12 Eylül 1980 Darbesi Türkiye’nin dönüştürülmesi bakımından olumsuz bir milattır bana göre. 1980 Darbesinin biçip geçtiği, yok etmek için çok uğraştığı bir nesil var şimdilerde adından hiç söz edilmeyen: 78 KUŞAĞI ÜLKÜCÜLERİ…
Henüz tescillenmemiş olsa da bu kuşağın adı ‘’78 Kuşağı’’dır. Devrimciler, sosyalistler ve hatta komünistler sahip çıktı kendi mensuplarının 78 kuşağına. Sahip çıkılmayan, ötelenen taraf ise ülkücülerdir 78 kuşağından. Onlar Türk Devletini ve bu devletin varlık nedeni olan Türk milletini özgür, bağımsız, maddi ve manevi bütün değerlerleri ile birlikte, sınıfları ortadan kaldırarak mutlu ve zenginleşmiş bir şekilde ilelebet yaşatma mücadelesi seçmiş olanlardır. Yeryüzünde başka bir örneği olmadığı için egemen güçler tarafından bu yanları ile hiçbir zaman anılmak istenmemiştir. Onları tanımlamak için Avrupa’da cereyan eden fikir ve siyaset akımları araştırılmış ve Avrupa’da uygulanmış isimlerle yaftalanmışlardır: Anarşist, çeteci, kontrgerilla, ırkçı, kafatasçı, faşist… olarak tanımlandılar ve öyle lanse edildiler 78 Kuşağı Ülkücüleri…
Onlarsa, ortak fikirlerinin temeline oturttukları Türk milletine bile, kendileri hakkında ileri sürülen iddiaların doğru olmadığını anlatma şansı bulamamışlardır. Medya onlara söz hakkı vermedi, siyasiler onları değerlendirmedi aksine öteledi. Oysa 78 Kuşağı Türk Milliyetçilerinin gelişmeci, sosyal adaletçi ve paylaşımcı aksiyoner fikirleri vardı. Onlar, ülkesinin semalarında ay yıldızın sürekli dalgalanması, İstiklal Marşı’nın özgürce, başı dik bir şekilde söylenebilmesi için canını veren insanlara devletinin askerleri tarafından günde birkaç kere zorla İstiklal Marşı söylettirilmesinin mantığını anlayamadılar. İdeolojisinin önde gelen isimlerine bile ‘’Fikrimiz iktidarda biz neden hapisteyiz?’’ dedirtecek kadar devlete bağlılık derecelerinin devlet ve yöneticiler arasındaki kavram farklılığını ayıramamış olmanın çelişkisini yaşadılar. Devleti idare edenlerin ‘’Sana mı kalmış ülkeyi kurtarmak?’’ sözü kanlarını dondurdu 78 Kuşağı Ülkücülerinin. Ve suçu sabit olmadan arkadaşlarının ‘’Bir birinden, bir diğerinden’’ diyerek eşitlik sağlansın diye idam sehpalarına gönderilince, devlete gerçekten kimlerin hâkim olduğunu görüp, egemenleri tanıdılar. Mahkeme sürerken balistik incelemeler sonucunda aynı silahla hem devrimci hem ülkücü gencin vurulduğunu gördüklerinde aralarına sızanların olduğu fark ettiler. Kalanların büyük bir kısmı, uzun yıllar süren yargılamaların sonunda cezaevinden çıkabildiler.
Devrimcilerin sanat ve edebiyat alanında ağabeyleri vardı. Mahkemeleri tamamlanarak hapishanelerden çıkan arkadaşlarına kol kanat gerdiler. Onlar için filmler çevirdiler, kitap yazdılar. Her iki fikir örgütlenmesi içinde bir şekilde yer almış farklı yapıların görevlendirdiği kişiler, ihtilal sonrası yeni görevler almak üzere merkezlerine geri dönmüşlerdi. Bir de hareketlerin içinde çıkar hesapları yaparak yükselenler vardı ki, onlar her zaman olduğu gibi yeni hesaplarla yeni oluşumların içinde yer almışlardı. Ülkücülerin, birikmiş sermaye sahibi, iş yerleri olan işverenleri, devlet kadrolarına yerleşmiş yüksek bürokratları, silahlı kuvvetler içinde üst düzey komuta kademesinde yer alan ağabeyleri yoktu. Kadere inançlarından dolayı kaldıkları yerden hayata tutunmak için yeniden başladılar. Yeniden başlamayı deneyip de başvurdukları iş yerlerinin veya görev almak istedikleri siyasi kurumların ‘’Siz artık sabıkalısınız.’’ diye kapıları yüzlerine kapaması 78 Kuşağı Ülkücülerini hayal kırıklığına uğrattı. Çünkü sistem ülkücülerden intikam alıyordu ve sistemin manipüle ettiği milletimiz bile onları anlamamakta direniyordu. Yeniden başlayanlar ise yeniden kaybetme korkusunu hep yaşadıklarından daha ürkek oldular. Kurdukları düzen bozulmasın, çocukları da kendi yaşadıklarını yaşamasın diye çoğu zaman onları sosyal olaylardan geri çektiler. Çoğu zaman çaresizlikleri ve güvensizliklerinin yanında inançlarının verdiği kadercilik arasında sıkışıp kaldıkları için önderlerini çıkaramadılar. Siyasi, sosyal ve kültürel alanda temsil edilemediler.
