Azerbaycan’da, kısa ömründe ülkesinin bağımsızlığı, ülke insanının birliği ve dirliği için mücadele etmiş bir aydın insan, bir örnek insandır AYDIN MEHMET. Şeki rayonunun (şehrinin) Kiş kendinde (köyünde), 16 Ocak 1944 tarihinde doğmuştur. Babasının adı Mirsaleh, anasının adı Mahı’dır. Tahsil hayatını tamamladıktan sonra öğretmen olarak hayata atılmıştır. Yaptığı araştırmalarla Azerbaycan Türklerinin bu topraklarda milattan çok daha önce yaşadığını bilim dünyasına kabul ettirmiştir. “Sovyet Türkolojisi” dergisinin editör yardımcılığını yapmış, “Bedii Tercüme Merkezi Başkanı” olarak çalışmıştır. Sovyetler Birliği’nde ve dünyanın her yerinde yaşayan Türk boylarının birbirlerini daha iyi tanımalarını, birleşmelerini amaç edinmiştir. Hayatının son on yılında, sosyal ve siyasî hareketlerde bir toplum önderi olmuş; Sovyet rejimine karşı 1988 yılında başlayan Azerbaycan Halk Hareketi’nin ön sıralarında, hep işçilerin, talebelerin ve aydınların yanında yer almıştır.
Aydın Mehmet; demokrasiden yana bir siyaset adamı, Azerbaycan’da vuku bulan olayları kendi açısından özgün şekilde yorumlamayı yapabilen aydın bir şahsiyet olarak halkın sevgisini kazanmıştır. Milletvekili seçilince bağımsızlık uğruna çalışmalarını hızlandırmış; Cumhuriyet Yüksek Sovyeti Uluslararası İlişkiler Daimi Komisyonu Başkanlığı yapmıştır. Karabağ’a Halk Yardımı Komitesinin Başkan Yardımcısı olarak çalışmıştır. Azerbaycan Yazarlar Birliği Sekreterliği üyeliğine de seçilen Aydın Mehmet, 20 Nisan 1991 tarihinde şaibeli bir trafik kazası sonucu aramızdan ayrılmıştır. Vasiyeti üzerine doğup büyüdüğü Kiş köyünde toprağa verilmiştir.
AYDIN MEHMET’in kaybı, Azerbaycan Türklerini acılara boğduğu gibi köylüsü, Türkolog Şair-Yazar Vagif ASLAN’ı da derinden sarsmıştır. Vagif Bey, bu kahraman hemşerisinin toprağa verildiği yıl “Aydın” adıyla uzun bir destan-şiir yazmıştır. Bu şiiri, Şekili öğrenciler tarafından “müzikli bir tiyatro eseri” şeklinde Şeki Devlet Dram Tiyatrosu’nda sahnelenmiş; 1993 yılında da kitap olarak yayımlanmıştır. Vagif ASLAN, eserlerini, “Seçilmiş Eserlerim” adıyla dört ciltte toplamıştır. 2009 yılında Bakü’de yayımlanan “Seçilmiş Eserlerim”in 2. cildinde “Aydın Poeması”na da yer vermiş; bu şiir, kitabın 3.-70. sayfaları arasında yer almıştır.
Vagif ASLAN, ilk mısralarda AYDIN MEHMET’in mezarı başındadır; onun mezar baş taşı ile sohbet eder:
“Geldim sana baş eğeyim,
Ey mukaddes baş taşı;
Çizgi çizgi iz bırakmış
Üzerinde gözyaşı.
Okşayan kim, gülen kim?
Dileyip kucak kucak
Üstüne gül serpen kim”
İlerleyen mısralarda, Aydın Mehmet’in konuşmasının ne kadar ikna edici ve hasımlarını
caydırıcı olmasını anlatır:
“Şirin şirin dil ile
Derdi öyle söylerdin ki
Fikirlerin kabul edilirdi.
Kürkü bitli kişiler,
Komünist Partisi üyeleri
Seni görüp kaçardı;
Cemaat da hayret ederdi.”
Pek çok Türk aydını gibi Mehmet AYDIN da bir suç icat edilerek Heşterhan Hapishanesi’ne atılır. Oradaki Kırgız, Türkmen, Kazak Türklerinin Türklük şuurundan uzakta olduklarını görünce gözleri yaşarır. Onlara karşı öyle etkileyici konuşmalar yapar ki hepsi sarılır, kucaklaşırlar:
“Kırgız hayrete geldi,
Türkmen dehşete geldi,
Kazak üzüldü, etkilendi;
Öyle ki bakışlardan
Od-alevler saçıldı;
Kollar geniş açıldı.”
