Millî Düşünce Merkezi, 2015 yılı içinde roman yarışmaları tertiplemeye başlamış; yarışmalara genel olarak “Ziya Gökalp Roman Yarışmaları” adını vermişti. Bu ada uygun olarak, ilk yarışmayı Ziya GÖKALP konusunda açmış; duyuru sonrasında gelen eserler incelendiğinde birinciliğe lâyık eser bulunamamıştı. İkinciliğe, Hayri Öztürk’ün “AL ŞAFAKTAN GÜN BATIYA” adlı eseri lâyık görülmüştü. Üçüncülük ödülü, Derya Uçar İzgi’nin “AYDINLIK GÜNLER” adlı romanına verilmişti.
Yarışma şartları gereği ilk baskıları Millî Düşünce Merkezi tarafından 2016 yılında Panama Yayıncılık’a yaptırılan bu eserleri elime aldığımda; şöyle düşünmüştüm: “İki romanda da aynı kişi anlatılacağı, aynı konu işleneceği için birini zevkle okurum, ikincisi sıkıcı gelebilir.” İki kitabı da okuduğumda bu düşüncemin yersiz olduğunu anladım. Aynı kişi anlatılsa da, yazarların bakış açılarının, eserleri kurgulaması ve işlemelerinin çok farklı olduğunu gördüm. Kitaplarla ilgili bazı tespitler yaptım:
*Kitaplarında; yazarlardan Hayri Öztürk, kısaca da olsa tanıtılmış ancak Derya Uçar İzgi hakkında bilgi verilmemiştir. Okuyucunun kısa da olsa yazar hakkında bilgilendirilmesi gerekirdi diye düşünüyorum.
*İkinci gelen eser, diğerine göre, tahsil, edebî bilgi, ilgi ve anlayış bakımlarından daha ilerde olan okuyucu kitlesine hitap ediyor. Eserde; Gökalp’in hayatı, özel hayatı, teşkilatçılığı, fikirleri, sürgün yılları gerektiği şekilde tanıtılmıştır.
*Üçüncülük alan eser ise lise öğrencilerine hitap edecek seviyededir ve Ziya Gökalp kısmen, tek taraflı bir aşk macerası içinde, ağırlıklı olarak 112-119. sayfalarda tanıtılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, Derya Uçar İzgi için; “gençler için yazan veya gençler ve çocuklar için eserler üretebilecek bir kalem” diyebiliriz.
*Kurgulama bakımından iki eser de iyidir. Ancak, okuyucunun merakını uyandırma, “ilerdeki sayfalarda ne olacak” sorusunu eserin son sayfalarına kadar okuyucu zihninde tutma konusunda daha titiz davranabilirlerdi. Bu romanlar, yazarların ilk eserleri olabilir; roman okudukça ve yazdıkça eksiklerini telafi edebilirler. Yazarlara, kendi eserlerini bir süre demlenmede bırakıp okumalarını tavsiye ediyorum; gözlerinden kaçan, düzeltilecek, eklenecek veya çıkarılacak çok şey bulacaklardır.
* Özellikle üçüncülük alan eserde, fiillerde zamanları yerli yerinde kullanma konusunda aksamalar var. Ekseriyetle dili geçmiş zaman kullanılmış. Konuya göre diğer fiil zamanlarının arada kullanılarak akıcılığın sağlanması gerekirdi.
* Aydınlık Günler adlı eserde, kahramanların konuşmaları, tek paragrafta bütün olarak verilmesi gerekirken paragraflara bölünmüştür. Bir okuyucu olarak, her paragrafın bitiminde konuşmanın bittiğini zannettiysem de sonrakilerin de konuşmanın devamı olduğunu görerek şaşırdım. 60. ve 64. sayfada başlayan konuşmalar 4, 104. sayfada başlayan konuşma 10, 106. ve 135. sayfalardaki konuşmalar 9 paragrafa bölünmüştür. 139. sayfadaki konuşma ise tam 14 paragrafa bölünerek kitabın sonu olan 141. sayfaya kadar uzatılmıştır. Konuşmaların paragraflara bölünmesinin, sayfa düzenleyicisi tarafından, kitabın sayfa sayısını bir miktar artırma niyetiyle yapıldığı düşüncesindeyim. Eğer yazar konuşmaları böldüyse tavsiyem şöyle olacaktır: Uzun konuşmalar, kişilere karşılıklı sorular sordurarak veya araya bazı duygu, düşünce ve tasvir cümleleri sokarak devam ettirmelidir.
*Her iki eserde Ziya Gökalp’in fikri yönü, teşkilatçılığı, aile hayatı, sürgün yılları işlenmiş fakat edebî yönü ihmal edilmiştir. Gökalp, edebî yönü ile de Türk edebiyatına eserler bırakmış bir kalemdir. Bu iki romanı okuduktan sonra; “Ziya Gökalp’i edebi yönü ile de anlatan romanlara ihtiyaç var.” diye düşündüm.
Her iki eserde de konu belli: Ziya Gökalp… Gökalp’in özel hayatı, fikir hayatı, teşkilatçılığı ne kadar verilmiş, neler eksik kalmış, bu konuları girmedim. Bu alanı, okuyucuya ve ilgililere bırakıyorum. Ancak, Yazar Hayri Öztürk’ün, kitabının 169. sayfasına aldığı, Ziya Gökalp’in üniversite hocalarımızı tasnif eden görüşünü –bugünkü durumla kıyaslamanız için- sizlerle paylaşacağım:
“Hocaları üçe ayırmıştı. Birinci gruptakiler maaş için çalışıyordu, bir de şöhret için çalışanlar vardı, üçüncü grupta ise sayıları az da olsa ilim için çalışanlar vardı. Elbette bunların hepsi insan içindi; lakin ilkin ilmi düşünenlerin sayısını artırabilmeyi öncelikli amaçlardan bir haline getirmeye kararlıydı.”
Millî Düşünce Merkezi, başlattığı bu roman yazma yarışmalarıyla Türk fikir, tarih ve edebiyat alanlarında büyük hizmetler vermiş bir büyüğümüz olan Ziya Gökalp’i anlatan iki romanı ve iki yazarı edebiyatımıza kazandırmıştır.
Millî Düşünce Merkezi, İLESAM, Panama Yayıncılık, Türk Edebiyatı Vakfı ve Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) yöneticileri el ele vererek, daha çok dalda yarışma açmayı kararlaştırmışlardır. Roman yarışmasının konusu Rauf Denktaş olarak belirlenmiştir. Hikâye konusu serbest bırakılmıştır. Resim yarışması Ergenekon Destanı konusunda yapılacaktır. Senaryo yarışmasının konusu; “Balkan, Kafkas, Irak, Suriye, Ahıska ve Kırım Türklerinin göç, sürgün ve kırgınları” olarak tespit edilmiştir.
Açtığı yarışmalarla Türk büyüklerini tanıtmayı, edebiyatımıza yeni eserler ve yazarlar kazandırmayı amaç edinen Millî Düşünce Merkezi yöneticilerine teşekkürlerimi arz ediyorum. Yazarlar Hayri Öztürk ile Derya Uçar İzgi’yi verdikleri bu güzel romanlar dolayısıyla kutluyor; kendilerinden yeni eserler bekliyorum. Yukarıda adlarını saydığım dernek, vakıf yayınevi yöneticilerine de; Türk kültürü, sanatı ve edebiyatı konularında eserlerin ortaya çıkması, yazar ve sanatçıların yetişmesi amacıyla el ele verdikleri, ellerini taşın altına koydukları için ayrıca teşekkür ediyorum.