Kişi, bir şeyi değerlendirirken hep bir benzeri ile karşılaştırır. Ondan daha çok… ondan daha fazla… ondan daha az… diye gider. Tabi bu başlangıçta yapılır. Daha sonra karşıdaki şeyi müstakil olarak değerlendirir. Artık onun kendisini tanımıştır. Örneğin soğuk çay ilk çıktığında herkes hep içtiğimiz siyah çay veya bitki çayları ile onu mukayese etti. Daha sonra anlaşıldı ki soğuk çayın mukayese edilmesi gereken alternatifleri sıcak çaylar değil, diğer soğuk içeceklerdi. Bu anlaşılınca soğuk çayın yeri ve önemi de değişti. Artık çay içme ihtiyacımızı giderecek şeyin soğuk çay olmadığını biliyoruz. Tabi bunların hammaddeleri aynı olduğu için bu karşılaştırma da oldukça doğaldır. Fakat doğal olmasa da ısrarla tanımı alakasız bir şeyle mukayese edilerek saçma bir sınıflandırma yapılan bir kavram da var. Bu da Türk milliyetçiliğinin sağ bir ideoloji olarak değerlendirmeye sokulmasıdır.
Malumunuz üzere sağ ve sol kavramları her zamanki gibi Batı’dan nasıl olduysa bedava ithal ettiğimiz kavramlardır. Batı’dan gelen her şey iyi ve doğru olduğu için bu kavramları almamızda da bir sakınca yoktu. Neticede adamlar kullanıyorsa vardır bir bildikleri değil mi?
Türkiye’de bir sağ-sol cetveli var. Bu cetvelin içerisinde ideolojileri koyarsınız. Böylece ideolojinin hangi tarafa yakın olduğunu şıp diye anlarsınız. Zaten ideolojiler basit şeylerdir. Anlaşılması da oldukça kolaydır. Bu yüzden bir cetvel işinizi görür. Cetvelimizin en solunda komünistler var. Bunda herkes hem fikir galiba. Buradan sağa doğru gittikçe de komünistlik azalıyor, liberalleşme başlıyor. Hayır! Muhafazakarlaşma. Belki milliyetçileşme(!). Yalancılık da artıyor olabilir. Gericilik artar diyenleri duyar gibiyim. Amerikancılar zaten sağa doğru gider. İslamcı zaten sağın dibi miydi? Yok, faşizmdi galiba! Sahi bu sağda kimler var? Kim sağcı? Solun sağında kalanlar mı sağcı? Bu şekilde işin içinden çıkamayacağız. Biz en iyisi farklı(!) bir şey deneyelim ve acaba Batı’dan gelen bu iki kavram ne anlama geliyor onlara bakalım.
Tarihî detaylara çok girmemeye gayret gösterelim ve dünyadaki ilk sağcıyı veya solcuyu bulmaya çalışalım. Yine her musibette olduğu gibi bunda da Fransız İhtilali en doğru arama yerimiz olacaktır. Zaten başımıza ne geldiyse onun yüzünden gelmedi mi? İhtilal öncesinde Kral yoğun istek üzerine bir meclis kurulmasına karar verir. Tabi Fransa’daki meclisi bizimkilerle karıştırmamak lazım. Bu meclis ülkenin hangi toprağını kime versek veya ülkemize gelen düşmanı kovsak mı beraber mi yaşasak? Sorularına cevap olsun diye kurulmamış. Vergi verenler ve vermeyip vergiyi yiyenler, şu vergi meselesini konuşsun diye açılmış. Vergi veren, üreten, çalışan fakat yiyemeyen işçi ve burjuvalar, artık iş yapmadan vergileri yiyen ruhbanlar ile soylular meclise girmişler. Fakat bi sorun vardır. Dışarda kavga eden bu adamlar kendilerinden olanlarla oturmak istemişler. Ruhbanlar ve soylular, Meclisin başkanı olan Kralın sağını kapınca kavga gürültü meclis açtıran burjuva ve işçiler sol tarafa oturuvermiş. Kime göre sağ kime göre sol diye soracak olanlar vardır. Elbette krala göre. Böylece Kralın sağındakiler ki bunlar Kral yanlısıdır, sağcı; soldakiler solcu olmuş. Solcular da halkın artık yönetmesini, millî egemenliğin hâkim olmasını istemişler. Bu denklemde ortadakiler de sosyal demokrat herhalde.