Bir yıl hapis yatan Aydın Mehmet’i hapishane müdürü çağırır; “Sana hürriyet bahşediliyor; bazı şartlar karşılığında serbest bırakılacaksın.” der. O, SSCB içindeki tutsak ülkeleri kast ederek, “Hangisi hapishane değil bu on beş memleketin?” diye sitem eder ve o şekilde bir salıverilmeyi kabul etmez. Türk Cumhuriyetleri üzerindeki baskıyı şöyle ifade eder:
“Kırım Tatarı bilmez nerde yerleşir Kırım?
Arzusu parça parça, ümidi kırım kırım.
Azerbaycan Araz’dan aşağı İran’dadır,
Şimali bu yandadır.”
“Ey müdür, gözünü çevirerek baksana Dağıstan’a!
Baştanbaşa bir ülke dönmüş laklakistana;
Orda horozlar bile başka dilde ötüyor.
Ben varım diyenleri incitip azarlıyor.
SSCB bir yana dünya hapishanedir.”
Aydın Mehmet cezasını tamamlayıp çıktığında Kiş köyünde sevinçle karşılanır. Ancak köyünde de durum iç açıcı değildir. “Bağımsızlık size ne getirecektir?” diye sorduğu bazı kişiler hâlinden memnun olduklarını ifade ederler. Kimi, akşamları evinde bulunmanın, kimi para, madalya sahibi veya söz sahibi bir yetkili olmanın keyfi içindedir. Aydın Mehmet üzülür; sitem eder, halkını yaptığı konuşmalarla uyarır:
“Gelecek nesilleri talihe salmışız biz,
Üstünden basıp geçer karıncalar fillerin”
“Halk için asker değil, canlı korkuluğuz biz;
Rüşvet var ise memnun, yoksa çok soğuğuz biz…”
“Ey Türkoğlu, akıllı ol, bir dayan!
Senin yediğin çörekte hiç yok mu tuz?”
“Aşağılık kâfir ayık durur pusuda…”
“O Türk’e bak, kulağının dibinde
Büyük tef çalınsa da kâr etmiyor;
Bu Türk’e bak, yüzlük geziyor cebinde,
Bir manata tamah ediyor, ar etmiyor…”
Aydın Mehmet, Bakü’de yaşadığı zamanı da sorgular. Okuduğu akademide, “Türk’e Türkoloji okumak zararlıdır, Türk köksüz bir ağaçtır.” şeklinde beyinler yıkanmaktadır. İranlı, Türkleri Fars milletinden saymakta; Rus yanlısı Türkler tek kelime Türkçe konuşmamaktadırlar. Türkler yok farz edilmekte; hep gölgede, geride bırakılmakta; Türklük şuurunda olanlar ezilmektedir.
Aydın Mehmet, “Türk’ün özü, dili en uludur!” diye konuşur, haykırır; insanına Türk dili ve tarihi ile ilgili bilgiler verir. Bu arada 1988 yılı yaşanmaktadır. Durum anlatılsa da Ruslar, Ermeni’ye “dur” demez; aksine destek verir, arka çıkar. Ermeniler Karabağ’da zulmederek Türkleri göç etmeye zorlarlar.
“Kayalardan atlayıp, dağlardan aşıp gelirler;
Ana var ki, balası yollarda donup kalır;
Bala var ki anası ateşte yanıp kalır.”
Aydın Mehmet, Mingaçevir’e giderek orada halkla konuşur. Gördüğü zulüm karşısında halkın uyanmakta olduğunu görerek, “Halk o halk değil!” diyerek sevinir. Şeki halkı da Türklere yapılan zulüm karşısında yetkilileri uyandırmak için ayaklanıp bazı devlet binalarını yakarlar. Aydın Mehmet gibi, Ziya Bünyadov, Ebülfez Elçibey, Etibar, Nemet, Rahim, Bahtiyar gibi aydınlar da seslerini yükseltip Halk Cephesinde ellerinden geleni yapmaktadırlar. Vagif Aslan bu destan-şiirinde, o tarihteki yarısı İran’da kalmış Azerbaycan’ı şu mısralarla anlatır:
“Biz mahpusa benzeriz, iki parçaya bölünmüş:
İki hapishaneye atılan bir mahpusa;
Sağ eli Fars’a bağlı, sol eli ise Rus’a…”
Laçin, Zengilan, Lenkeran, Celilabad, İmişli, Şeki, Gence, Akdam, Nahçıvan’daki Türklerin özü özüne sığmamaktadır; sinirler gerilmiştir. Karabağ’a doğru seller gibi akmaya ant içerler. Roma papazı, Ermeniler için dua ederken Avrupa, Gorbaçov’u tahrik etmekte; Bush da Ruslara taktik vermektedir. Azerbaycan Halk Cephesi, Bakü’de “Sulh ordusu” adıyla toplanan Rus tanklarının Karabağ’a gönderilerek Ermenilere karşı toprakların korunmasını istese de Rus’un maksadı başkadır. Gorbaçov’un bir sebep icat ederek Bakü halkını kıracağı ifade edilmektedir. 19 Ocak 1990 gecesi Bakü trafosu patlatılır, televizyon yayını kesilir. Rus ordusu ve tankları, Türk gençlerini ezerek katleder; Bakü kan içinde kalır. Aydın Mehmet, telefonla konuşarak anasına bilgi verir, Bakü’de yiğitlerin şehit edildiklerini anlatır. Mahi Ana, oğluna; “Sütüm sana helaldir oğlum, sen de öz-özünü halka helal et.” diye nasihat ederek şehit olmasını ister. “Moskova’nın baş kesen, Tahran’ın kan emen olduğunu” söyleyerek onlara güvenmeyin” tembihinde bulunur.
