Rahmetli İsa Yusuf Alptekin, Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını nasıl kaybettiğini şu anekdotla anlatırmış: “Çinlilerin son işgali sırasında biz ‘tesbih 33 mü olur, 99 mu?’ tartışması yapıyorduk.”
Bir günümüz daha olmasın ki yıllardan beri anlaştığımız bir konu üzerinde sıfırdan tartışma yapmayalım. Gerçekten Türk milliyetçileri kadar günümüz Türkiye’sine tıpa tıp benzeyen bir sosyal grup yok. Türkiye, nasıl gerçek gündemi konuşmak yerine gereksiz meseleler üzerinde günlerce meşgul oluyorsa Türk milliyetçileri de günlerini tali meseleler üzerine tartışarak küserek kavga ederek harcıyor. İçinde bulunduğumuz ay olması sebebiyle bunların en günceli “3 Mayıs Türkçülük Bayramı mı, 3 Mayıs Türkçülük Günü mü?” tartışmasıdır. Türk milletinin meseleleri ile meşgul olmamız gereken bir zamanda enerjimizi bu gereksiz tartışmaya ayırmamız olacak iş değil. Hayır bu konuda bitaraf olmamız gerektiğini söylemiyorum. Aksine bu tartışmada bir taraf tutuyorum. Ancak bunca meselemiz varken böyle küçük bir şeyin bütün camiamız tarafından büyütülmesine şaşıyorum. Üstelik bu tartışmada ‘Günü’ tarafının, geleneği bozmayı başarıp herkese kendi fikrini kabul ettirmiş olması daha da şaşılacak bir durum. 2024 yılı itibarıyla bir grup haricinde bütün camiamız ‘3 Mayıs Türkçülük Bayramı’ kutlamak yerine, ‘3 Mayıs Türkçülük Günü’ kutluyor veya anıyor. O hâlde tartışma bittiği için mutlu olup kitleye uymalısın diyenlere üzülerek “Hayır!” diyorum. Bu meseleyi çok tali bir mesele olarak gördüğümüz için tartışmak istemeyen bizlerin artık “Dur!” demesi gerekiyor.
Bir deli kuyuya taş attı ve kırk akıllı taşla birlikte kuyuda duruyor. Çok iddialı bir şekilde konuya girdiğimin farkındayım. O hâlde iddiamı ispat etmekle mükellefim. O hâlde başlayalım.


Bundan 10 sene öncesine kadar herkes mutlu ve coşkulu bir şekilde her 3 Mayıs’ta Türkçülük Bayramı’nı kutlardı. Bütün milliyetçi camia, ortak yerlerde toplanıp kendi içinde Türkçülük Bayramı’nı kutlardı. Bir süre sonra 3 Mayıs 1944’ün baş kahramanı rahmetli Atsız’ın, 1962 yılında 3 Mayıs sebebiyle Orkun dergisine yazdığı bir yazı gündeme getirildi. Atsız, 3 Mayıs’ın en önemli ismi olması sebebiyle bir yazı kaleme alıyor ve şunu aktarıyor:
(…) Bundan sonra 3 Mayıs Türklerin günüdür. Ona bayram diyemeyeceğiz. Çünkü yıllarla süren büyük ıstırabımız o gün başlamıştır. Ona bir matem demek de kaabil değildir. Çünkü bunca sıkıntıların arasında bize büyük bir imtihan vermek, yürekliyle yüreksizi er meydanında denemek, yahşı ile yamanı ayırmak fırsatını vermiştir. O güne kadar tehlikelerden gaafil bir çocuk topluluğu ile yürüyen Türkçülük, 3 Mayıs’ta gafletten ayrılmış, maskelerin arasındaki iğrenç yüzleri görmüş, can düşmanlarını tanımış, dost sandığı hainleri ayırt etmiş, hayalin yumuşak bulutlarından gerçeğin sert topraklarına düşmüştür. (…)
Bunu okuyan herkes bir anda büyük bir aydınlanma yaşayarak mantığı bıraktı ve “Doğru ya, biz yanlış yapmışız!” dedi. Ardından 6-7 yıl içerisinde herkes 3 Mayıs’a bayram diyeni taşlamak suretiyle ‘3 Mayıs Türkçülük Günü Kutlaması’ yapmaya başladı. Bazıları daha da ileri giderek bunu kutlamak yerine ‘anmayı’ tercih etti. Onlarca yılı hatta 100. yılını deviren bazı kurumlar da bu kervana katılınca 3 Mayıs zaten sönükleşmeye başladığı bu zamanlarda, iyice ruhsuz programlara sıkışıp kaldı. Türk milliyetçilerinin uzun zamandır içinde bulunduğu ruhsuz ve heyecansız hâli bir nebze olsun unutturan 3 Mayıs’ımızı da kaybetmek üzereyiz. Buna gücümüz yettiğince dur diyeceğiz.
