Yaşamı

Türk Milliyetçiliği’nin en önemli fikir adamlarından, Türkçülük cereyanını sistemleştiren ideolog, Türk Sosyolojisinin kurucusu, İttihatçı, Milli Edebiyat devrinin en güçlü kalemi merhum Ziya Gökalp, içerisinde bulunduğumuz ekim ayında 92. ölüm yıldönümünde anılacakken, yaşamı, fikirleri, mücadelesi ve eserlerini, bizlere miras bıraktığı milli bakış açısından bir kez daha irdeleyerek, hem günümüze hem de gelecek nesillere taşımak, her Türk Milliyetçisi’nin bir görevi niteliğinde olacaktır. Böylelikle, fikriyatımızın içinde bulunduğu fraksiyonel tartışmalara bir ufuk açmak, aynı zamanda kurucu ideolojisinden ne yazık ki her geçen gün biraz daha uzaklaşarak milli devlet olma vasfını iyiden iyiye zedeleyen devletimize bizzat bu yapının temeline harç taşımış bir idealistin düşünceleriyle yol gösterebilmek mümkün olabilecektir.

Ziya Gökalp, 23 Mart 1876’da Diyarbakır’ın Çermik ilçesinde, aslen Suriye Türkmeni olan evrak memuru bir baba ve bölgenin ileri gelenlerinden diyebileceğimiz bir aileye mensup bir annenin evladı olarak dünyaya gelmiştir. Askeri rüştiye (ortaokul)de başladığı eğitimini, sivil idadi (lise)de ve Baytar Mektebi’nde sürdürmüş, amcası müderris Hacı Hasip Bey’den İslami İlimler ve tasavvuf üzerine eğitim almıştır. Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenmek için dersler görmüştür. Lise yıllarında çoğunluğu Harp Okulu öğrencisi olan, dönemin Jön Türk akımının temsilcileriyle tanışmış ve ileride üst kademelerinde görev yapacağı İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılmıştır. 1898’de ‘‘yasak yayınları okumak ve muhalif derneklere üye olmak’’ suçlamasıyla tutuklanmış ve bir yıl hapis yatmıştır. Cezaevi sonrası sürgüne gönderildiği Diyarbakır’da memur olarak çalıştığı dönemde de hürriyet ve milliyet temalı yazı ve şiirleri, yerel bir gazetede yayınlanmıştır.

Gökalp, 2.Meşrutiyet sonrası İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Diyarbakır şubesini kurmuş ve 1909’da Selanik’teki büyük kongreye Diyarbakır delegesi olarak katılarak burada cemiyetin Merkez-i Umumi (Merkez Yönetim Kurulu)’sine seçilmiştir. Bu dönemde kendisine görev olarak; cemiyetin gençlik işleri ile ilgili çalışmalar yürüten teşkilatının başına geçmeyi seçmiş ve çevresindeki gençlere sosyoloji, felsefe, Türklük, dünya Türkleri gibi konularda eğitimler vermiştir. 1912’de İttihat ve Terakki’nin merkezinin taşınmasından dolayı İstanbul’a gelen Ziya Gökalp, bir süre Meclis-i Mebusan üyeliğinde bulunduktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne öğretim görevlisi olarak girmiştir. Aynı yıl kurulan ‘‘Türk Ocağı’’nın kurucuları arasında yer alarak, başta ‘‘Türk Yurdu’’ dergisi olmak üzere birçok dergi ve gazetede yazı ve şiirleriyle fikirlerini kaleme dökmeyi sürdürmüş, daha sonra kitaplaşan ‘‘Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak’’ adlı bir siyasi-kültürel medeniyet önermesi diyebileceğimiz eseri, bu yıllarda yazı dizisi olarak yayınlanmıştır.

