22 Aralık 2018, Sarıkamış Harekâtı’nın 104. yıldönümüdür. Bu Harekât’ın ilk amacı; 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı – Rus Harbi) Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sonuçlanınca Ruslara savaş tazminatı olarak verilen Batum’u ve Berlin Antlaşması ile yine Ruslara terk edilen Sarıkamış, Kars, Ardahan ve Artvin’i kurtarmaktı. 3. Ordu Kumandanı Hasan İzzet Paşa, Kasım 1914’te, Azap ve Köprüköy’e (Erzurum’a) saldıran Rusları bozguna uğratarak dağıtmıştı. Ancak, Hasan İzzet Paşa, dağılmış olan Rus Ordusu’nu takip etmek yerine Ordu’yu 15 km geri çekmişti. İşte, Harekât’ın ikinci amacı ise, dağılmış olan bu Rus Ordusu’nu yok edip Bakü petrollerine ulaşmaktı. Bazı tarihçiler ise, bu Harekât’ın ileri safhalarında, Ruslar kesin mağlubiyete uğratıldığı taktirde, uzun vadede Kafkasya’ya, oradan Afganistan’a geçilerek Rus esareti altındaki Müslüman toplulukları yüreklendirip, Ruslara karşı bir isyanı hedeflediğini belirtmişlerdir.  Müttefik genel karargâhının teklifi üzerine, Doğu Avrupa cephesindeki Rus taarruzunu azaltmak ve Rusları, Kafkasya’da da meşgul etmek olduğunu ileri süren yazarlar da olmuştur. Lakin bu noktada Enver Paşa’ya çok taarruz edilmiştir. “Alman Erkan-ı Harbiyesi’nin emrini yerine getiren bir adam” tabiri bunların en hafifidir. Hâlbuki Osmanlı Devleti bu savaşta tek başını değil, müttefikleriyle birlikte harp etmekteydi. Dolayısıyla “müşterek harp” gayesine uygun harekette bulunması yerinde ve doğru idi. Fakat mesele yalnız bundan ibaret değildi.

Enver Paşa’nın esas gayesi ne idi?

Enver Paşa’nın esas gayesi; Almanların, Rusları Doğu Avrupa’da şiddetli şekilde, tazyik etmesinden istifade ederek, dağınık Rus kuvvetlerini ezmek, 93’te (Rumi takvime göre 1293’te) kaybettiğimiz yerleri geri almak, Kafkasya’ya uzanmak, yani fırsattan istifade etmek idi. Harp döneminde, Harekât sahasında Türk ve İslam ahali yaşamaktaydı. Esasen “Türk” ve “İslam” vasıflarını haiz bu iki unsur, Rusya içlerine kadar uzanmaktaydı. Bunlar, Osmanlı Ordusu’nun ilerleyişine zorluk çıkarmazlar; bilakis kolaylık gösterirler diye düşünülmüştü. Nitekim öyle olmuştur; bu Müslüman halkın gözleri, İstanbul’daki halifeye çevrilmiştir. Ümitleri Türkiye’dedir. Enver Paşa’nın gayesinin, bundan istifade etmek, Halife ordusunun kuvvetiyle bu büyük imkânı harekete geçirmek ve Çar Rusya’sına karşı kullanmakta olduğunu biliyoruz. Enver Paşa, bu zaviyeden tam bir İslam ihtilalcısıdır. Harekât başarılı olsa, Rus birlikleri geri çekilse ve az çok ezilse, Kafkasya Müslüman kavimlerinin de harekete geçmeleri mümkün idi. Diğer taraftan Anadolu’da 3. Ordu, o günkü mevcut kudretiyle yerinde duramazdı. Bir kere durgunluğun, asker ve subaylar üzerinde bırakacağı tesirin daima menfi olduğu nazara alınmalıydı.