Daha sonra asıl ihtilal kopmuş ve bütün soylular ve ruhbanlar meclisten çıkma ihtiyacı hissetmişler. Sonuçta ortada Kral kalmayınca kralcı olmanın mânâsı yok. Yeni mecliste akıllı burjuvalar pencereler sağ tarafta diye sağa oturunca bizim gariban emekçiler solda kalmış. Hal böyle olunca işçi temsilcileri solcu olmuş. Daha sonra bunların komünist olduğu anlaşılınca komünistler solu kendilerine ayırmış. Benden olmayan herkes sağdadır. Tabi bu sefer krala göre değil kendilerine göre.
Şimdi toparlayalım ve devam edelim. Sağcılar var olan düzenin korunmasını isteyen, düzen yanlısı; sermayeyi elinde bulunduran ve bu sermayeyi yeniden üretim yapmak için kullanan burjuvalar, soylular, ruhbanlar. Solcular düzeni yıkılmasını öyle veya böyle isteyen, vergisini veren ve bu verginin nereye gideceğini tayin etmek isteyen, komünistler, burjuvalar, işçiler. Burjuvalar ikisinde de var çünkü onlar başta solcuydu, sonra sağa oturdular. Yani Batı için düzenin savunucuları ve komünist olmayanlar sağcı, düzeni yıkmak isteyenler solcudur.
Gelelim bize. Enteresan bir şekilde bu kavramlar bize Tanzimat ile gelmedi. Bu kavramlar cumhuriyet sonrasında ve bilhassa 1950’lerden sonra kullanılmaya başlandı. Çok partili hayata geçiş ve 60’larda şiddetlenen ideolojik mücadeleler kavramların kullanılmasını sağladı. Yine bizdeki komünistler de hemen sola oturdu. Ve karşıdan baktılar. İdeolojik grupları, siyasî partileri ve toplumun farklı kesimlerini kendilerine ne kadar uzaksa o kadar sağcı, ne kadar yakınsa o kadar solcu bellediler. Şimdi yukarıdaki gruplandırmaya göre cetvelimizi yerleştirmeye çalışalım. Düzeni yıkmak isteyenleri bir tarafa koyalım, düzenin devamını isteyenleri diğer tarafa. Bunun şiddetine göre de sola veya sağa yaklaştıralım. Hemen TKP sola oturdu gibi görünüyor. Fakat biz onlar gibi orayı onlara vermeyelim. Sadece dursunlar. Peki Türkiye’de düzenin devamını isteyenler kimler? Türkiye’de düzen CHP tarafından kurulmuştu. O halde düzeni yıkmak isteyenleri onların karşısında, düzeni var etmek isteyenleri onların yanında bulabiliriz. Belli süre askerler CHP yanlısı görüntü çizdi. O zaman CHP ve TSK sağcı olabilir. Demirel askerin olmasa da CHP’nin karşısındaydı, ona rakipti ve hatta en büyük rakibi. Şimdi Demirel cetvelin en soluna geçti. Daha sonra İnönü ortanın solunda olduğunu söyledi. Adam kendi yerini söylüyorsa onu cetvelin hafif soluna taşımakta fayda var. Yine zaman geçti ve Erbakan grubu siyasete girdi. Bunlar CHP’nin en azılı düşmanlarıydı. Hatta içlerinden bazıları Türkiye Cumhuriyeti’nin de düşmanlarıydı. O zaman onları da en sola koyalım. TKP kapatılınca komünistlerden siyaset yapmaya devam edecek olanlar CHP’ye geçti. TKP’yi yerinden alalım ve sağa koyalım. Bir de milliyetçiler var. Asıl meselemiz onları bir yere koymak ama şimdilik düzen karşıtı olmaları sebebiyle onları en sola koyalım. Liberaller de öyle veya böyle düzenin devam etmesini istediler onları da sağa ama biraz ortaya koyalım. Tablomuza bir bakalım. TKP, TSK, CHP zihniyeti sağcı; biraz ortada yine CHP, liberaller var; solda ise milliyetçiler, İslamcılar, Demirel ve komünistler var. Siyaset bilimcilere bu cetveli gösterelim bakalım ne diyecekler?