1918’de 1.Dünya Savaşı’nın sona ermesi ve Osmanlı Devleti’nin mağlup olmasıyla birlikte, Türk Devletinin içinde bulunduğu durumu kabullenmeyen, dönemin her vatansever Türk insanı gibi onun için de zor bir süreç başlamıştır. Üniversitedeki tüm görevlerinden uzaklaştırılmış, işgalci İngilizler tarafından, beraberindekilerle sözde Ermeni Soykırımı iddiaları ile işgal mahkemesinde yargılanmasının ardından, meşhur ‘‘Malta Sürgünleri’’nin arasına dâhil edilmiştir. 2 yıllık Malta esaretinin ardından yurda dönen Gökalp, Milli Mücadele’ye destek vermiş, Türk vatanının işgalci unsurlardan arındırılıp yeniden salâhiyete kavuşturulmasının ardından kurulan yeni cumhuriyetin fikri önderlerinden birisi olmuştur. 1923’te getirildiği Maarif Vekâleti Telif ve Tercüme Heyeti Başkanlığı görevini, 2.TBMM’de bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün yönlendirmesi ve desteğiyle seçildiği Diyarbakır mebusluğu takip etmiştir.

Fikirleri ve Türkçülük Anlayışı

 Ziya Gökalp, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma süreci, 1.Dünya Savaşı, Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecini içeren, Türk ve dünya tarihinin belki de en hızlı siyasal dönüşümlerinin yaşandığı, sınırların yeniden çizildiği ve düşünce hayatında tüm dünyada yeni akımların yarattığı felsefi, ideolojik, siyasi ve kültürel etki ve değişimlerin fazlasıyla hissedildiği bir dönemde yaşamıştır. Kuşkusuz her fikir adamı gibi Gökalp de, yaşadığı dönemin şartlarının etkisinde, geçmiş birikimlerin tecrübesinde zihin dünyasını şekillendirmiştir.

Özellikle amcası Hasip Efendi’nin yanı sıra, Dr. Yorgi, Naim Efendi, Batıcı Dr. Abdullah Cevdet, İshak Sükuti, İbrahim Temo gibi İttihatçılar, Hüseyinzade Ali Bey, babası Mehmet Tevfik Efendi Gökalp’in fikirlerinin oluşmasında etkilendiği şahsiyetlerdir.

Osmanlı-Türk Devleti’nin varlığını devam ettirebilme, en azından elde kalmış son toprakları koruma çabası verdiği 19.yy sonlarında, Türk düşünce hayatının, birincil gündem maddesi ve fikir akımlarının çözme çabası verdiği başlıca soru; ‘‘devletin nasıl kurtarılacağı’’ olmuştur. Osmanlıcılık, İslamcılık, Batıcılık gibi fikirlerin, dönemin medyası, akademik çevreleri ve bürokrasisinde verdikleri entelektüel çekişmeler, zaman zaman bu görüşleri devlet politikası haline getirse de, Türk Milleti’nin tarihi tecrübesi, içtimai yapısı ve öz benliği ile uyuşmaktan uzak olan bu akımlar, doğal olarak milleti ve devleti düzlüğe çıkartacak politikaları üretebilmekte de çok yetersiz kalmışlardır. İşte Gökalp, böyle bir siyasi ve fikri iklimde kendisi gibi düşünen milliyetçi münevverler ile birlikte, çarenin ‘‘Türkçülük’’te olduğunu, korkmadan haykıran bir hareketin en ön saflarında olmuştur.

Ziya Gökalp’in fikir dünyasının başlıca öğesi; şüphesiz ‘‘Milliyetçilik’’tir. Aynı zamanda sosyolog (toplumbilimci) olmasının verdiği imkânla, ‘‘millet’’ kavramını bilimsel olarak inceleme şansı bulmuştur. Ona göre millet; ‘‘aynı eğitimi görmüş, ortak bir dili, duyguları, idealleri, dini ahlakı ve estetik duyarlılığı paylaşan bireylerden oluşmuş bir grup ya da topluluktur.’’ Gökalp’in milliyetçilik anlayışı; etnik temelden uzak, kan, ırk, soy aidiyetlerini ikinci plana koyan ‘‘kültür’’ merkezli bir bakış açısına dayanmaktadır. Kültür öğesini detaylandırdığımızda da, özellikle ‘‘dil ve din’’ in bu noktada öne çıkan iki unsur olduğu görülmektedir. ‘‘Türkçülüğün Esasları’’ adlı eserinde, Türkçülüğü; ‘‘Türk Milleti’ni’’ yükseltmek olarak tanımlayan Gökalp, Turancılığı ise, ‘‘Türklüğün uzak mefkûresi’’ nitelendirmiştir.