Bu şartlar altında, Rusların perakende kuvvetlerle yaptıkları hareketlerden istifade ederek, bu müteferrik kuvvetleri ezmek ve Kafkasya’ya uzanarak, bu bölgedeki imkânlardan faydalanmak bir mecburiyet gibi görülmektedir. Meselenin böyle düşünülmesi icap ederken, “Enver, şahsi hırsı uğruna koskoca bir orduyu Sarıkamış’a gömdü” gibi ithamlar, hak ve hakikatten son derece uzaktır. Koskoca bir ordu, her türlü meşakkate, yokluğa, soğuğa karşı fevkalade bir tahammül ile dayanır, göz yaşartacak feragat numuneleri, insanı titretecek bir harekât kabiliyeti gösterirken bunu, Enver Paşa’nın güzel yüzüne âşık olduğu için yapmamıştır. Bu büyük gayret ve şahsi hırs, hamiyet; en mukaddes varlığının, dininin emri, Müslümanların esir kardeşlerinin kurtulması gibi büyük ümitler için gösterilmiştir. Enver Paşa’nın şahsi hırsı için iki adım atılmayacağı bilinmelidir. Diğer taraftan, Rus kaynakları, Sarıkamış kuşatma planını, “Çok cesur ve cüretli bir harekât” olarak görmüşlerdir. Onlara göre: “Yüksek komuta kademesi, Enver’in cüretli karar ve emirlerini tatbik edememiş; ancak Türk askeri, soğuktan telefonların işlemediği zamanlarda bile çok kahramanca çarpışmıştır”. Rus General Maslowsky’nin, “İlk günlerde Sarıkamış alınsa da, General Mieschlayewsky’in geri çekilme emri tatbik edilseydi, Rus Ordusu hezimete uğrar, belki Kafkas Dağları’na kadar çekilirdi…” şeklinde fikir belirttiği nakledilmiştir. Yine, Rus harp tarihçisi, N.Korsun, “Sarıkamış Operasyonu” isimli kitabında; “Türk taarruz planının çok cüretli olduğunu, Rusların çok ciddi bir tehlikeye maruz kaldığını, General Mieschlayewsky ve General Berkmann’ın korkuya kapıldıklarını ve kıtalara umumi çekiliş emri verdiklerini” ifade etmektedir. Harekât’ın ilk günü havaların iyi gitmesi, hemen sonra dönmesi ise, tam bir talihsizlik olmuştur. 10. Kolordu’nun istikamet sapması yapması, ihata birliklerinin yarış halinde doğuya doğru koşturulması da taktik bir hata olarak değerlendirilmektedir. Bununla beraber, Harekâtı tenkit edenler, Enver Paşa’ya pek ziyade çatanlar dahi, Plan’ın çok iyi olduğu üzerinde müttefiktirler. Yani, Plan’ın kendisi değil, tatbiki tenkit edilmiştir. En büyük tenkitler ise, “ikmal” ve “levazım” işlerinin yürüyememesinde toplanmaktadır. Alman General Wavelice’in dediği gibi, “Türk Ordusu, hiçbir dünya ordusunun kıpırdayamayacağı şartlar altında muharebe eden ordudur”. Şu vaziyete göre, Alman Ordusu’nun o şartlar içinde değil taarruz, muharebe etmesi bile mümkün değildir.  Bir başka asılsız suçlama da Enver Paşa’nın, Sarıkamış Harekâtı’nda, “Orduyu yazlık elbiselerle cepheye sürüp, ağır kış şartlarında donarak şehit olmalarına sebep olduğu” iddiasıdır. Sarıkamış Harekâtı için gerekli kışlık malzemeler, mühimmat ve teçhizat önceden hazırlanmış, İstanbul’dan “Bezm-i Alem”, “Bahr-i Ahmer” ve “Mithat Paşa” isimli 100 metreden fazla uzunluğa sahip ve okyanusu aşabilecek büyüklükte sivil gemilere yüklenmişti. Gemilerin içerisinde ağır kış şartlarına dayanıklı 60 bin takım elbise, iki uçak, dört pilot, Kafkas cephesinde isyan çıkarmak üzere Teşkilat-ı Mahsusa tarafından özel yetiştirilmiş Çerkez liderler de olduğu malumdur. Bu liderler Batum’a giderek “arka cephe” yapacaklardı. Fakat bu gemiler, Ereğli açıklarında Zonguldak’ı bombalamaktan dönen Rus donanması ile karşılaşmışlar ve talihsiz bir şekilde batırılmışlardır.  Bu elim olaydan anlaşılacağı üzere, başta Enver Paşa olmak üzere, Osmanlı Erkan-ı Harbiyesi tarafından, “Harekât, en ince ayrıntılarına kadar hesaplanmış, her türlü malzeme, teçhizat ve mühimmatın Sarıkamış Cephesi’ne Trabzon limanı üzerinden ulaştırılması planlanmış ama savaş şartları neticesinde bu malzemelerin cepheye intikali mümkün olamamıştır”.