78 Kuşağının kayıp bir kuşak olduğu acı bir gerçektir ne yazık ki… Onlar her türlü eziyete rağmen memleket meselelerine karşı taşıdıkları duyarlılıklarından ve heyecanlarından hiçbir şey kaybetmediler, ama öne de çıkamadılar. Hep dolgu maddesi olarak görüldüler, belirleyici olamadılar. Şimdilerde bir kuşak daha gözlüyoruz 1980’den sonra doğan. Özellikle 78 kuşağının yaşadıklarından dolayı çocuklarını sakındığı, ihtilal hükümetinin sosyal meselelerden uzaklaştırıp müziğe, eğlenceye, zevk ve sefaya, futbola yönelterek toplumsal örgütlenmeden uzak tutulan bir kuşak yetişti 80’den sonra. Sonra kendimizle kıyasladık, kullandıkları dil ve öncelikleri açısından kendimizle karşılaştırdık. Biz, yeni kuşağa hiçbir şey öğretme fırsatı bulamamışız. Onlar bizim anlattıklarımızla büyümediler, sistem bizi onlardan, onları bizden kopararak yeni bir anlayışa mahkûm etti bizden sonrakileri…
Bir tek insanın şahsi ömrü, fikri temeli olan bir ülküye odaklı bir teşkilatı kurup geliştirmeye, onu hedeflediği son noktaya taşımaya yetecek kadar yeterli bir süre değildir. Bu nedenle büyük davaların siyasi, sosyal ve kültürel gelenekleri vardır ve olmalıdır.
Bu gelenek ve kriterlere göre mensuplar arasında kadrolar yetiştirilerek, o sosyal hareketin başlangıçtaki ruh ve heyecanı, inanç ve ülkü birliği muhafaza edilerek, nesilden nesile aktarılarak hedefe doğru gelişme ve ilerleme kaydedilmesi sağlanır.
Bu eğitim, iletişim ve nesilden nesile aktarılan ruh sayesinde büyük hedeflere ulaşılır. Sanat, edebiyat, müzik, fikri eğitim ve düşüncenin gelişmesi gibi unsurlar önemli vasıtalardır. Bu vasıtalardan yoksun kalmışsanız, gelişmeniz de durmuş demektir. Öte yandan, ne kadar çok insanı mensubiyet bağı ile kendinize bağlayacak kanallar, kontrolü sağlam kurumlar oluşturursanız, o kadar çok kişi sizden gelen mesajları başka yerlere taşır.
Ancak siyasi geleneğinden kopmuş, fikri temelleri sarsılmış, nesiller arasındaki bağ korunamamış ise, çöküş dönemine girilmiş demektir. Birbirinden bihaber yığınlaşmış kalabalıklar ülke kaderinde etkili olamazlar. Bu nedenle Ülkücü hareketin hem teori hem de pratik açısından donanımlı ve tecrübeli kuşak 78’liler bir araya gelmeli, geleneklerimizi yarınlara taşımalıdırlar.
Şimdi kaldığımız yerden devam etme zamanıdır bence. 78 Kuşağı Ülkücüleri toplanmalı, asgari müştereklerde birleşerek yarınları planlayacak etki alanları oluşturmalıdır. Şehirler büyüdükçe kalabalıklar içinde kaybolduk, yalnızlaştık sanki… Aynı şehirde sen ben olarak yaşıyoruz ama biz olamıyoruz. Bizi bir araya getirecek sosyal ortamlar ve faaliyetler yok denecek kadar az. Oysa biz muhteşem bir mazinin mensuplarıydık. Kardeşten öte duygularla bağlanmıştık birbirimize…
Şimdi bir araya gelmek, hasret gidermek, kucaklaşmak arzusundayız. Günlük siyasetin ve teferruata dair tercihlerin üstüne çıkarak yine asgari müştereklerde birleşelim istiyoruz. Bu nedenle Konya’da ‘’78 KUŞAĞI ÜLKÜCÜLERİ BULUŞMA TOPLANTISI’’ tertip ettik. 78 Kuşağı tabiri bir semboldür. Yani 1980 darbesi öncesinde ve hemen sonrasında Ülkücü hareketin yükünü çekmiş fedakâr bir kuşağın ismidir.
1980 öncesinde ve hemen sonrasında Konya ve civarında teşkilatlarımızda görev yapmış, öğrenci hareketlerinin içinde yer almış, gözaltına alınmış, hapis yatmış, bedel ödemiş, hapis yatmasa bile o dönemin sorumluluğundan kaçmamış ‘’ o kuşağın mensuplarını’’ arzu edenleri Konya’da hasret gidermek adına toplantıya çağırıyoruz.
Katılmak isteyen gönüldaşlarımız ‘’ahdevefaturan@gmail.com’’ adresine isim ve telefon numaralarını yazarak bize bildirmelerini istiyoruz.
Tarih: 23 Aralık Cuma
Saat:18.30 ile 23.30 arası
Adres: Mevlana Kültür Merkezi/Sultan Veled Salonu KONYA
23 Aralık 2016’da Konya’da yapılacak olan ‘’78 Kuşağı Ülkücüler Konya Buluşması’’nda değerli sanatçı dostumuz Esat KABAKLI da katılarak hüznün zaman tünelinde eski günlerimizi yâd edecektir.