Aydın Mehmet, Latin harflerine geçilmesini isteyen, Türk dünyasının birliğinin ancak böyle sağlanacağını savunan bir aydındır:
“Türk denilince kaçarlar;
Kâh Fars’a, kâh Arap’a, kâh Rus’a yol açarlar.
Anadolu Türkleri çoktan kabul eylediler
Latin alfabesini.
Alfabe teşkil eder birliğin esasını.
Asya Türkleri de, biz de geçsek Latin’e,
Layıklı bir iş olur ulu Türk’ün adına.”
SSCB’nin çatırdamaya başladığı zamandır. Ermeniler, Yukarı Karabağ bölgesinde Türklere zulmü artırmışlardır. Aydın Mehmet ve diğer milliyetçi aydınlar, oradan oraya koşuşturmakta; insanlarda Türklük şuurunu uyandırmaya, diğer yandan da Ermeni zulmü ve katliamının önüne geçmeye çalışmaktadırlar. Rus’un Ermeni’den yana olduğunu ve onları desteklediğini görerek üzülürler. Aydın Mehmet, bir toplantıda Rus yöneticilere haykırır:
“Onlara silah verip, bizden silah aldınız;
Azeri Türklerinin karşısına çıktınız!”
Aydın Mehmet gidişattan memnun değildir, üzüntülüdür; üzüntüsünü şöyle ifade eder:
“Ölseydim o zamanlar Heşterhan Hapishanesinde,
Yaş çıkmazdı belki de gözünden hiç kimsenin.
Bendesini saklasın manasız gelecekten.
Kısmetine her zaman açık oluptur elim;
Bin alçak ömre değer, liyakatli bir ölüm!”
Aydın Mehmet’in Yukarı Karabağ’da bindiği helikopter Ermeni kurşunlarına hedef olur; ölümden kurtulur. Fakat Eliabad’daki toplantı sonrasında, Bakü’ye gitmek üzere Azerbaycan aydınlarından Dilare Hanımla birlikte yola çıkarlar. Şoför, nedense arabayı çok hızlı sürmektedir; ikaz ederlerse de söz geçiremezler, inadına aracı süratlendirir. Önlerine bir domuz sürüsü çıkar / çıkarılır. Şoför, aracı sağa sola çevirir; yoldan çıkan araç bir ağaca toslar. Önce Dilare Hanım, ardından evin tek evladı Aydın Mehmet can verirler; her nasılsa şoför kazadan yara almadan kurtulur. Vagif ASLAN, o anı, Aydın Mehmet’in ağzından şöyle anlatır.
“Yavaş sür dedim sana!
Ne gardaştan gardaşım,
Ne bacıdan bacım var;
Benim bir ilacım var:
Yaramı bağla bacım!
Meni sen ağla, bacım!”
“Ahiret bacısıyla Aydın kol-boyun oldu;
Çarkın dönsün ey Felek, bu nasıl oyun oldu?”
Yöneticiler, Aydın Mehmet’i Bakü’ye defnetmek isterlerse de vasiyeti üzerine doğup büyüdüğü Şeki’ye bağlı Kiş köyünün eski mezarlığına defnedilir. Azerbaycan, onun ölümünden dört ay sonra istiklâlini ilan edecek, Azerbaycan’ın ay-yıldızlı bayrağı göklerde –bir daha inmemek üzere- dalgalanacaktır. Azatlık Bayraktarı Aydın Mehmet, o günü görememiştir ancak ruhu şad olmuştur; buna inanıyorum. Azerbaycan Türkleri, Aydın Mehmet’in ölümüne şüphe ile bakmakta; “Şaibeli bir ölümdür; öldürüldü!” demektedirler. Ruhu şad, mekânı Cennet olsun…
Aydın Mehmet’in mezarının ayakucundaki levhada yer alan mısralar, Mehmet Âkif’e aittir. İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Âkif ERSOY’un ve “Çanakkale Şehitlerine” şiirinin Azerbaycan’da tanınıyor olmasının da belgesi olduğu gibi Aydın Mehmet’in Çanakkale şehitleri ile bir tutulduğunun da kitabesidir.
“Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber
Sana ağuşunu açmış bekliyor Peygamber.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.”