yine de içimdeki kıvılcımı ateşe veremedi hiçbiri. Sadece bir fotoğrafıyla, yazılanların yetmediğine kanaat getirdim. Daha da yazılmalı… Daha da okunmalı… Daha da tanınmalı… Cemil Meriç’in ifadeleriyle; Sesimizi Dündar Taşer’in sesiyle gürleştirmeliyiz daha da…

Medeniyeti bir insan yaşayabilirmiş biliyor musunuz? Taşer, bir medeniyetin özlemiyle ‘o medeniyeti’ yaşamış. “Mesele” kitabını okuyunca hayranlığımı artık durduramaz oldum. Medeniyet yaşatmayı kendisine ‘mesele’ etmiş bir deli yürek! Romantik bir tarihi adam. Tarihi anlatırken yaşayan şahsiyet! Erol Güngör’ün de dediği gibi, Yahya Kemal gibi… Hatta daha da ötesi, sadece yaşamayan aynı zamanda yaşatan. Büyük Türkiye ülküsüne sevdalı Türk Milliyetçisi…

  1. Işık’ı konuşmuştuk hatırlar mısınız? Galip Erdem ağabeyden ilhamla “Sevgicilik” demiştik adına. Aslında yeni bir ışık olmadığını söylemiştik. Dokuz Işık’ın temelinde bulunduğunu, unutulmuş olduğunu ve ihtiyacımız olduğunu söylemiştik. Sevmenin ne kadar gerekli ve önemli olduğunu ifade etmiştik. Şimdi yine, haddimin son demlerinde bir ışık daha sunmanın ne kadar gerekli olduğunu düşündüm. 11. Işık, “Mesele”cilik! Dündar Taşer ağabeyden ilhamla… Sevgi, nasıl ki 9 Işık’ın temelinde ise, mesele sahibi olmak da 9 Işık’ın gerekliliğindendir. Her birimiz, mesele sahibi olmalıyız. 9 Işık, mesele sahibi adamlara ışıktır. Yoksa meselesiz adama, lafı güzaftır.

Sevginin, sevmenin ardından gelecek olan şey, doğruluktur. Sevgili ve sevgi dolu peygamberimizin ahlakı ile ‘dosdoğru’ olma gayretinde olmak, meselemizdir. Aklını kapatmış insanın cehaleti, kalbini kapatmış insanın samimiyetsizliği ve hem aklını hem kalbini kapatmış insanın erdemsizliği en büyük meselemizdir. Yaşananlar da eğriler de doğrular da meselemizdir. Kalbiyle romantik, aklıyla şecaat sahibi, insanın özünü bilerek, dosdoğru yol üzere Türk ahlakıyla süslenmiş insanın yetişmesini mesele edinmiş Dündar Taşer ağabeye rahmet olsun.

O kadar övülmesine rağmen övgülerin yetmediğini düşünüyordum. “Mesele” kitabını görünce haklı olduğumu anlamıştım. Gündelik siyasi yazılarını dahi belli bir sistemle yazmış. Sadece o döneme takılı kalmayan ama o günün siyasetine cevap veren, o günlerden bugünlere ışık tutabilen yazılar mevcut. Ben O’nu ve meselelerini, O’nun kelime ve cümleleriyle anlatacağım. O, ‘mesele’leri ile insanları dert edinmiş, insanı milletiyle birlikte kendinin farkına varması için uğraşmış. O, her bir insanı yeni bir ufuk olarak görmüş, “insan, insanın ufkudur” dercesine insana yaklaşmış ve hitap etmiş. O’nun tabiriyle O, “azimkar irade, müstekâr nizam ve emniyetli çalışmaları” ile milletine tarihini anlatmanın mutluluğunu yaşamış. Bu mutluluk ve gayretler ile medeniyet yaşamış. Yaşamakla yetinmemiş, yaşatmaya çalışmış.

“Şekil kavgaları ile ‘go home’ çığlıkları ile grevlerle öldürülecek vaktimiz yoktur. Sokaktan mektebe, kahveden fabrikaya koşmalıyız.”  derken bu gayretin ihtiyacını ifade etmiştir.

Ne geçmişi silmiştir ne haline sitem etmiştir. Ne geleceği reddetmiş ne de geçmişten vazgeçmiştir. O, gerçeği arayan romantik bir Türk milliyetçisidir. Nefsi için milletini aldatmamış, geçici heveslere yüz vermemiştir. Kendini tanımış, geleceğe gözleriyle nişan almış ve durmadan her an yeni aşkla ve ışıkla çalışmıştır. O, şu tarihte doğdu, bu tarihte öldü denilmeyecek kadar tarihi aşmıştır. Haddime değildir ama yine de söyleyeyim; “bir çağ kapatmıştır ben de, çağ açmıştır.” Çağlamıştır zihnimde meseleleriyle. Ben anlatamıyorum. O’nu, onun yazılarıyla tanıyalım.

“Geçmişe sövmeden, hali yermeden, milleti saygıyla dolu bir gönülle ve ilmi metodla yapılacak araştırmalar sonunda, ancak gerçek bulunabilir ve gerçek bulunmadan ileri sürülecek fikrin isabeti ise tesadüfe bağlıdır.”

Gerçeğin peşinde romantik bir adam o dersem, tanıyanları bana kızar mı? O, kanaati sağlam, imanı bütün, fikri berrak bir yiğit adamdı. Sertti ama odun gibi değil, pırıl pırıl… O, kendini tanıyordu ve arkadaşlarını böyle nitelendiriyordu. Kendisi de, nitelendirdiği ülkücü kardeşleri gibi pırıl pırıl bir adamdı. Dedim ya, ben tanıyamadım. Tanıyanları da övdü, andı anmasına ama O’nu anlatamıyordu kelimeler… İtaat, şecaat, vekar ve vefa ocağı mensuplarını kârlıya değil; iyi ve güzele müştak ederek yetiştiren Taşer ağam.

“His, fikrin barutudur” demişsin. Fikirden önce hissi vermeyi kendine şiar edinmişsin. Öyle ki, Erol Güngör’ün dediği gibi sadece yaşamamış, yaşatmışsın. “Milli şuur, milliyetçi hareketi doğurmuştur.” diyerek gönül pîrlerini, ilim ülkücülerini beklediğini söylemişsin. Onlar, sana dua etmekteler ağam… Onlar, açtığın yolda yürümekteler… Onlar, demiri eritene kadar yolundalar…

                Rahmetle…

KAYNAKÇA:

1)Erol Güngör, Dünden Bugünden Tarih, Kültür, Milliyetçilik, Ötüken Yayınları 1987, sf. 150

2)Hasan Atik, 10.Işık, Yeni Ufuk Dergisi, Temmuz 2015

3) Dündar Taşer, Mesele, Töre-Devlet Yayınları 1975, sf.34

4) Dündar Taşer, Mesele, Töre-Devlet Yayınları 1975

Bir yanıt yazın