Kültür ya da hars… Çok önemli bir kavram.  Özellikle de bizler için.  Peki bugün kültürümüzden kaç kişi haberdar? Kaç kişi atalarımızın mirasını koruma gayreti içerisinde, bunu tartışmaya açmaya bile lüzum yok.  Kültür, bizi diğer milletlerden ayıran, bizi biz yapan en önemli unsurdur. Millete şahsiyet veren unsurdur kültür. Bu kavram içerisine Gökalp’ın da dediği gibi (din, dil, musiki, güzel sanatlar, ahlak, adetler vs) dahil ederiz. Peki bugün kaç kişi Türkçemize sıkı sıkıya bağlıdır? Hangimizin evinde geleneksel Türk musikisi çalmakta? Hangimiz atalarımızdan kalan adetlerini yerine getirebilmekte? Bilakis tüm bu bağlar milleti ayakta tutan sıkı bağlardır. Hangimiz sıkı sıkıya bağlıyız, nacizane hiç tartışılmaz bile…

Devletler de insanlar gibidir. Onlar da doğar, yaşar ve ölür. Her ne kadar zengin kaynaklara sahip olsalar da er ya da geç bir gün yok olacaklar. Bu konuda Necmettin Hacıeminoğlu’nun şu sözlerini aynen almakta fayda var;

‘‘Ne askeri güç, ne de iktisadi üstünlük kültürsüz bir milleti uzun müddet yaşatamaz. Zira bu maddi zenginlik bir gün mutlaka bitecektir. Ama eğer o cemiyetin milli kültürü canlı ise, millet haysiyetini devam ettirecektir. Ancak milli kültür unsurları tamamen veya kısmen kaybolursa, o takdirde millet denen maddi ve manevi varlıktan da eser kalmaz. Şirazesinden kopan bir kitabın yaprakları gibi, milleti teşkil eden maddi unsurlar da birer birer uçup gider. Hem de en hafif rüzgarla! O zaman emperyalist  devletler kolayca gelip yerleşir ve asıl emeline nail olur. Kendine has kültürü olmayan milletin şahsiyeti olmaz. Şahsiyetsiz cemiyetlerin de manevi gücü ve ülküsü bulunmaz. O zaman da başkalarının hakimiyetine girer.’’

Görülüyor ki kültür, bir milleti ayakta tutan ve onu yaşatan en önemli unsur. Ben bu yazımda gözle görülemeyen milletin varlığını devam ettiren bir direk olan kültürümüzün emperyalist güçler tarafından biz farkında olmadan nasıl sömürüldüğünü izah edeceğim.

Milli yılbaşımız: Nevruz!

Evet, Nevruz gerçekte Türklerin yani bizim yılbaşımızdır. Türklerin bahar ile beraber karanlıklarından kurtulmasıyla her yıl bahar ayında kutlanan Nevruz Bayramı’nın taşıdığı renkleri sarı, yeşil ve kırmızıdır. Şimdi Ey Türk titre ve kendine dön! bakalım. Bugün Nevruz Bayramı’nın taşıdığı renkler, hangi mahlukların bayrağını oluşturmuş? Bugün bu bayramı kimler kutluyor? Ey Türk, batılı emperyalist güçler senin asıl yılbaşın olan Nevruz’u senden aldı ve sana 1 Ocak senin yılbaşındır, dedi. Sende bunu kabul ettin. Çünkü Nevruz’dan haberin yoktu. Böylece Boz Atlı Hızır Kültürünün yerini de Ren Geyikli Noel Baba kültürü aldı. Yani bize Hızır’ımızı da unutturdular.

Bir başka naçizane mesel de şudur: Sevgililer Günü!

Roma kültürü. Türk kültüründe böyle bir şey söz konusu değil. Adamlar tüketici bir toplum olarak bizlere Sevgililer Günü sizin kültürünüzde de var, demişler o kadar… Bunları yaparken de bize ait olan kültürümüzü kendilerinin saymışlar.

Kültür emperyalizmine karşı tavır alışı Orhun Abidelerinde aşikar görmekteyiz;

‘’Ol yirgerü barsar Türk budun ölteçi sen. Ötüken yir oturup arkış tirkiş ısar neng bungug yok. Ötüken yış olursar benggü il tuta olurtaçı sen.’’ (Ergin: 36)

Metni günümüz Türkçesine çevirelim;

‘’O yere doğru gidersen, Türk milleti öleceksin! Ötüken yerinde oturup kervan, kafile gönderirsen hiçbir sıkıntın yoktur. Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın.’’

O yerden maksat Çin’dir. Türk, eğer Çin’e giderse kendi kültüründen uzaklaşacak, milli değerlerini unutacak ve hızla Çinlileşecektir. Binaenaleyh Bilge Kağan ‘‘EY TÜRK TİTRE VE KENDİNE DÖN’’ der. Biz bugün bu dönüşü sağlayamazsak yani kültürümüze sahip çıkamazsak, geçelim büyük devletleri küçücük devletler bile bu milleti esir edebilirler. Milli kültürünü kaybeden bir toplum hafızasını kaybetmiştir, artık.

Yahya Kemal’in din düşüncesine bakılırsa bu açıkça görülür. Yahya Kemal din görüşlerinde şunları söylemek mümkündür;

‘‘Ezan seslerinin arasında ve İslami bir terbiye ile büyüyüp yetişmeyi Türk çocukluğunun en güzel rüyası olarak kabul eder. Ancak ezansız yeni semtlerde alafranga terbiye ile yetişen çocukların, Müslümanlığın çocukluk rüyasını görmeden yetişmeleri de onu son derece üzer. Ona göre, küçükken bu rüyayı görenlerin, çeşitli sebeplerle kendi milliyetine yabancılaşsalar bile, onların bir sabah namazında anne millete tekrar dönmeleri mümkündür, der. Fakat Frenk terbiyesi ile yetişen Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlamayacaktır.’’ (Özbalcı: 77)

Bizler de bugün Frenk terbiyesini model almış durumdayız. Giyim – kuşam, eşya, alet ve bütün bir yaşam tarzları bizlerde de mevcut.. Mehmet Akif’in de dediği gibi bakmalıyız onlara:

‘‘Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar’’

Her şeyimiz kültürümüzdür. Kültürümüzü bilmek, sahip çıkmak ve bizden sonra gelecek nesillere aktarmak için çabalamamız gerekir. Nitekim kültürümüzü kaybedersek, vatanımızı da kaybetmiş oluruz. Bir milleti, devleti, vatanı ayakta tutan harsıdır. Varsın medeniyetleri onların olsun. Biz kültürümüzü yaşayalım, yaşatalım ki vatanımız da yaşasın, bayrağımız hep dalgalansın. Fakat kültürümüzü ve töremizi terk edersek de eninde sonunda tek dişi kalmış canavarların kölesi haline geliriz…

KAYNAKÇA

  • Necmettin Hacıeminoğlu, Kültür Emperyalizmi, Töre Dergisi, sayı 34 / Şubat 2016
  • Mustafa Özbalcı, Yahya Kemal’in Duygu ve Düşünce Dünyası, Akçağ, 2006, Ankara.
  • Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, 2013, Ankara.

Bir yanıt yazın