1.Dünya Savaşı sonrası İstanbul’a demirleyen 70 civarı ihtilaf zırhlısı ve İstiklal’de yürüyüş yapan ihtilaf askerleri, buralara egemen olacakları rüyasıyla günlerini geçirirken Mustafa Kemal Paşa olanlara öfkesini mavi gözlerinden alevler çıkartırcasına izliyordu. Sarayla görüşmeler sonrası Anadolu’yu teftişe giden Mustafa Kemal, bir milletin değişmeyen ve değişmeyecek olan ruhunun alevini ateşledi. Bu özgürlük ve bağımsızlık ateşiydi.

1919’da başlayan hareketler ardı sıra devam ederek kongreler, kararlar ardından planlı hareketlerle kurtuluş savaşını oluşturmuştur. Bu yolda çetin savaşlar verilmiştir. Harici ve dâhili cemiyetlerin veya güçlerin olumsuz yönde yaptığı hareketler bu yola inananları asla geri adım attırmamış aksine bağımsızlık ruhunun alevini körüklemiştir. Mandacılığı savunanlar, Ermeniler, azınlık halinde bulunup Türklere karşı katliamlar yapanlar, Türk yurdunu işgal edenler.. Hepsi bu ruhun alevinde kavrulmuş, kül olmuştur.

Anadolu’da yedi düvele karşı savaşan dedelerimiz İnönü’de, Sakarya’da zaferler elde etmiş, İzmir’de yunanı denize dökmüş ve bir tarih yazmıştırlar. Bu ruh ve iman ile cesaretlenip yüreklenmiş, düşmanın üstüne “Hayydır Allah!” nidalarıyla saldırmış, onlara Türk’ün gücünü göstermişlerdir. Yüreklerinde iman ellerinde kuran ile nice insan kutlu bir dava uğruna, vatanı için gözünü kömür karasınca karartmış, canını vatanına adamıştır. Her biri “Kürşad” gibi esarete başkaldırdı ve imkânsız deneni başardılar! Bağımsızlık, özgürlük, adalet için onlar ellerini taşın altına koydular. Mustafa Kemal Paşa, bu planlı hareketleri yöneterek, eşrafı yönlendirerek ve halkı bir arada tutarak misak-ı milli sınırları içinde, İstiklal Harbini altın harflerle yazdı. Urfa’nın şanlı, Antep’in gazi, Maraş’ın kahraman olması tüm millete ve tüm şehirlere mâl edilebilecek olduğunu bizlere gösterdi bu mücadele.

Cumhuriyet kurulduktan sonra milletimiz karınca misali harıl harıl çalıştı, elinden geleninden fazlasını yapmaya çalıştı. Vatanımız her gün daha iyiye gidiyor, gelişiyordu. Her gün yerine kahramanlar yetişiyordu. İdeolojik görüşler netleşmeye başlamış, partiler kurulmaya başlamıştı. Artık demokrasi, cumhuriyet gibi terimler anlam kazanıyor, 1919’dan beri gelen ruh ve iman ete kemiğe bürünüyordu. İnsanlar kendi görüşlerini savunuyor, fikir ayrılıkları olsa da amacı millet çıkarları ve devlet olanlar vatanı müdafaa mecburiyetinde dayanışma içinde savaşabiliyordu. Amaç ve uğraşlar bunun dışına çıkmaya başladığı an, amacı millet ve devlet bekası olanlar gelişen olumsuz ve gelişemeyen olumlu devlet mevzularına el atarak hak ile batılı ayırmıştır. Tarihe 1960 olayları diye geçen,bu ordu atağı ülke ve millet bekası için düzenlenmiş olup Başbuğ Alparslan Türkeş tarafından organize edilmiştir. Yassıada yargılamalarının ardından, Türkiye Cumhuriyeti yoluna millet ve devlet yararı için devam etmiştir. Aradaki, verilmiş olan ültimatom sayılmazsa, bir sonraki darbe 1980 senesinde yaşanmıştır. Bu süreye kadar oluşan sağcı solcu ayrımı patlak vermiş ve nice gençler inandıkları kutlu davalarının yolunda şehit olmuşturlar. Yaşanan olaylar katliam derecesine gelmiş olsa bile öleceğini bile milleti için milliyetçi ruhuyla, vatan davasına gözleri kömür karasınca kararmış gençler, 1919’daki ruh ve iman ile mücadelelerine devam etmiştirler. Gençliğe hitabedeki “dahili ve harici güçler” o senelerde kendini göstermiş ve Gazi Mustafa Kemal’in bahsettiği muhtaç olunan kudret damarlarındaki asil kanda mevcut olan gençler tıpkı dedeleri gibi vatanı müdafaa mecburiyetine düştükleri an kararlı inançlı ve bir an geri adım atmadan ileriye atılmıştırlar.

