Gençliğin millî ahlâk ve şuura bağlı olarak yetişip yetişmediğini anlamak için önce millî ahlâk ve millî şuurun mânasını izah etmek lazımdır. Millî ahlâk, milletin tarih içindeki gelişme seyri boyunca müşterek hayat içinde doğan ve milletin büyük ekseriyeti tarafından benimsenen bir normlar ve kıymetler nizamıdır. Millî şuur ise, milleti meydana getiren müşterek kıymet nizamının millet ferlerinde şuurlanması mânasına gelir. Bu tarifleri göz önünde tutacak olursak yukarıdaki suale menfi bir cevap vermek mecburiyetindeyiz. Fakat hâdiseyi bu kadar basit bir hükümle bağlamakla meseleyi aydınlatamayız. Yıllardan beri hemen her toplantıda gazete makalelerinde, hattâ kitaplarda gençliğin millî kıymetlerden mahrum olarak yetiştirildiğinden bahsedilmektir. Bu hüküm verilirken Türkiye’de bu millî ahlâkın ve diğer millî kıymet manzumelerinin mevcudiyeti peşin olarak kabul ediliyor, ancak bunların gençlere verilmediğinden. Hakikatte bir kıymet şuurunun bulunabilmesi için o kıymetlerin memlekette mevcut olması ve büyük ekseriyeti tarafından kabul edilmiş olması bulunması lâzımdır. Türk milleti tarih içinde kendine mahsus bir ahlâk nizamı yaratmıştır fakat bugün bu nizam memleketin yüz elli yıldan beri geçirdiği inkılâb hareketlerinin başarısızlığı dolayısiyle meydana gelen sarsıntılar yüzünden ancak tarih sahifelerinde veya eski devri temsil eden bâzı insanlarda kalmış bulunuyor. Ayrıca millî ahlâkı tek başına değil, topyekûn millî kültür içinde ele almamız gerekir. Türkiye’de müşterek bir kültür (sosyolojik mânada) mevcut olmadığı için müşterek bir ahlâk nizamından da bahsedemiyoruz. Münevver ve halk arasıdanki korkunç uçurum bi tarafa, büyük şehirlerin iki ayrı semtinde yaşayan insanlar dahi birbirinden çok farklı inançlar ve kıymetler, ayrı bir hayat tarzı hüküm sürmektedir. Bunların hangisine ait ahlâk nizamı Türk millî alhlâkı için esas olacaktır? Binaenaleyh ne olduğu bilinmeyen yahut sosyolojik mânada mevcut bulunamayan bir millî ahlâkın gençliğe verilip verilememesi de bahis konusu olamaz. Kaldı ki, bugün Türkiye’de milli kültür ve ahlâk problemlerini inceleyerek millî kültürü kurmamıza yardım edecek sayıda ve kalitede bir sosyal ilimler kadrosu dahi mevcut değildir.

Orta Öğretim, gençlerde karakterin teşekkülü çağına rastladığı için ahlâki kıymetlerin yerleşmesinde bilhassa mühim bir devredir. Bu devredeki tahsil ve terbiyenin muhtvası, ahlâki şahsiyetin teşekkülü ve bir yere varması bakımından büyük ehemmiyet taşır. Fakat ahlâk terbiyesinin mektep tedrisatı içinde verilebileceğini sanmak büyük bir hata olur. Zira mektep kendi başına bir nizam değil fakat ait olduğu cemiyetin küçük bir örneğidir. Mektebi cemiyetten tecrid ederek istenilen ahlâk terbiyesi verilmiş olsa dahi bunun amelî bakımdan hiç bir faydası olmayacaktır. Dışarıdaki hayatın kendi telâkkilerinden çok farklı prensiplerle işlenmiş işlendiğini gören gençler, öğrenmiş oldukları prensiplerin bir masal olduğu kanaatına varacaklardır. Hakikatte mektepte verilen ahlâk terbiyesinin gayesi cemiyete ahlâkçı yetiştirmekten ziyade, cemiyetteki ahlâkı normları ve kıymetleri gençlere vermektir. Binaenaleyh müfredat programlarında ahlâk terbiyesi bakımından yapılacak değişmeler büyük bir fayda temin etmez ancak bu mfredat vasıtasiyle gençlere kendi kültürlerini tanıtma imkânı bulunabilir, bu ilginin faydası da inkâr edilemez.

Ahlâk, bir cemiyetteki insan münasebetlerinin, yâni o cemiyetteki yaşama tarzının bir mahsulüdür. Batılılaşma hareketlerinden önceki Türk cemiyetinde cemiyetin büyük ekseriyetini kaplayan ve fevkalâde âhenkli bir kültür ve ahlâk nizamı vardı. Bu nizam kendi içinde çok mütecanis ve yeterli olmakla beraber, değişen bir cemiyetin yeni hayat tarzına uygun bir gelişme kaydetmedi. Türkiye’deki modernleşme hareketleri Batı dünyasının inkişafından âmil olan hakikî medenî gelişmenin neticesi olan yaşama tarzını almak yoluyla gittiği için, Türk cemiyetinin medeniyet seviyesi ile manevî kıymetleri arasında büyük bir uzlaşmazlık doğmuştur. Bugünkü Batı Dünyasının nizamı kendi içtimaî seviyesi bakımından büyük nisbette âhenklidir. Fakat aynı kıymetler, aynı medeniyet seviyesinde olmayan bir memlekete ithal edilirse ancak ahlâk buhranına yol açabilir. Binaenaleyh Türkiye de sadece gençleri için değil fakat bütün fertleri için müşterek ve umum bir millî kültüre, bir millî ahlâka muhtaç bulunuyor.

Türkiye’de ahlâk dâvâsı ancak bütün bir kültür ve medeniyet dâvâsı içinde halledilebilir. Eğer Türkiye de kalkınma dâvâsını halledebilir, yâni kendi problemlerini bizzat çözecek bilgi ve imkâna kavuşursa, başarısız inkılâplar yüzünden altüst olan millî kıymetler bu yeni seviyeye göre bir nizama kavuşabilir. Yeni nizam içinde hiç şüphesiz an’anevî Türk ahlâkının büyük bir hissesi bulunacaktır. Fakat bu ahlâk Türk cemiyetinin modern hayatını aksettirmesi bakımından çok yeni unsurlar da kazanmış olacaktır. Bu değişme cemiyet hayatında hem faydalı hem de kaçınılmaz bir zarurettir.

KAYNAKÇA
Prof. Dr. Erol GÜNGÖR, Sosyal Meseleler ve Aydınlar, 1993 Basım, Sayfa 22.

Bir yanıt yazın