Ülkücülük; Serdengeçti edebiyatı yapmak değil, serden geçebilmektir, geçmektir. Peki, bu nasıl olur? Öncelikle, ülkücülük gelip geçici bir heves değildir. Ufkun sonunun daima ileride olduğu gibi, bir olmuşluk sendromunun yanından geçemeyeceği kadar da büyük bir sorumluluğa sahip olmaktır.
Ülkücü, hayatının belli dönemlerinde bir çaba içinde olup ömür boyu bununla övünen değildir. Dolayısıyla “geçerken ateş aldı ” deyimi bizlere yabancıdır ki yaptığımız iş, yüklendiğimiz sorumluluk ve misyon her ne kadar büyük olursa olsun geçerlidir bu.
Peki, gel gelelim ülkücü olmaktan da zor olan yere; ülkücü kalmanın, bu aşkın, ateşin bir ömür boyunca ve hatta bir ömürden de fazla sürdürme noktasına. Bunun yolu da “genç kalmaktan” geçmektedir, evet genç kalmaktan. Bu genç kalamamanın nedeni ise yaşlılıktan gelmektedir. Camiamızda dillendirilemeyen, kabul edilmek istenmeyen hatta ve hatta söylendiğinde tartışmalara kavgalara sebebiyet veren yaşlılık…
Evet bizler günümüzün toyları olarak “yaşlılığı” bir sorun olarak görmekte ve bunun önüne geçmeye çalışmaktayız. Öncelikle şu ayrımı yapmakta fayda görüyorum; yaşlılıktan kastım dünyaya daha evvel gelmiş olmak değildir. 18 yaşında biri nasıl yaşlı olabilirse, 90 yaşındaki bir kişi de genç kalabilmektedir. O yaşlılık adlanan “hastalık” beden ile yaşıt değildir. Genç kalmak bir yerde tekâmülü devam ettirebilmektir aslında ki insan genç kalamamış, tekâmül de durmuşsa yaşlanmış ve bir bakıma da yaşasa da çoktan ölmüştür.
Değerli büyüğümüz Himmet Kayhan’ın da dost sohbetlerinde özellikle, üstüne basa basa bahsettiği “delikanlı ırkı ” da bu yaşlılığın düşmanlığı, kök söktürücüsü olsa gerek. Bir ülkücünün yorulmaya, rahatlığa, işgüzarlığa hakkı ve zamanı olmadığı gibi yaşlanmaya da hakkı ve zamanı yoktur. Yoktur; çünkü öğreneceği ve öğreteceği ne bitmiş ne de bitecektir.
Öğreneceği ve öğreteceği bitmeyen kişi asla ölmez. Çünkü O aslolanı yapabilmiş ölmeden ölebilmiş, öldükten sonra da yaşayabilmiştir. Yunus Emre’nin “Ölen beden imiş/Aşıklar ölmez” dizelerindeki “aşık” a kim öldü diyebilmiştir ki?
O aşk ki insana “dem bu dem” vaktini buldurur, o aşk ki insanı yakar da kavurur, o aşk ki ancak aşığında vücut bulur, o aşık ki meşkiyle yoğrulur, o aşık ki aşkında huzur bulur ve kalkar doğrulur da der ki aşkıma hep gencim, yaşlılığım bana geçmişte kaldı daha da gelmeyecek.
O halde büyüklerime ve küçüklerime aşk ile sesleniyor ve diyorum ki buyurun hep beraber genç kalalım, genç yaşayalım ve genç olarak göçüp gidelim.
2018-12-22