Haklarında yapılan kara propagandaya göre; “Enver Paşa ve İttihatçılar, koca İmparatorluğu batırmışlardı. Almanya’nın emperyalist emellerine alet olmuşlar, şiddet, darbe ve entrikayla Devleti ele geçirip bir oldubittiyle I. Dünya Savaşı’na girmişlerdi”. Enver Paşa’ya yönelik en yaygın suçlama, “Almancılık”tır. Çaresizliğin ve zorunlulukların dayattığı Alman ittifakından azami fayda çıkarmaya çalışması dahi soğuk savaş döneminde aşina olduğumuz “uşaklık” ve “kullanılma” geleneği ile karşılaştırarak yorumlayanlar olsa da, Enver Paşa’nın Alman yanlılığı ile bugünkü Amerikancılık veya Avrupacılık türleriyle kıyaslanmaz bir fark vardır. Prof. Dr. İlber Ortaylı şöyle demektedir: Birinci Cihan Savaşı başlamadan önce Almanya sanayi ve teknoloji üretimi ve kalitesi bakımından Avrupa’nın en güçlü ülkesidir. Sadece Enver Paşa değil İngiltere de Rusya da Almanya’ya hayrandır. Ayrıca Enver Paşa daha önce askeri ateşe olarak bulunduğu Berlin’de asker-sivil bütün Alman ileri gelenlerinin hayranlıkla takip ettiği bir şahsiyettir. Harp akademisinden ikincilikle mezun olmuştur. Almanca, Fransızca, Rusça, Farsça ve Arapça bilmektedir. Çok iyi resim yapmaktadır. Bir söylentiye göre Alman imparatorluk ailesinden genç bir hanım Enver Bey’e çok alaka göstermesine rağmen bir namus ve iffet abidesi olan Enver Bey hiç yüz vermediği için gıyabında “bu bir insan olamaz, buz gibi soğuk” demiştir. Enver Paşa, önce ve sadece vatanseverdir. Rus-İngiliz-Fransız ittifakına karşı, makul ve mümkün olan tek müttefik Almanya’dır. Zaten daha önce 2.Abdülhamit’in tercihi de bu yöndeydi. İngiltere ile Rusya’nın Reval’de Osmanlı’yı parçalama ve bölüşme antlaşmasından itibaren 1. Cihan Savaşı’nın, daha doğrusu batılı emperyalist güçlerin paylaşım savaşının adım adım yaklaştığını gören İttihat Terakki önderleri bu kaçınılmaz savaşta Fransa, İngiltere ve Rusya ile müttefik olmak için görüşmeler yapmışlar, bütün kapılar yüzlerine kapanınca, Rusya’nın en yakın düşmanı olan Almanya ile ittifakı stratejik bir tercih olarak seçmişlerdir. Enver Paşa’ya bu suçlamaları yöneltenler, bugün, 2018 Türkiyesi’nde, Ege Ordusu hariç, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK’nin) tamamının NATO bünyesinde olduğunu, NATO’nun herhangi bir ülkeye savaş ilan etmesi durumunda; TSK unsurlarının da bu savaşta yer alacağı gerçeğini unutmaktadırlar. Ayrıca TSK’nin silah ve mühimmat envanterlerinin tamamına yakınının NATO standartları doğrultusunda tamamen Avrupa ve ABD menşeili silahlar olduğu bilinmektedir. Bugün bunu çok tabii görenler, Enver Paşa’nın Alman Genelkurmay ile olan münasebetlerine bu zaviyeden bakarlarsa biraz daha insaflı davranmış olurlar. Bugün Afganistan’daki, Somali’deki, TSK birlikleri, NATO’ya uşaklık mı yapmaktadırlar? Yoksa milletlerarası bir anlaşmanın gereğini mi yerine getirmektedirler? Suriye ve Irak’ın kuzeyinde, devletimize ve milletimize yönelen tehditleri bertaraf etmek için operasyonlar düzenleyen TSK’nin amacı ile Birinci Cihan Harbi’nde Anadolu içlerine doğru yürüyen Rus ordusuna karşı harekât başlatan Enver Paşa’nın gayesi arasında ne fark vardır? Sarıkamış faciasının İstanbul basınında haber olarak çıkmasına Enver Paşa’nın yasak koyduğunu iddia edenler, bugün Türkiye’nin herhangi bir şehrinde bomba patlayıp insanlarımız şehit olduğunda anında mahkeme kararı ile bütün televizyon ve gazetelere yayın yasağı uygulatmalarını nasıl izah edecekler? Kaldı ki Türk Milleti birçok cephede Avrupa’nın katil sürülerine karşı varlık-yokluk mücadelesi verirken böyle bir facianın duyurulmasının cephelerde çarpışan askerlerimizin maneviyatını büyük ölçüde bozacağı aşikârdır.