Dilde sadeleşme ve Öztürkçecilik de, milletin ortak paydalarından belki de en önemlisi olan dil unsurunu yabancı etkilerden korumak için başlattığı çalışmalardan bir tanesidir. Türk Edebiyatı’na ‘‘Milli Edebiyat Dönemi’’olarak geçen dönemde, Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem gibi aydınlarla beraber çıkardıkları ‘‘Genç Kalemler’’ dergisi ile başlattıkları ‘‘Yeni Lisan’’ hareketi, dilimizin, yabancı kökenli sözcüklerden arındırılması ve halkın konuştuğu temiz, saf İstanbul Türkçesi’nin edebiyat diline hâkim olması için yoğun çaba vermiştir.

Kültür ve medeniyet kavramları üzerindeki çözümlemesi de öne çıkan bir diğer noktadır. Hars ve Medeniyet adlı eserinde; kültürü milli ve tek bir millete ait, medeniyeti ise beynelmilel ve beşeriyetin ortak malı olarak niteleyerek bu ayrımı net bir biçimde ortaya koymuştur. Yine Türkçülüğün Esasları’nda kültürü;

  • Dil
  • Estetik
  • Ahlâk
  • Hukuk
  • Din
  • İktisat
  • Siyaset
  • Felsefe

olarak sekiz alt başlığa ayırarak, bunların her birinde Türkçü bir bakış açısıyla yapılacak çalışmaların hayata geçirilmesiyle, cemiyet hayatında boşluk bırakmayacak şekilde milli benliğin yerleştirilebileceğini savunmuştur.

Mefkûre (milli ideal/ülkü) kavramı da fertlerin, bireycilikten sıyrılarak toplum ve millet şuuru etrafında toplanmasını sağlayacaktır. Bunu sağlayabilecek en etkili yol da; eğitimdir. Eğitim politikaları ve eğitim sistemi, mutlaka milli şuura uygun olarak tesis edilmeli, amaç; ‘‘ülkücü nesiller yetiştirmek’’ olmalıdır.

Gökalp, Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak şeklinde formüle ettiği ‘‘millet’’ merkezli bir milliyetçiliği yerleştirmeye çalışmış, ‘‘kültür’’ kavramını daima birinci milli unsur olarak görmüştür. İmparatorluktan ulus-devlete geçiş sürecinde modern Türkiye’nin oluşturulmasında Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘‘Fikirlerimin babasıdır.’’ dediği Ziya Gökalp’in fikirlerinin etkisi olduğu görülmektedir.

Bilim Adamlığı

1912 yılında öğretim görevlisi olarak girdiği İstanbul Üniversitesi’nde, 1915’te okulun ilk sosyoloji profesörü olmuştur. Türk Sosyolojisinin kurucusu olarak bilinmektedir.  Türkiye’de sosyoloji çalışmalarının yerleşmesi ve kurumsallaşması, onun çabalarıyla gerçekleşmiştir. Toplumbilimine akademik yaklaşımı ve tezleri bakımından, Emile Durkheim, Auguste Comte ve Gabriell Tarde gibi bilim insanlarından, Gazali, İbn-i Sina, Farabi gibi Türk-İslam filozoflarından ve çağdaşları Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Vefik Paşa, Yusuf Akçura gibi münevverlerin fikir ve düşüncelerinden etkilenmiştir. Toplumbilimi metodolojisi bakımından özellikle Emile Durkheim etkisi çok belirgindir. Bireyciliğin karşısına toplumculuğu koyan, sosyal dayanışma, toplumsal bilinç, iş bölümü gibi kavramları öne çıkaran ‘‘solidarist’’(dayanışmacı) ekolün temsilcisidir. Sosyolojiyi de ‘‘evrensel’’ ve ‘‘milli’’ olmak üzere ikiye ayırır. Milli sosyolojinin temel öznesi olan ‘‘millet’’ olgusu, aşiret, kavim ve ümmet aşamalarından geçtikten sonra içtimai tekâmülün dördüncü evresi olarak karşımıza çıkmıştır.

