Gün ağarmış, sessiz bir feryadın melodisi her yanı sarmıştı. Güneş doğmaya utanmış, açan her bir çiçek solmaya yüz tutmuştu. Bir genç kız yere çökmüş simsiyah, zeytin tanesi misali gözleriyle usulca uzaklara bakıyordu. Büyük bir acının ağırlığı yüreğine çökmüşçesine olduğu yerde çivilenmiş gibiydi. Birden bir yakarış sessizliği bozdu. İlk haykırıştı bu, çıkabilen ilk sesti. Herkese ve her şeye rağmen hâlâ yaşayan birileri vardı. O sırada genç kızın zeytin misali güzel gözlerinden yaşlar birden boşaldı. Derin bir uykudan uyanmış gibi irkildi ve dört bir yanına baktı. Yanmış kül olmuş evlerin arasında arkadaşlarını düşledi. Bir ara arkadaşlarının seslerini de duyduğunu sandı, kalkmaya yeltendi. Bir ağıt eşlik etti adımlarına. Gözyaşları göğsündeki yangını dindirecekmiş gibi daha hızlı aktı ama ne yangın dindi ne yaşlar… Yavaş yavaş gerçekler de eşlik etti düşlerine. Anımsadı her şeyi ve dünü tekrar yaşadı.

Bir yaz akşamıydı. Güneş batmış, gökyüzü kararmıştı. Derin bir sessizlik çökmüştü Mardin’in Ömerli ilçesinin Pınarcık köyüne. Ramazan bebek henüz 2 yaşında her şeyden habersiz bir şekilde ana kucağında uyukluyordu. Köyün diğer çocukları yaşları Ramazan’a yakın olmakla birlikte pek de uykuya yanaşmıyordu. Öyle ya saat henüz 21.00’di. Onlar gibi daha uyumaya niyetli olmayan başkaları da vardı. Ama bu başkalarının niyetleri uyumayıp oyun oynamak değildi. Ne uyumaya ne de oynamaya niyetleri olmayan bu başkaları, her şeyden habersiz bir şekilde köylü huzurla evine çekilmişken sinsi, korkak ve kahpe adımlarla karanlıkta ilerliyorlardı. Sayıları 30’u bulan bu grubun elindekiler de oyuncak değildi. Korkaklıklarından karanlıkta gizlenmeyi meziyet sanan bu grup köyü çoktan ablukaya almıştı bile. Ve sesler duyulmaya başladı aniden. Korucuların, halkın çok iyi bildiği bir ses. Kurşun sesi… Onlarca hem de. Aralıksız olarak gece 12’ye kadar sürdü saldırı. Korucuların atacak tek bir mermisi dahi kalmayana dek… Çaresizliğin dört bir yanı kuşattığı o anda düşmanın mermisi ise daha çoktu.

Genç kız birden büyük bir korku ve acıyla irkildi. Başını bu sefer hiç çeviremediği o tarafa çevirdi. O zaman daha güçlü bir ses bastırdı dinmeyen ağıdı. Herkes bu sefer genç kıza bakıyordu. Kurşuna dizilmiş onca cesedin karşısında durup haykıran genç kızla birlikte bu sefer sarsıla sarsıla derin bir acıyla hem bağırdılar hem ağladılar.