Yukarıdaki paragraf dünyanın en saçma görünen fakat baktığında mantıklı olan paragrafıdır. Onu mantıklı yapan kavramın boşluklu olmasıdır. Fakat bu kadar düşmanı aynı yere koymak biraz saçma durdu. O halde biz de kendimize göre diğerlerine bakalım. Önce kendimizin nerde olduğuna bakalım.
Türkiye’deki hemen herkese göre Türk milliyetçileri sağcıdır. Bu bir kabul sonucu söylenmiştir. Bu kabul ise komünistlerin solcu olmasıdır. Onların karşısındaki en büyük grup da Türk milliyetçileri olduğu için en sağcı da bu faşist Ülkücülerdi. Peki bizi sağcı yapan ne gerçekten? Sağcıların özellikleri; düzen yanlısı olmaları, burjuva olmaları. Ancak bu şekilde pek bir yere varamıyoruz. Az önce denedik. O halde kendi özelliklerimize bakalım.
Türk milliyetçileri düzen karşıtıdır. Türk milletini yok sayan, ezen, sömüren; adil olmayan, kapitalist düzene karşıdır. Oturduğu temel Türk milletidir. Türkçeyi korur, Türk kültürünü yaşatmak için mücadele eder, Türk Müslümanlığı içinde yaşar. Yeni bir düzen var etmek için doktrini vardır. Bir ötekine karşı ortaya çıkmamıştır. Anti emperyalist karakterlidir fakat motivasyonu anti emperyalizm değil Türk milletinin ebedi bekasıdır. Anti komünisttir ancak bütün amacı komünizmin Türkiye’ye girişini engellemek de değildir. Kapitalist ekonomiyi de sosyalist ekonomiyi de benimsemez. Kendi millî iktisat politikaları vardır. Muhafazakardır, tutucu değildir. Türk milletinin millî bir demokrasi içerisinde yaşayabileceğine inanır ancak pür demokrat da değildir.
Yaptığımız tanımlamalara göre Türk milliyetçilerini bir yere koymaya çalışalım. Millet kavramı Türk milliyetçiliğinin en önemli temelidir. Zaten o olmazsa neyin milliyetçiliğini yapacağız. Millet kavramını kabul eden ve ona düşman olmayanlara ve olanlara bakalım. Örnek olsun diye millet gerçeğini temeline aldığı için en sağa Türk milliyetçiliğini koyalım. Şimdi millet gerçeğini reddeden veya yok olması gerektiğini düşünenleri buna göre konumlandıralım. Liberaller kısmen kabul eder fakat bireyi temele alırlar. Liberalleri ortaya bir yere koyalım. Komünistler milleti burjuva uydurması olarak görür. Yani onlara göre millet vardır ancak burjuvanın işçi sınıfını kontrol etmek için kullandığı bir aidiyettir. Komünistlere göre dünya işçilerinin birleşmesinin önündeki en büyük engel milliyet duygusudur. Milliyet duygusu yok olursa Arjantin’deki işçi ile Türkiye’deki işçi el ele verip kendisini sömürenlerle mücadele edecektir. Tabi aralarında hangi dili konuşacaklar onu bilemiyoruz. O halde liberallerin daha soluna komünistleri koyalım. Ancak en sola koymak doğru değildir. En nihayetinde milliyet duygusunu bir basamak olarak görürler.
Arada Türkiye’ye özgü bazı gruplar var. Örneğin Kemalistler bunlardan biridir. Bu yine tanımı belirsiz olsa da kendine Kemalist diyen kitleye bakalım. Bunlara göre bir Türk milleti vardır. Batı ile savaşan millete Türk milleti denir. Fakat Rusya ve Çin de Batı ile savaşıyor. O halde Türklüğün üzerine çıkalım ve Avrasya toplumu olalım. Biz, Kemalistleri liberallerin soluna, komünistlerin sağına koyalım.
Batıcı, hümanist bir kitlemiz de var. Bunlar Araplarla savaştığı, Müslümanlığı çok önemsemediği sürece Türklüğünü korumalı. Fakat Batı kültürü karşımızda ise millî kültürü korumanın, milliyet duygusunu kabartmanın pek bir anlamı yoktur. Bunları da liberallere yakın bir yere koyabiliriz.
