İstiklal şairimiz Mehmet Akif’in, İslam’ın son ordusu kahraman Mehmetçiğin, Çanakkale de küffara karşı kazandığı kutlu zafer sonrası hıçkırıklar içerisinde kaleme aldığı Çanakkale Şehitlerine şiirinden aşinayız

Asım’ın nesline…

Asım’ın nesli diyordum ya

Nesilmiş gerçek, işte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek

dizeleri farkında olalım olmayalım, hepimizin mana âlemine nakış nakış işlenmiş, kendimizi bildiğimiz günden bu yana Asım’a ve nesline duyduğumuz hayranlık, sizlerle bu yazıda buluşmamıza vesile olmuştur.

2615 mısra ile Akif’in en uzun manzum hikâyesi olması hasebiyle bir hayli önem taşısa da, Asım’ın nesli deyince bizim zihnimizde canlanan mısralar değil, mukaddes değerlerini muhteşem bir şekilde muhafaza ve müdafaa eden ve sonunda kutlu nebi Hz. Muhammed’in ‘’aguşunu açarak beklediği’’ bir ilahi mertebeye ulaşan, bu manada mükâfatların en güzeli ile ödüllendirilen bir gençliktir. Temel paradigmaları itibariyle bugün de geçerliliğini hala koruyan bir ideal neslin portresidir, Asım…

Yeşilköy hezimetinden bu yana yaşanan tüm mağlubiyetlerin hesabını sorarcasına, bir daha asla yenilmemeye and içmişçesine düşmana indirilen sillenin adıdır Asım’ın nesli…

Onbaşı Nezahet’in, Ezineli Yahya’nın, Kara Fatma’nın, Nene Hatun’un, Sütçü İmam’ın, Hasan Tahsin’in hülasa savaşmaya değil ölmeye gönüllü milyonların tek yürek olup, o tek yürekte taşıdıkları yegâne ruhun adıdır Asım’ın nesli…

Milletin selameti yolunda ölümü zaten çoktan göze alan, lakin attıkları her adımla süreci biraz daha hızlandırmanın gayretinde imiş gibi hareket eden, herkesin her şey bitti, Trablusgarp elden çıktı dediği anda, inanmış birkaç dava eri ile yollara revan olan ve ilk gazilik nişanına burada kavuşan M. Kemal’in hayatında ki kesitlerin birleşimidir Asım’ın nesli…

İsmail Enver’i sarayın şaşalı salonlarından çıkaran, dalkavuk zihniyetli acizlerin içinden ayırıp, ‘’Nerede bir Türk varsa orası benim vatanımdır.’’ diyerek, bir yel gibi Çegen tepesine eriştiren, at üzerinde sağ yumruğu ile dünyaya meydan okutan, Şehit-i gaza-ı ala olarak gönüllerimize nakşeden, ismini her andığımızda Fatihalarla yâd etmemize vesile olan ruh, Akif’in dizelerinde hayat bulan mana değilse nedir?

Merhum Atsız ataya bizim kanaatimizce Türk Edebiyatının o en muhteşem eseri olan, Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor eserlerini gönül dünyamızın en derinliklerine ebediyen orada durmak üzere işleten ruhun adı nedir?

Çankaya yokuşunu imanları ile dümdüz edip, bozkurtça kükreyişleri ile memleketin dört bir yanında ki erkek postuna bürünmüş ürkekleri perişan eden, işkenceden, zulümden, zindandan yılmayan yiğitlerin taşıdığı sarsılmaz ruh işte tam da Asım’ın nesline yakışan bir hal değil midir?

Başbuğ Türkeş’i, Hindistan dönüşünde, anavatana ayak basar basmaz, sınır kapısında karşılayan ülkü erlerinin samimiyeti, Serdengeçti’nin kapatılan her derginin ardından bir dergi daha çıkarmak suretiyle kaleme aldıkları, Dündar Taşer beyin azmi, mücadelesi ve kararlılığı, Erol Güngör hocanın kısacık ömrüne sığdırmaya çalıştığı ve inandığı bütün değerler, Galip ağabeyin ‘’serbestîye tarikatının’’ ‘’anayasası’’ hep bu ruhu temel alarak yükselmiş değerlerimizdir.

Cephede bile namazlarını aksatmayan ecdadın ruhunu şad etmenin ve ona layık nesil olarak ahirete intikal edebilmenin derdiyle bir ömür geçiren, ‘’idamım bir hafta ertelendi, çok sevinçliyim başkanım’’ diyerek yarım kalan hatmini bitirme fırsatı bulduğu için, sevinci ile ölümü dahi hüzne boğan ülkücü şehidimiz cennet mekân Ali Bülent Orkan Asım’ın nesline en güzel örneği teşkil etmektedir.

Tüm zamanların en muazzam yanlışlarının, tartışılmaz hakikatler halini aldığı şu zamanda, Hak uğruna Hakikati haykıran kimsedir Asım’ın nesli… Gerçek erdemi, konuşulacak yerde susmak olarak görmeyip, ‘’Bir doğrunun imanı bin eğriyi düzeltir.’’ şiarıyla haksızlık karşısında susmayan ve hiçbir surette susturulamayan kimsedir asımın nesli. 20. yüzyılın başlarında o altın nesle, dünyanın bütün imkanlarına karşı imanları ile galip gelen, İslam’ı elinden tutup yeniden kaldıran, Asım’ın nesline ithafen kaleme alınan, ‘’o rüku olmasa dünyada eğilmez başlar’’ dizelerinin 20. yüzyılın sonlarına yaklaştığımızda ki muhattabı, 12 Eylül mahkemelerinin hiçbir zulmüne boyun eğmeyerek, yüzlerce mahkum eğilip bükülmüş halde iken, tıpkı mahşer gününde de olacağı gibi, inancından aldığı kudret ile, sapasağlam ve dimdik duran cennet mekan Fikri Arıkan ağabeyimiz değilse kimdir?

Bu neslin Hasan Tahsin’i olan, üniversitesindeki işbirlikçi, hain ve teröristlere karşı yapılması gerekeni yapan, kahpece şehit edilen, bize, bizim neslin de kahramanlık destanları yazabileceğini öğreten Fırat Çakıroğlu’na tekrar tekrar rahmet diliyor, öte âlemde şefaatine nail olan kimselerden olmamızı ümit ediyor, Asım’ın neslinin bugünkü temsilcisi siz kıymetli ülküdaşlarıma selam ediyorum…

Selamet üzere olasınız…

Bir yanıt yazın