İnsan dünyaya sadece gülüp eğlenmek, yemek içmek gibi basit içgüdülere boyun eğmek için gelmemiştir. Ve kişi milletin ebedi bekasını sağlamak, milleti en ileri medeniyete, refaha ulaştırmayı kendine bir hedef edinip bu ülkü uğruna canını, malını ortaya koymaya çekinmediği müddetçe insan olduğunun, boş yaşamadığının farkına varır. Fert ve cemiyet olarak, madde ve mana arasında sıkışıp kalan, bocalayan milletin dünya hayatını maddeden öte manaya ulaştırarak selamete erdirebiliriz. Ve işte bu yolda ilerlerken üzerine konuşacağımız konu davaya ve dava arkadaşlarına beslenen sevgi ve samimiyet üzerine olacaktır. Sultan Alparslan’ın Malazgirt Zaferi öncesi cuma vaktinde: “Niyetim halistir, halisse beni muzaffer kıl, değilse kahret” şeklindeki kendinden ve davasından emin olduğu üzere duasındaki samimiyeti kendi içimize işlemeli aynı zamanda hayatımıza tatbik etmeliyiz. Birbirimize ve davamıza olan inanç ve güven duygusuyla yeniden canlanmalı işe koyulmalıyız.
Bir örnekle başlamak gerekirse burada vereceğim isim şüphesiz Galip Erdem’dir. 12 Eylül sonrası merdin ve namerdin ortaya çıktığı o çileli ve sıkıntılı dönemde hedef alınan Türk milliyetçiliği fikrine ve insanlık dışı işkencelere maruz kalan ülkücülere arkasını dönmeyen Galip Ağabey…
Yazıma Efendi Barutçu’nun Galip Ağabey’i anlattığı şu cümlelerle devam etmek istiyorum. “Galip Erdem feragatin, fedakârlığın, hasbiliğin, dava arkadaşlarına karşı tevazuun, din ve millet düşmanlarına karşı vakarın timsali olarak yaşadı. İnandığı kutsal değerler ve Türklük için yapamayacağı fedakârlık yoktu…”
Ağızlara sakız olup yapışmış ve yapıştığı gibi kalıp kalbe inememiş günümüz kavramlarıdır sevgi ve samimiyet. Herkes samimi olmak ister, samimiyetsizlikten ve sevgisizlikten dem vurur ama kimse karşılıklı sevgi ve samimiyet için çabalamaz. “Bizi sevgiden alıkoyan nefsimizdir, benlikçiliğimizdir. İnsanların yaka yakaya çekişmeleri sevmeyi bilmediklerindendir.” Birbirimizi kalpten sevmedikçe, fikirlerimizi ciddiye almadıkça davayı ciddiye almış olmayız ve bu durumda samimiyetimizi sorgulamak gerekir. Bu bakımdan davayı ciddiye almadığımız müddetçe de başarıya ulaşmayı ümit etmek boş bir hayalden öteye geçmez. İnsan sevgisinde, davasında samimi olmalıdır. Kimi ya da neyi severse sevsin ondan gelen kahrı da lütfu da bir bilmeli davasını ve dava arkadaşlarını yarı yolda bırakmamalıdır. Yoksa bunun gönül sadakasını iki dünyada da veremez.
Samimiyetsizlik bölünmektir, parçalanmaktır. Samimiyet ‘birlik’tedir, birlikte olmaktan ziyade ‘bir’ olmaktadır. İdraksizliğin ve küfrün zirveye çıktığı bu çarpık dönemde yeri geldiğinde bir lokma ekmeğe, bir yudum suya razı olup çileye talip olabilmektedir. Abdurrahim Karakoç’un:
“Ben milletim uğruna adamışım kendimi
Bir doğrunun imanı bin eğriyi düzeltir
Zulüm Azrail olsa hep Hakkı tutacağım
Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir.” mısralarına iman edebilmektir samimiyet.
Selam olsun ebedi olan hakikate gönül verenlere, selam olsun Eyüp sabrına ortak olanlara.
Kurtulmak duasıyla her türlü melanetten güzellikler her zaman samimiyet ehliyle beraber olsun.