Diğer taraftan, eğer bugün bağımsız bir Azerbaycan Cumhuriyeti Devleti varsa, bunu, Bakü ve Azerbaycan’ı işgal eden Ermenileri yenilgiye uğratarak Azerbaycan Türklerini hürriyetine kavuşturan Kafkas İslam Ordusu’nun komutanı Nuri Paşa ve askerlerine borçlu olduğumuzu; Nuri Paşa’yı bu harekâta yönlendiren, görevlendirenin de Enver Paşa olduğunu bütün namuslu tarihçiler kabul ve ifade etmektedirler. Hakikati öğrenmek isteyenler biraz tarih okurlarsa, Hindistan’daki hilafet hareketinin, İran’da İngilizlere karşı ihtilal başlatanların, Filistin kurtuluş hareketinin ilk kurucusu Kudüs Müftüsü eski bir Osmanlı subayı Şerif El-Hüseyni’nin, Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı mücadele veren Ömer Muhtar’ın ve Kuzey Afrika’da bağımsızlık mücadelesinin öncülerinin, Enver Paşa’nın kurdurduğu Teşkilat-ı Mahsusa ile irtibatlı olduğunu göreceklerdir. Çanakkale, zaferle bittiği için orada 250 bin şehitten gururla bahsedilir. Bu ordunun başkomutan vekilinin Enver Paşa olduğu, utanç verici Balkan hezimetinden sonra orduyu yeniden teşkilatlandırarak ve gençleştirip silahlandırarak zaferin en yüksek payının ona ait olduğu gerçeği unutulur. Ama ‘Sarıkamış’ta soğuk ve hastalığa yenilip kayıp verince, herkes abartılı rakamlarla ve askeri strateji uzmanı edasıyla yalanlara sarılır. İttihatçılar aleyhine bolca var olan Batı kaynaklı propaganda malzemesinin, 1950’lerden itibaren sol ve özellikle İslamcı-Milliyetçi çevrelerin ezbere tekrarı haline gelmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir olgudur. Enver Paşa ve arkadaşları siyaseti yalanlarla, parayla değil, yüce gayeler için; bilekleriyle, yürekleriyle, haklılıklarına yaslanarak, çile çekerek ve ellerinde avuçlarında ne varsa feda ederek yapıyorlardı. Enver Paşa ve arkadaşları doğru ya da yanlış, bir şeylere inanır ve onu sonuna kadar savunurlardı. Bir fikirleri, bir sözleri, bir namusları vardı. Gerektiğinde fikirleri ve inançlarını için gözlerini kırpmadan ölüyorlardı. Yiğitlik şanları, mertlik karakterleriydi. Rakiplerinin dahi karakterini geliştiren bir tesirleri vardı.“Elbette Sarıkamış’ı her yıl anacağız, hatırlayacağız, şühedanın izinden yürüyeceğiz. Sarıkamış’ı, o kara propagandanın, o algı operasyonunun, o kıskançlık ve kinin etkisinde kalarak değil, tarihî hakikatlerle, savaşlardan bir savaş olarak hatırlamakta ve gelecek nesillere de böyle taşımakta fayda vardır.” Yüce Tanrı, Sarıkamış şehitlerimizi, başta Enver Paşa olmak üzere, bütün şehitlerimizi rahmetiyle kuşatsın.

Şehitlerimizin ruhları şad, mekânları Cennet olsun.

Devam edeceğiz…

* Bu yazı aylık Yeni Ufuk Dergisi için yazılmıştır. İstifade edilen kaynaklar yazının ikinci bölümünün sonunda sunulacaktır.

Bir yanıt yazın