‘Yakın tarih onun kadar yiğit, delikanlı, idealist bir adam görmüş müdür?’ diyordu bir konuşmasında Mustafa Çalık.

Anladınız muhakkak Enver Paşa’dan bahsettiğimi. Mustafa Çalık söz konusuysa Enver Paşa’nın hayatı da ordadır ve onun müthiş tanımlamalarıyla daha bir severiz Enver Paşa’yı.

Biz tarihe nereden bakacağız peki? 1907’den bakarsak Enver Paşa eşkıyadır, 1908’de hürriyet kahramanı.1914’te Başkomutan vekili olan Enver Paşa, 1918’de sürgün bir komutan. 1923’te istenmeyen adam.

Bizim için ise büyük hayaller kuran katıksız bir Türk milliyetçisi Enver Paşa. Ondan sonra gelenler ‘Sen yine hayal kur biz ölelim Enver’ diyecek kadar hayallerine, rüyalarına sahip çıktılar.

İttihat ve Terakki denince akla en fazla gelen isim kim diye sorarsanız Enver Paşa’nın adını duyarsınız. Onun bu durumda olmasının elbette birçok sebebi var ama belki de en önemli sebebi Enver Paşa’nın kendisini çok iyi geliştirmesiydi. İnanılmaz bir örgütleme gücü vardı Enver Paşa’nın. Yapılamaz denileni kısa süre içinde yapmasıyla ünlüydü. İsmet İnönü’nün onun hakkında söylediği şu sözler ise bazı şeyleri daha iyi açıklıyor:

‘’Hürriyet kahramanları içinde ilk günden itibaren en fazla itibar görmüş olan ve sonuna kadar büyük bir sima olarak beliren Enver Paşa’dır. Enver Bey’in şöhreti yalnız kahramanlığından gelmiyordu. İyi bir kurmay subay olarak kabul ediliyordu ve özellikle şahsı ahlak bakımından örnek tanınan meziyetleriyle saygı görüyordu.’’

Enver Paşa İttihat ve Terakki’nin atılgan kanadıydı.  Balkanlarda dağlara çıkıp asi durumuna düştüğü günden şehitliğe yürüdüğü güne kadar inandıklarıyla yaşadı hep. 1900’lerin başında her gün eriyen Osmanlı Devleti’ni ayakta tutabilmek içindi tüm çabası. Her gün bir parçası elimizden çıkan topraklardan geriye alınabilen neresi var bakın lütfen tarihimize. Enver Paşa, Balkan devletlerinin içinde bulunduğu durumu çok iyi değerlendirerek girdi Osmanlı’nın eski başkenti Edirne’ye. Aylarca direnildikten sonra terk edilen Edirne’yi yeniden Osmanlı toprağı yaptı. Bunu ‘Edirne’yi Enver alacağına, Bulgar alsın’ diyenlere rağmen başardı hem de!

Edirne’nin yeniden Osmanlı toprağı olması büyük moral oldu halka, devlete, orduya. Ama devletin tükendiği anda nereye kadar etkili olunabilirdi ki. Düşünüyor insan bazen. Dağılma döneminde değil de başka bir zaman dünyaya gelseydi Enver Paşa neler yapardı kim bilir diye…

Balkanlardan büyük bir bozgunla dönen orduyu toparlamak görevi de Enver Paşa’ya kalmıştı. 1. Dünya Savaşı’na giderken Genelkurmay Başkanlığı’na yükselmişti Enver Paşa. Orduyu toparlamak yeni ve en büyük savaşa hazırlamak içinse ne zamanı ne de maddi gücü vardı. Ama Enver Paşa idealist adamdı. Hemen vazgeçmek yoktu onun kitabında.

Sarıkamış Harekâtı başarıya ulaşması durumunda büyük faydalar getirecek bir harekâttı. Ancak sonuçları hem Enver Paşa’nın kişisel hayatını hem de ülkenin genel gidişatını değiştirdi. Olmadı, başarılamadı Sarıkamış. Hayaller kuran, Turan rüyaları gören Enver Paşa’nın bu girişimi yarıda kaldı.