Evet, bu kez bir hikâye anlatmayacağım size. Bu bir katliamdır, çocuk katillerinin Pınarcık Katliamı… Boğazlarda düğümlenip haykırılabilen o acıyı birlikte anlayalım.                      Tarihlerden 20 Haziran 1987. PKK’lı teröristler, saat 21.30 sularında 16 haneli Pınarcık köyüne baskın düzenledi.16’sı çocuk, 6’sı kadın 30 kişiyi katletti. Muhtara ve koruculara ait olan 8 evi yaktı. Bu baskında 65 büyükbaş ve küçükbaş hayvan da telef edildi. Bu katliamın ardından PKK’ya bağlı Kürdistan Ulusal Kurtuluş Ordusu (ARGK)imzalı bir bildiri de bıraktı. Bildiride yazılanlar ise şöyle: “Kürdistan’a ve Kürtlüğe düşman faşist Türk sömürgeciliğinin beş paralık uşağı ajan milis çete başları: Halk kurtuluş kuvvetlerinin kurşunlarından hiçbir güç sizi kurtaramaz. Halka karşı daha fazla suç işlemeden Kürdistan Ulusal Kurtuluş Ordusu’na teslim olun. Halktan af dileyin. Suçlarınızın hesabını verin.” Evet, hesaplarını çocuklardan sordular. Faşistlik bu ya, hayvanın da faşisti af dilemeyince verdiler ateşe. Daha bununla da bitmedi teröristlerin beyanları. Terör örgütünün yayını olan Serbwebûn Dergisi’ne Pınarcık Katliamı ile ilgili açıklama yapan bebek katili Apo’nun ifadeleri de şöyle: “ …en son olarak 21 Haziran’da Ömerli’nin Pınarcık köyünde köy korucularına karşı gerçekleştirilen soylu eylem, bir dizi eylemin doruğu oldu…” Derginin yine Haziran sayısında Taha Akyol’un Tercüman’da yazdığı “Bu İş Mühimdir” adlı yazısı hedef alındı ve Türk ordusunun PKK’ya karşı başarılı operasyonlar sergileyemedikleri şöyle dile getirildi: “…Burjuva basının belgelediği gibi, operasyonlar tam bir fiyaskoyla devam ediyor. Şimdiye değin, Türk ordusu arazinin sertliğinden ve yolların olmayışından şikâyet ediyordu. Şimdi ise Ömerli gibi düz sayılabilecek bir arazide, faşist ordu birliklerinin sergilediği güçsüzlük; ARGK birliklerine karşı açık yenilgidir…” Çocuk katletmeyi soylu bir erdem olarak gören Apo ve yoldaşları kurşuna dizilmiş hâlde yan yana yatan çocuk cesetlerini faşist bir ordu olarak nitelendirdiler herhâlde. Dahası da var tabi, daha nice cümleler kaleme alınmış.                               Yine aynı dergide katliamla alakalı olarak şunlar da yazılmıştır: “Pınarcık eylemi; kimsenin çarpıtamayacağı gerçekleri ortaya sermiştir. 80 kişiden oluşan donanımlı bir ARGK birliği, Ömerli’nin birkaç kilometre yakınında çetelerin bulunduğu köyü sarmış ve çeteleri imha etmişlerdir. ARGK savaşçıları büyük bir taktik, manevra ve saldırı ruhunu sergileyerek, direnen düşmana karşı inisiyatifi ele geçirmiş, onları etkisizleştirmiş, hedefi imha etmiş, çetelerin sömürgecilerden aldığı bütün donanıma el koymuştur.”

Şöyle ki; Pınarcık katliamını gerçekleştiren kişi sayısı onların basın organına göre 80 olarak belirtilirken, bizim kaynaklarımızda 30 olarak belirtilmektedir. Lakin her hâlükârda nüfusu 60 olan bir köye büyük bir taktik manevra ve saldırı ruhuyla harekete geçtiğini söylemek ve sözde daha 2 yaşında onlara direnen Ramazan bebeği etkisizleştirdiğini belirtmek, sömürgenin daha ne olduğunu bilmeyen 6 yaşındaki Mehmet’i imha etmek… Evet, bu onların “soylu eylemi.” Olayların ta başına gidersek PKK’nın sivil katliamı aslında Pınarcık ile başlamamıştır. Bu katliamdan öncesinde de örgüt birçok kişiyi katletmiştir. Aslında takvimi biraz geriye sardığımızda bunları da göz önüne serebiliriz. Lakin bunlar bir sonraki yazımızın konusu. Burada biraz da ARGK kimdir, nedir, necidir ona değinelim.