Geriye İslamcılar kaldı. İslamcılar milliyet duygusunun varlığını kabul eder fakat onu şeytanın bir fitnesi olarak görürler. Onlara göre ümmetin birleşmesindeki en büyük engel kavmiyetçilik olarak gördükleri milliyetçiliktir. Onlara göre ırkçılık, kabilecilik, kavmiyetçilik, milliyetçilik aynı şeydir. Bunlardan kurtulmalı ve ümmetimize sarılmalıyız. Zaten millet diye bahsedilen şey ümmettir. Millî görüş, Türk görüşü değildir. Ancak Arap kıyafetlerinin güzelliği, yemeklerinin lezzeti başkadır. Sonuçta dilleri de ilahi bir dildir. O halde ümmetten kastımız Araplık ve şansımız hangisiyse o aşirettir. Geldiğimiz noktaya göre cetvelin en soluna İslamcıları koyabiliriz. Fakat gayri ihtiyari kabul ettikleri tek millet Araplar olduğu için soldan hafif sağa çekelim.
Cetvelimizdeki durum şu: Türk milliyetçileri en sağda, liberaller ortada, Batıcılardan itibaren sola doğru Kemalistler, Komünistler ve İslamcılar bulunuyor. Bu cetvelimizi de bir siyaset bilimciye gösterelim bakalım sonuç ne olacak.
Devrimcilik ve tutuculuk nazarından cetvel yapalım. Sola devrimciliği, sağa tutuculuğu koyalım. Türk milliyetçiliği düzene karşıdır fakat devrimci değil muhafazakardır. Türk milletinin değerlerine karşı muhafazakâr, bulunduğumuz düzene karşı ise düşman diyebiliriz. Yeni bir düzen iddiası da bulunmaktadır. Bu sebeple devrimcilik-tutuculuk nazarından baktığımızda merkeze Türk milliyetçiliğini koyalım. Komünistler, bizim beğenmediğimiz ama kendimiz olarak gördüğümüz Türk devletinden hiç hazzetmezler. Onları sola doğru bırakalım. Liberaller ise istedikleri düzeni yaşıyor. Bunu korumak isteyeceklerdir. Onları da sağa doğru yerleştirelim. İslamcılar için zaten bu devlet yıkılmalıdır. Onları da komünistlerin yanına koyalım.
Kapitalizm ve komünizm rejimini benimsemek noktasından baktığımızda Türk milliyetçiliği maalesef cetvelde yer bulamıyor. Çünkü o üçüncü yolcudur. İslamcıların nereye koyulacağı tartışmalıdır. Kapitalizmi bugün çok seviyorlar. Fakat dün hepsi komünizme yakındı. Paranın tadı onları değiştiriyor demek ki. Gerçi Türkiye’deki komünistler de paranın tadını alınca sol liberal diye bir ideoloji üretebildiler. Bu da Batı sayesinde literatürümüze giren bir kavram.
Örnekleri uzatmanın manası yok. Her halde bu örneklerin maksadı anlaşılmıştır. Batı’dan gelen her şeyi kabul etmemiz böyle kavram kargaşasına sebep oluyor. Sol kavramı, solcuların kendileri için kullandığı bir kavramdır. Fakat illa bir sol var diye bir de sağ olması gerekmiyor. Bu yazının maksadı. Türkiye’de sağ diye bir grubun bulunmadığını anlatmaktır. Gerçi kendisine sağcıyım demek isteyen diyebilir. Fakat Türk milliyetçiliği sağcı değildir. Ortacı da değildir. İlla bir cetvel veya şema ile ideolojileri konumlandırmak icap ediyorsa bir öneri getirebiliriz. Bir çember çizin. Ortaya Türk milliyetçiliğini koyun. Ona uzak olmak isteyenle yakın olmak isteyen kendini çember içinde veya dışında konumlandırabilir. Ölçümüz milleti sevmek veya ona düşman olmaktır. Şimdi içimizdekilerle dışımızdakileri daha iyi ayırt edebiliriz. Denemesi de bedava.
Bizi bu konuda uyandıran Galip Ağabey’e ve “Solun ihanet derecesine varan davranışları karşısında, sağ ile olan kavgamızı erteledik” diyen Başbuğ’umuza rahmetle…
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.