“Kendi kendime yaptığım bir sohbet.”

Ülkücü dünya görüşü mükemmel bir teorik sistem olarak mevcuttur. Ancak teorinin gebe olduğu pratik “uygulama ve temsil noktasında” çok ciddi eksiklikler, ihmaller ve hatta açmazlar da mevcuttur. Problemlerimiz vardır ve yapısal/kurumsal sıkıntılarımız yok diyemeyiz.

Ülkücü hareketin doktrinine, 9 Işığa göz attığımızda doktrine göre ülkücülüğün sadece sloganlardan, öykünmelerden, hamasetten, yapacağız-edeceğiz gibi vaatlerden, metafizikten beslenen, menkıbelerle izah edilen bir his fırtınası olmadığını, yavan bir kitlesel hareket anlamına gelmediğini bize bir kez daha gösterecektir.

9 Işık doktrinini derinlemesine incelediğimiz zaman, ülkücü hareketin, ülkücü dünya görüşünün sadece birilerini milletvekili yapmak için salt particilik demek olmadığını doktrin bize tekrar hatırlatacaktır.

Siyasi düzlemin, savaş ve mücadele cephelerinden sadece biri olduğunu, siyasi mücadelenin savaş verilmesi gereken bir cephe niteliğinde olduğunu kabul ediyorum. Parti ve particilik olgusunu ret edemem. Ancak siyasi düzlem “saha”sının bizim tek ve yegane cephemiz olmadığını, 9 Işık doktrininde çok açık bir şekilde görmemiz mümkündür.

Devlet ve millet hayatında vazgeçilmez unsurlar olan sosyal, kültürel, iktisadi her türlü sahada, yüzlerce “cephe”de varlık göstermek, bu anlamda kurumsallaşmak doktrinin bir gereğidir. Siyaset cephesi dışında sosyal dilimleri ihmal etmek ülkücü hareketin amacına ve ruhuna ihanettir.

Mücadelemizin nihai sonucunu belirleyecek unsur, siyaset arenası değildir. Savaşımızın nihai sonucunu belirleyecek unsur, siyaseti de yükseltip kaliteli hale getirecek olan “kadrolaşmak” unsurudur. Yani eğitimli insan ögesidir.

Çünkü ülkücü hareketin dünya görüşüne dair tabanda yapılması elzem olan fikri eğitim, milliyetçi topluma ulaşabilmenin, bu kampanyanın öncü gücünü oluşturacaktır. Bu nedenle fikri eğitimden yoksun, taraftar niteliğindeki sempatizanlarla aydınlanma savaşı yapılamaz.

Emperyalizmin her alandaki saldırgan tutumuna karşı sağlıklı bir savaş verebilmek için gençlerin, işçilerin, kadınların, aydınların, sanatçıların, politikacıların ülkücü perspektife göre çok yönlü eğitilmesi mühim bir adımdır. Bu adım atılmadan ve ikmal edilmeden ülkücülerin emperyalizmle savaşı kazanmaları zordur.

Milliyetçi bir toplumu teşekkül ettirmek ülkücü görüşleri yaşanılan, uygulaması yapılan davranış biçimine yansıtılmış hale getirmekle mümkündür. Bunun için kurumsallaşmak, müesseseleşmek kaçınılmaz bir mecburiyettir. Bunun aksi durumlarda savaş kaybedilecektir.

Yarı edilgen, yarı cahil, öncelikleri değiştirilmiş insanların yekûn teşkil ettiği toplum ve yarı sömürge niteliğindeki ülkemizde ülkücü aydınlanmayı, milliyetçi ruhu bütün sahalarda körelterek, particiliğin dar kalıplarına sıkıştırmak; sıkıştırarak büyütmek stratejisinde ısrar etmek çıkmaz bir sokaktır.

Ülkücü dünya görüşünün, 9 Işık doktrininin teoriden pratiğe aktarılmasında iyi yetiştirilmiş, yetişmiş kadrolara ihtiyaç olduğunu bilmeyen yoktur. Bir inkılap yapmak istiyorsak “ki niyetimiz milliyetçi Türkiye’yi kurmaktı”, inkılabın doğru istikamette gelişebilmesi ve yürüyebilmesi için temel anahtar, neyi istediğini bilen kadroların “fikir savaşçılarının” amaçlarına ulaşabilmek için bir üzüm salkımı gibi organize olabilmesidir. Ülkücü hareket kendini bu anlamda sorgulamalıdır.

Aynı köke bağlı, aynı daldan beslenen ama kendi başına bağımsız üzüm salkımları gibi organize olmak zorundayız.

Doğru ve haklı bir siyasi düşünceye sahip olmak elbette önemli bir adımdır. Ama bu yeterli değildir. Doğru ve haklı bir düşünceye sahip olmak, güzel bir doktrine sahip olmak sadece bizde bu var diye ilan edilmek, duyurulmak için değildir. Doktrin, örnek müesseseler vasıtasıyla toplum içinde pratiğe dökülmek uygulanmak içindir. Bu nedenle sosyal dilimler içerisinde eğitilmiş insanlar her an ve her daim hareket halinde olmalıdır.

Toplumun sosyal dilimleri içerisinde yetenekli insanlar görev yapmalıdır. Kurum ve kuruluşlarla millete ulaşabilmek şarttır. Aksi halde doğru olan, haklı olan bütün görüş ve düşünceler kağıt üzerinde kalmak riski taşıyacaktır.

Son söz:

En az elli yıllık birikimlerden ve yetişmiş kadrolardan faydalanmayan siyasetçilerimize feraset temenni ediyorum.

Dokuz Işık doktrinini Türk milletine bir model olarak sunmayan siyasilerimizi dürüst olmaya ve maziye bağlı kalmaya davet ediyoruz.

Bir yanıt yazın