ARGK, Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu anlamına gelir. Aslında ARGK’ dan öncesi de var: HRK (Kürdistan Kurtuluş Birliği). “Parti-cephe-ordu” örgütlenmesinin ilk askeri ayağı olan HRK, 1984 yılında silahlı eylemler için kurulmuştur. PKK, HRK’ nın kurulduğunu ilan etmek ve silahlı mücadelesinin başladığını duyurmak için 15 Ağustos 1984 tarihînde, Siirt/Eruh ve Hakkari/Şemdinli’de saldırılar gerçekleştirmiştir. Bu saldırılarda da Jandarma Onbaşı Süleyman Aydın şehit olurken dokuz asker ve üç sivil yaralanmıştır. PKK, Helwe Kampı’nda 25 – 30 Ekim 1986 tarihînde yaptığı 3. Kongresi’nde HRK lağvederek yerine ARGK kurulmasını kararlaştırmıştır. Uzun Süreli Halk Savaşı stratejisi yerine Meşru Savunma Stratejisinin kabul edilmesiyle birlikte 2000 yılında ARGK’ nın yerine de HPG (Halk Savunma Güçleri) kurulmuştur. Tamamen silahlı propagandayı bırakmayan örgüt, yurt dışında ve yurt içinde siyasî faaliyetlerini Kürt kimliğinin tanınması eksenine oturtmuştur. İsimleri, stratejileri ne kadar değişse de gayesi değişmeyen bu terör örgütü her zaman milletimize, insanlarımıza zarar vermekten geri durmamıştır ve hiçbir zaman da silahlarını ellerinden bırakmamışlardır.

Bu yazımızdan hareketle de terör örgütünün sivil insanlara karşı gerçekleştirdiği eylemlerin nedenlerini de anlamak gerekir. Öncelikle PKK terör örgütü savunmasız insanlara saldırarak ülke genelinde güvensizlik hali oluşturmaya çalışmaktadır. Bu korku, panik ortamında katliam düzenledikleri yerlerde güç gösterisinde bulunmaktalar. Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgelerinde Kürt vatandaşları hedef almakta ve kendilerine tabi olmayan Kürtleri katlederek, korku salarak onların biat etmelerini sağlamaktadırlar. Korucu köylerini de özellikle bu bağlamda hedef almaktadırlar. Katlettikleri Kürtlere de “iş birlikçi”, “ajan” gibi isimler vererek cinayetlerini de meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar.

Katliam denince PKK’nın dosyası o kadar kabarık ki değil bunun bir yazıya binlerce yazıya sığması söz konusu. Ne acı ve yine ne acı ki tüm bunları unutan ve eli kanlı terör örgütü mensuplarıyla aynı masalarda oturup gülüşmeyi “normalleştiren” insanları milletin iradesinin sergilendiği meclislerde görmekteyiz. Herhangi bir olayda ortaya çıkıp “Türkler bizi katletti. Faşist Türkler” diye algı operasyonu yapmaya çalışanlar, terör eylemlerinin odağında Türk milleti olduğunda terörü yumuşaklaştırmaya çalışanlar, biz asıl tarihî unuttukça daha da palazlanmaktadırlar. Geçmişe dönüp tarihîmizi irdeleyelim ve bu sayede de katledilmiş onca canımızı hatırlayalım.

Ve lütfen unutmayınız efendim, unutturmayınız. Ne geldiyse başımıza hep unutmaktan.

Son olarak;

Çelik bile sert değil
Gör ki düşman mert değil
Ölürüz de dert değil
Üzer kahpe pusular.

Kahpe pusuları ve saldırıları diğer sayılarımızda incelemeye devam etmek üzere… Vatan uğruna kurşun atıp kurşun yiyen her can için el-fâtiha…

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.