Gökalp, milliyetçiliği ile sosyologluğunu, birbirini tamamlar şekilde çalışmalar yapmıştır. Tasavvur ettiği toplumsal değişim ve ilerleme sağlanması ve ulusal devletin kurulması için sosyolojinin rehberliğinin gerekli olduğuna inanmıştır. (Comte’çu felsefenin, dünya genelinde devrin birçok siyasal hareketi gibi Gökalp’in içerisinde bulunduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni de etkilediği görülmektedir. Comte’un ‘‘düzen ve ilerleme’’ kavramları, cemiyette ‘‘İttihat’’[birlik] ve ‘‘Terakki’’[ilerleme] şeklinde yer bulmuştur.)A.Comte’un ‘‘düzen içinde ilerleme’’ ilkesini benimsemiş, bilimsel prensipleri, Türk toplumunun gerçeklerine uyarlayarak toplumsal gelişimin sağlanacağını düşünmüştür.

Henüz İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Merkez-i Umumi üyesi olduğu yıllarda, lise ders müfredatlarına sosyal bilimler derslerini eklettirmesi, akademik hayatına ilk başladığı günlerde dahi okullarda okutulacak kitaplar konusunda önerilerinin dikkate alınması, Gökalp’in bir bilim adamı olarak konumunu ve çalışmalarını sadece teorik düzeyde tutmayarak devlet eliyle icraata çevirme noktasında nasıl bir gayret içerisinde olduğunu gösteren önemli olaylardandır.

Eserleri

  • Türkçülüğün Esasları
  • Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak
  • Türk Medeniyeti Tarihi
  • Türk Töresi
  • Hars ve Medeniyet
  • Kızıl Elma
  • Çınaraltı Yazıları
  • Limni ve Malta Mektupları
  • Altın Destan
  • Yeni Hayat
  • Altın Işık
  • Üç Cereyan
  • Doğru Yol
  • Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler
  • Kuğular
  • Felsefe Dersleri
  • Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri

Ziya Gökalp, 25 Ekim 1924 günü İstanbul’da hayatını kaybetmiş, Fatih’teki Sultan 2.Mahmut Haziresine defnedilmiştir.

Kaynaklar

*Türkçülüğün Esasları, Ziya GÖKALP, Ötüken Yayınları

*Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak, Ziya GÖKALP, Ötüken Yayınları

*Hars ve Medeniyet, Ziya Gökalp, Ötüken Yayınları

*Türk Milliyetçiliği’nin Doğuşu ve Ziya Gökalp, Nevzat KÖSOĞLU, Ötüken Yayınları

*Büyük Fikir Adamı Ziya Gökalp, İbrahim SARI, Net Medya Yayıncılık

*Ziya Gökalp ve Türkçülük, Doç.Dr. Ceylan TOKLUOĞLU, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 68, No. 3, 2013, s. 113-139

*Ziya Gökalp’in Milli Sosyoloji Anlayışı, Doç.Dr. Korkut TUNA, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Konferansları Dergisi, Cilt: 21, Sayı: 1, 1986, s. 51-68

* Ziya Gökalp’in Görüşlerinin Biçimlenişi ve Sosyoloji Anlayışı http://sosyolojisi.com/ziya-gokalp-in-goruslerinin-bicimlenisi-ve-sosyoloji-anlayisi/1460.html#

Bir yanıt yazın