Gerisi çorap söküğü gibi geldi daha sonra.

Önce İttihat ve Terakki’nin iktidarı gitti. Daha sonra ise sürgün hayatı başladı.

Sürgüne gitse de vazgeçmedi Enver Paşa hayallerinden, ideallerinden. Orada yeni bir ordu kurmak için çabaladı bir süre. O dönem Sadrazam Ahmet İzzet  Paşa’ya yazdığı mektupta Azerbaycan’da bağımsız bir Türk devleti kurma hayalinden bahsediyordu.

Vazgeçmedi Enver Paşa. 1920’de Doğu Halkları Kongresi’ne katıldı. Anadolu’ya gizliden yardım gönderebilmek için birçok girişimde bulundu. 1921’de Mustafa Kemal Paşa’ya uzun bir mektup yazdı. Kendisi hakkındaki yalan söylendiğini söyledi. Yunan ordusu Ankara’ya yürüdüğünde diğer ittihatçı liderlerle Batum’a geldi.

Eşine yazdığı mektuplarda Türk milletinin kurtuluşu için çırpınıyordu:

‘’Şimdi, Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığım uzun bir mektubu bitirdim. Bunda baştan aşağı ne yaptığımı ve ne düşündüğümü ve kendisine rakip olacak kadar küçülmediğimi, sonra da muvaffak olmasından memnun olduğumu vs. yazdım. …vâkıa bunlar tesir etmez, fakat ben bir kere yazmayı borç bildim. Doktor Nazım da bu fikirde idi. Bu sabah namazdan sonra yine yazmaya oturdumdu. Önce biraz gazete okudum. …Gazetelerde yeni nakarat var. Mustafa Kemal, Enverciler aleyhinde dehşetli yürüyormuş. …Ne ise, tabii bunlar olacak. …Başka şey beklenmez. Fakat Allah’ın işine de akıl ermez. O, demek benden daha ziyade… daha… iyi. Ne ise, nazar deymesin, çünkü ona olacak fenalık memlekete hazer getirmesin (zarar vermesin) diye korkuyorum. Şimdi yalnız, odamda Anadolu haritası önümde düşünüyordum. Kim bilir, şu anda 7 Temmuz’da başlamış olan Yunan taarruzunun (Sakarya Savaşı öncesindeki Yunan ilerlemesi) kat’i safhaları cereyan ediyor. Ben ise böyle Moskova’da memlekete yardım edememek mecburiyetiyle oturuyorum. İki gündür hareket edip gitmek zihnimden geçiyor fakat gidinceye kadar belki olacak, bitecek. …Mustafa Kemal’in… başka bir şeye sebep olacak diye tereddüt ediyorum. Ne ise, bakalım inşallah muvaffak olurlar da, biçâre Anadolu biraz rahat yüzü görür.’’

Vazgeçmedi Enver Paşa hayallerinden. Orta Asya’daki Türkleri örgütleyerek bağımsız devletler oluşması için çabaladı. Anadolu’ya yardım etmek için çalıştı. Ancak şehadet onu her kahraman gibi savaş meydanlarında yakaladı.

Ruslara karşı savaşan Basmacılar hareketini örgütlemek ve onlara destek vermek için gittiği Doğu Buhara’da Kurban Bayramı’nda başladı Rus saldırısı. Az bir askerine karşı binlerce asker vardı karşısında. Son gücüne kadar salladı kılıcını düşman üstüne. Aldığı darbelerin ardından ise şehadet makamına ulaştı Enver Paşa.

Onun da yanlışları vardı elbette. O da hatalı kararlar aldı.

İnsandı Enver Paşa. Hatadan münezzeh değildi. Ama ona ‘hain’ diyecek kadar alçalan insanlar ne onun hayallerini anlayabilir ne de hayal kurabilir! O bir imparatorluğun en ‘uzun’ döneminde elinden gelenin fazlasını yaptı. Başarmak için büyük hayaller kurmak gerektiğini biliyordu. Büyük hayaller kurdu.

Şehit düşerken elinde kılıcı vardı Enver Paşa’nın. Aklında Türk toprakları. Hayalinde Turan…

Bir yanıt yazın