Tarih sahnesinde görüldüğü antik çağlardan itibaren bağımsızlığına düşkünlüğü ile tanınan Türk Milleti, yurt açmak ve edindiği yurt topraklarını savunmak için yüzyıllar boyu mücadele vermiştir. Bu mücadelelerin adresi de çoğunlukla savaş meydanları olmuştur. Göçebe bir kavim olan Türklerde, yaşayan her kadın ve erkek potansiyel olarak ordu personeli sayıldığı için ve geçmişin savaşları da bilek gücüne ve dolayısıyla insan varlığına dayalı olduğu için her bir birey savaşçı bir asker olarak görülmüş ve Milletin her ferdine değer verilmiştir. Bu yüzdendir ki çağlar boyu İsveç, Almanya, Fransa, İran, Suriye, Arabistan gibi memleketlerde ve Mayalar, Aztekler, Frigler, Yahudiler, Antik Yunan, Mısır gibi pek çok kültürde insan kurban etmek âdeti varken, tarihin hiçbir döneminde Türklerde insan kurban edilmesi olayına tesadüf edilmemektedir.

Yukarıda değindiğimiz savaşlarda can veren şehitlerimizin aziz ruhlarını uçmağa uğurlayan Türk Milleti, geri dönenlere ise Gazi payesini uygun görmüş ve onları yaşadıkları sürece el üstünde tutmuştur. Gerek İslamiyet öncesinde, gerekse İslamiyet sonrası Türk toplumunda Gaziler her daim saygı odağı olmuştur.

Türklerde Gazilere duyulan saygıya örnek olması için Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemlerinden bir örnek verebiliriz:  Anadolu Selçuklu Devleti’nin son döneminde, Moğol-İlhanlı Devleti Anadolu’yu ele geçirmiş ve genel vali yetkileriyle tayin ettiği Noyanlar aracılığıyla burada egemenlik kurmuştu. Anadolu Selçuklu Devleti tamamen yıkıldıktan sonra da bu coğrafyada yaşamakta olan Türk boyları için aynı durum devam etmiş ve Anadolu Beyleri varlıklarını İlhanlılara tabi olmak ve onlara haraç ödemek kaydıyla sürdürebilmişlerdi. Bundan dolayı 1335’te son İlhanlı Sultanı Ebu Said Bahadır Han erkek evlat bırakmadan ölene kadar hiçbir Anadolu Türk Beyi tek başına “Sultan” unvanını kullanamamıştır. Bu dönemler olan 1324-1335 yılları arasında Bursa ve İznik fatihi Orhan Bey, Sultanü’l Azam (Büyük Sultan) unvanını kullanamadığı için, resmi yazışmalarında Sultanü’l Guzat unvanını kullanmıştır. Sultanü’l Guzat; bugünün Türkçesinde “Gaziler Sultanı” anlamına gelmektedir. Bu tarihi bilgi, Türk tarihinde gazilere verilen önem ve değeri bizlere göstermektedir.

Milletimizin verdiği bağımsızlık mücadelelerinin en çetinlerinde birisi de 1919-1923 yılları arasında süren Türk Kurtuluş Savaşı olmuştur. Sakarya Meydan Muharebesi ise bu savaşın dönüm noktalarından birisidir. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın Yunan güçlerine karşı 13 Eylül 1921 tarihinde kazandığı kesin zaferle sonuçlanmış olan bu muharebenin sonrasında Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Meclis Başkanlığı’na önerge vererek, zaferin kazanılmasındaki rolünden dolayı Mustafa Kemal Paşa’ya “Mareşallik” rütbesi ile “Gazilik” unvanının verilmesini teklif etmiştir. Bunun üzerine toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 19 Eylül 1921 tarihinde belirtilen teklifleri kabul ederek hazırladığı bir kanunla Mustafa Kemal’e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanın verilmesini uygun bulmuştur. Aynı TBMM, yıllar sonra 27 Haziran 2002’de çıkardığı 4768 sayılı kanunla, Atatürk’e Gazi unvanının verildiği tarih olan 19 Eylül’ün “Gaziler Günü” olarak kutlanmasını kararlaştırmıştır.

Devletimiz ve kurumlarımız elbette Gazilerimizin bu fani dünyada kalan ömürlerini rahat ve huzurlu bir biçimde sürdürmesi için gerekli yasal tedbirleri almaktadır. Ancak bu yeterli değildir. Çünkü Gazi demek; kendinden geçerek Allah ve Vatan için çarpışmak demektir. Gazi demek; gelecek nesiller için, kelleyi koltuğa almak demektir. Gazi demek; silah arkadaşları cephede şehadet şerbetini içerken, acısını yüreğine gömmek ama yine de dimdik durup sancağı yere düşürmemek demektir. İşte vatan mücadelesinin yaşayan hatıraları olarak aramızda dolaşan; Bayrak, Vatan ve Millet aşkına canlarını hiçe saymış olan kahraman gazilerimizin, gönüllerini hoş tutmak da hepimiz için bir vatanî görevdir. Onların varlığı, yeni nesillere, ülkelerine sahip çıkmalarının önemini aktaran bir motivasyondur. Daha önemlisi ise, Gazilerimiz; Türklerin bu coğrafyada varlıklarını muhafaza etmek için, gözlerini dahi kırpmadan ne bedelleri ödemeyi göze alabileceğini dosta düşmana gösteren ibret abideleridir.

Bir yanıt yazın