Aradan onlarca yıl, seçim ve milenyumdan sonra şahlanan Cumhuriyet tarihi, bazı darbe girişimleri yaşamış ve bu girişimlere yaptıklarının bedelini ödetmiştir. Günümüzde, 15 Temmuz’da yaşanan hain darbe girişimi millet iradesini yıkmaya yönelik olup, devleti yan amaç olarak kullanıp aslen millete zarar vermeye çalışan bir örgüt tarafından düzenlenmiştir. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın dediği gibi milleti,milletin azmi kurtarmıştır. İstiklal Harbi’nde ve tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi.. Bugün tankın önüne yatanların, cuntacıların üzerine yürüyenlerin, milletinin yanında olan asker ve polislerin dedeleri dün İzmir’de Yunan’ı denize dökenler, Sakarya’da tüm vatanı satıh bilip müdafaa edenlerdir. Bizler babasız, annesiz, kardeşsiz, yârsız kolsuz, bacaksız yaşarız ancak vatansız yaşayamayız. Bunun bilincinde ve farkında olan, dedelerinin ninelerinin ruhunu ve imanını taşıyan torunlar o gece vatanı müdafaa mecburiyetindeyken gözlerini kırpmadan üstlerine düşeni yaptılar. O gece, Cumhuriyet tarihinde bir ilke imza attı bu millet.

Onlar bilmez ki, bizler 1919’da dedelerimiz ve ninelerimizin taşıdığı imanı, cesareti, vatan sevgisini, birlikteliği aynen yaşatıyoruz ve yaşatacağız. Onlar bilmez ki, çelikten sert, kılıçtan keskin olan bizler düşmanca tavırlara, gösterilere, sözlere, girişimlere pabuç bırakmayız! Ve onlar yine bilmezler ki, bizler yüreğimizdeki ateşle demiri kızdırır, tek yumruk olmuş milletle demiri döver kılıç yaparız, son damla kana dek savaş meydanından ayrılmaz ve baş koyduğumuz yolda zaferi kazanırız! Bizler, bizden öncekilerin ruhunu, imanını yaşattık ve yaşatıyoruz, bizden sonra gelecek olanlara da aynı ruh ve imanı yaşattıracağız. Türkler yeryüzünde var oldukça Anadolu bizlere yurt olacaktır. Bunu hazmedemeyenler her zaman olduğu gibi yine var olacaktırlar ve dün olduğu gibi yarın da millet sillesi ile rezillik çukuruna düşecektirler.

Bir ruh düşünün; öyle bir ateşi var ki içinde, Olimpos’un ateşi söner de bu ruh’un ateşi sönmez! Öyle bir ruh ki, her vücut bulduğu insanda vatansever, milliyetçi devleti için vatanı için yanıp tutuşan savaşçı duyguları ortaya çıkarır. Bu ruh ve iman 1919’dan sonsuza dek sürecek bir davanın temel taşıdır. Ve bu ruh, mücadeleden, savaşmaktan, inanmaktan asla vazgeçmeyecek bir milletin ortak ruhudur. Bizler bu ruh ile bu iman ile bu günlere geldik, bu toprakları diyar belledik. Ya istiklal ya ölüm dedik Sivas’ta. Müdafaayı satıh bilip Anadolu’yu vatan belledik. Kut’ül Amare’deki mücadeleci ruh da aynıdır, Plevne’deki Gazi Osman Paşa’nın ruhu da, Çanakkale’deki ruh ile İstiklal Harbindeki ruh ve iman aynıdır, değişmemiştir, değişmeyecektir.
Hiçbir devletin ve kimsenin gücü bunu değiştirmeye yahut da bitirmeye yetmeyecektir! İyi bilinsin ki söz konusu vatansa geri teferruattır!

Bir yanıt yazın