Sana dün bir tepeden baktım azizi İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer
Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer

Bir İstanbul aşığı… Avrupa’nın o görkemli, ünlü şehirlerini gezdi ama hiçbiri İstanbul kadar güzel değildi. İlk geldiğinde hissetmedi belki o güzelliği ama Avrupa’dan döndüğünde anladı imparatorluğun son başkentinin güzelliğini. Belki de burası vatandı, öyle olmalı çünkü Türkçe idi bu şehir Yahya Kemal için.

Artık yaşlanmış ve kendi hayatını anlatan bir adam olarak çıkıyor karşımıza bu oyunda. Devlet Tiyatrosu’nun düzenlediği, tek kişinin 1 saat içinde Yahya Kemal’i canlandırdığı bir gösteri bu. Hayatı bir film şeridi gibi geçiyor gözlerinden. Arkadaşlarının hayalleriyle konuşuyor onlarla sohbet ediyor ama aslında sadece kendiyle konuşuyor. 30’lu yılların İstanbul beyefendisi, konuşması, giyinişi, kibarlığı ile bizi o yıllara alıp götürüyor. Neler görmüşse hayatında tek tek yaşıyor tekrardan hayallerinde: Paris’te geçirdiği zamanlar, orada edindiği bilgiler ve fikirler: Osmanlı’nın son dönemlerini, Bab-ı Ali baskınını Lozan görüşmelerini… Bir ömre sığdırdığı bu bütün olayları belki bizzat dâhil olmadı ama bunları bize yaşatmayı başarıyor.

1884 yılında Üsküp’te doğan Beyatlı, babasının Üsküp belediye başkanı olması nedeni ile iyi bir eğitim hayatı yaşadı. Arapça ve farsça öğrendi ve henüz lise yıllarında şiir yazmaya başladı. Her ne kadar Selanik ve İstanbul’da da iyi eğitimler aldıysa da asıl milliyetçi fikirlerini Paris’te siyasal bilgiler fakültesinde kazandı. Yabancı bir ülkede Türk milliyetçiliği fikrini benimsemesi belki memleket özlemi belki iyi bir tenkit yeteneği olmasındandır(ki muhtemelen her ikisi de). Bu kısımlar oyun sırasında da güzel işleniyor tabi; Paris’te tanıştığı insanlar ve bu insanlarla yaptıkları sohbetler, dönemin Türk şairlerinin bazılarıyla yaptıkları sohbetler de çok güzel ve oldukça doğal bir gösterim ile işlenmiş. Yükseköğrenimi sırasında incelemelerde bulunduğu Türklüğün öz değeri, kimlik arayışı, Türk şiir geleneği ve Türk-İslam sanatı hakkında yaptığı araştırmalarla yüksek Türk kültürünü ve tarihini anladı. Bu gibi araştırma-inceleme tutkusu onu aydın ve münevver bir Türk milliyetçisi olmasında önemli rol oynar. Yüksek Türk-İslam sanatını kullanarak yüzyıllarca birikip gelen Türk kültürünü işleyerek şiirler yazdı. Aruz vezni kullanmasının yanında güzel ve daha çok aydın kesme hitap eden bir Türkçe kullandı. İstanbul’a döndüğünde de şiire ve araştırmalarına devam etti. Öğretmenlik yıllarında da şu an çok faklı görüşlerden sanatçıların yetişmesinde de büyük katkısı oldu nitekim birçok şair ve yazarın öğretmenidir. Oyunda bu kısımlar da oldukça renkli ele alınmış ve her ne kadar Yahya Kemal’in milliyetçi kişiliğini ele almamak isteseler de böyle bir şahsiyetin milliyetçiliği tabii ki de göz ardı edilememiş. Kurtuluş savaşının ardından milliyetçi aydın kimliği ile millet meclisinin dikkatini çekmesiyle Lozan görüşmelerinde danışmanlık yaptı ve yine yeni kurulan Türk devletinde milletvekilliği ve elçilik yaptı. Vefat ettiği 1958 yılına kadar da çok güzel şiirleri ile bizleri etkilemeyi başarmıştı.

Belki zor bir hayatı olmadı Yahya Kemal’in ama sahneye girdiği an itibarı ile şair olmanın ne demek olduğunu çok iyi anlattılar bizlere ve sadece İstanbul şairi olmadığını, Türkçe’nin ve Türkün şairi olduğunu da unutturmadı.

Ak Tongalı beylerbeyi dedi: İlerle!
Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle
Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan

 

Şiirleri ile biz Türk milliyetçilerine çok büyük ilham kaynağı oldu.

Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya rabbi
Senin uğrunda ölen ordu budur ya rabbi
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın,
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın

‘’Canan’’ dedi birçok defa. İnsanlar da merak ettiler ‘’Canan’’ kim? Canan tanıdığı kimse değildi, belki de herkesti. Onun en büyük aşkı -Canan- şiirdi, ona âşıktı.

Canan aramızda bir adındı
Şirin gibi hüsn-ü ana unvan

Nedim’i, Baki’yi, Fuzuli’yi de gördü kendinde onlar gibi yazdı aruzla ve Türkçe ile. Zaten Türküm diyordu ‘’Siz beni hep Jön Türk sandınız ama ben hiç onlar olmadım. Bir kere onlar Osmanlıcıydı ben Türkçü.’’

Uzun lafın kısası şair Yahya Kemal’i çok iyi işleyen bu ekibe teşekkürü borç bilirim. Yazıma hep ölümün farkında olup ondan korkan kişinin yazdığı mısra ile son vermek istiyorum:

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden
Birçok seneler geçti dönen yok seferinden

Bir yanıt yazın