O hâlde iddiaya bakarak “Efendim, 3 Mayıs 1944’te Atsız ve 23 Türkçü tutuklanarak türlü işkencelerden geçti. Biz niçin insanların acılar çektiği bir günü bayram olarak kutluyoruz? Bu onların canını yakmıyor mu? Biz buna bayram değil gün diyelim ve Türkçülük Günü olarak kutlayalım.” Pek iyi niyetli olan bu iddiada o kadar çok hata var ki gelin bunları tek tek irdeleyip bir sonuca varmaya çalışalım.


Kültürden Uzaklaşan Türkçüler
Öncelikle Türk kültürünü yaşatmaya çalışan, kültürün yok olması hâlinde milletin de yok olacağını iddia eden camiamız, çok önemli bir şeyi kaçırıyor. Türk kültüründe ‘gün kutlamak’ diye bir şey yoktur. Biz bayram kutlarız. “Nevruz Bayramı, Hıdırellez Bayramı, Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı, Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, Zafer Bayramı, Cumhuriyet Bayramı, Kut Bayramı, Kabotaj Bayramı…” ilk akla gelenlerdir. Çünkü Türkler, bir şey kutluyorsa bu bayram olur. Ancak bize sonradan aşı yolu ile gelen bazı günler var: “Kadınlar Günü, Anneler Günü, Babalar Günü…” Bunlardan daha fazlası için UNESCO sitesini ziyaret edebilirsiniz. Tabii daha ileri gitmek isterseniz her şey için bir gün uyduran pek çok insana rastlayabilirsiniz. Sonuç olarak Türkler gün değil bayram kutlar. Eğer bir şey kutlayacaksak bu bayramdır, gün değildir. Türk milliyetçileri de kafasına göre millî kültürü değiştirip şöyle değil böyle olsun diyemez, dememeli. Çünkü Türk milliyetçiliğinin neyi ihtiva edeceğine ve neyi savunacağına Türk milleti karar verir. Türk milliyetçiliği Türk milleti tarafından var edilmiştir. Onun karakteri ne ise Türk milliyetçiliğinin muhtevasını da o oluşturur.
Ayrıca bir şeye gün veya bayram demek arasında anlam farkı vardır. Bizler çocukluğumuzdan beri hangi bayram olursa olsun daha o gün gelmeden heyecanlanırız. O bayramda giyilecek kıyafetler özel olarak seçilir, kutlama programları hazırlanır, aileler bayramın niteliğine göre hediyeler alır… Örneğin 23 Nisan’da çocuklar günlerce okul gösterilerine hazırlanır, şiirler okur, gösteriden sonra aileleri tarafından özel yerlere götürülür. Bunun yanında şehirlerin meydanlarında yürüyüşler yapılır. Ramazan Bayramı ise günler öncesinden alışverişle başlar, evlerde en güzel yemekler hazırlanır, bir gün öncesinden mezarlıklar ziyaret edilir, şehirlerimiz Ramazan Bayramı’na özel hazırlıklar yapar. Bu gelenekler, Türk milletinin bayram kutlama anlayışını ifade eder. ‘Gün kutlamak’ kavramı ise bu anlayışı küçülten ve yok eden bir anlayış olmaktadır. Sadece “gün” dememiz bile Türkçülük Bayramı’nın bizim için taşıdığı anlamı küçülmesine sebep oluyor. Bu yüzden bayram, bayram gibi kutlanmalıdır.
Özetle Türk millî kültürü, gün kutlamak kavramına değil bayram kutlamak kavramına sahip olduğu için Türk milliyetçileri bir şey kutlayacaksa buna bayram demek zorundadır.


Tarih
İkinci olarak şu geliyor ki rahmetli Atsız da konuya buradan yaklaşıyor: “3 Mayıs matem günü olmasa da acıların çekildiği bir gündür. Bu yüzden kutlamayalım, analım.” Burada da iki kritik hata yapılıyor. İlki bir tarih hatası. Bu sebeple 3 Mayıs’ta neler olduğunu kısaca hatırlamakta fayda var.
İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Kızıl Rusların savaşı kazanacağı Türk hükûmetince anlaşılmıştı. Tam bu sırada Hüseyin Nihal Atsız, Orkun dergisinde Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na 1 Mart ve 1 Nisan 1944’te iki açık mektup yazar. Burada devlet içine sızmış Komünistleri ifşa eder. Bu ifşa edilenlerden Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’e yakın bir isim olan Sabahattin Ali, Atsız’a hakaret davası açar. 26 Nisan’daki ilk mahkeme, Türkçü gençlerin yoğun katılımı sebebiyle 3 Mayıs’a ertelenir. 3 Mayıs günü de dava, izleyici alınmadan görülür ve karar açıklanır. Nihal Atsız’a verilen 6 ay hapis cezası 4 aya indirilmiş, infazı ertelenmiştir. Adliye çevresinde toplanan binlerce üniversite öğrencisi, karara büyük tepki göstererek Ulus Meydanı’nda toplanır. Komünizm aleyhinde sloganlar atılır, hükûmet istifaya çağrılır. Topluluk, emniyet güçlerinin sert müdahalesiyle dağıtılırken 165 genç tutuklanır. Hakkında erteleme kararı olmasına rağmen Nihal Atsız da gözaltına alınır. Ardından bir iki gün içerisinde onunla bir şekilde ilişkisi bulunan elliden fazla milliyetçi aydın, farklı şehirlerde yakalanıp İstanbul’a getirilir, nezarete alınıp sorgulanır. Takip eden 19 Mayıs kutlamaları sırasında İsmet İnönü’nün nutku gündeme oturdu:
(…) Turancılar, Türk milletini bütün komşularıyla onulmaz bir surette derhâl düşman yapmak için bir tılsım bulmuşlardır. Bu kadar bilinçsiz ve vicdansız bu bozguncuların yalan dolanlarına Türk milletinin mukadderatını kaptırmamak için elbette Cumhuriyet’in bütün tedbirlerini kullanacağız. (…) Millî Kurtuluş Savaşı sona erdiğinde tek dostumuz Sovyetlerdi. Türkiye’nin ülke sınırları dışındaki Türkleri birleştirmek gibi amacı yoktur. (…)
Bu konuşmayı bir emir olarak gören dönemin aydınları ve emniyet birimleri, yargılama daha yapılmadan kendilerince hüküm verir ve işkenceler başlar. İşte tabutluk hadiseleri ve türlü eziyetler bu tarihten sonra başlar. Tabii 7 Eylül’de dava açılacak ve bir sene sonra karar verilecek daha sonra da 1947’de karar bozularak sanıklar beraat edecekti.


Burada bir ayrıntı var. Çekilen eziyet 3 Mayıs’ta değil İnönü’nün 19 Mayıs nutku sonrası başlamıştır. 3 Mayıs’ta sokağa dökülen Türkçü gençler polisin ağır müdahalesine maruz kalmış ancak Atsız ve arkadaşlarının asıl çektiği sıkıntılar daha sonra başlamıştır. O hâlde bir matem tutulacaksa bu, 19 Mayıs veya onu takip eden süreçte tutulmalıdır. Çünkü 3 Mayıs yıllarca hor görülen, Ocağı kapatılan, sürgünlere gönderilen, sofralardan kovulan Türk milliyetçilerinin binlerce kişi ile bir araya gelerek destan yazdığı bir gündür. Her ne kadar o gün pek çok ıstırap çekilmişse de bu ıstıraplar bir destanının yazılmasını engellememiştir. Millî mücadele günlerinden beri ilk kez Türk milliyetçileri, birlikte o zamanın hükûmetine karşı kahramanca hakkını savunmuştur. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki o günlerin Türkiye’si, tek parti ile yönetilen ne muhalefetin ne kamuoyunun olduğu bir Türkiye idi. Demokrasi konusuna girmiyorum bile. Demem o ki Atsız, o dönemin Türkçü gençlerine öyle bir şevk verdi ki bütün bu baskı hikâye oldu ve onlar bir destan yazdı. Biz bu destana bayram deyip kutlamayalım da ne yapalım? Bu destanı bayram olarak kutlamayacaksak o zaman 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı da kutlamayalım. Çünkü biz 19 Mayıs’ı, Atatürk’ün Samsun’a çıkmasının Millî Mücadele’nin sembolik fitilinin ateşlenmesi olarak gördüğümüz için kutluyoruz. 19 Mayıs, Türk milletinin yedi düvele karşı ölüm kalım savaşını başlattığı gündür, büyük bir destanın başıdır. Direniş, 19 Mayıs’ta başlamadı ancak 19 Mayıs bu direnişin sembol tarihidir. Fakat aynı gün yurdun dört bir yanı düşman çizmesi altında eziliyor, Anadolu Türk çocuklarının kanları ile sulanıyor, Türk’ün namusu Yunan’a ve Ermeni’ye peşkeş çekiliyordu. O hâlde bu acılar varken niye biz kutlama yapıyoruz? Çünkü bütün bunlara rağmen direnişe başlamak, bir destandır ve kutlanmalıdır. Eğer 19 Mayıs ve sonrasında Atatürk ile Kuvayımilliye zafer kazanmasaydı bugün İç Anadolu’da sıkışan bir Anadolu Türklüğünden belki söz edebilirdik. Aynı şekilde 3 Mayıs direnişi olmasaydı belki Türk milliyetçiliği türlü siyasilerin ağzında sakız olurdu. (Gerçi biz 3 Mayıs’ın mirasına bugün bir şey koyamadığımız için aynı sorunla baş başayız, bu başka bir yazının konusu olduğu için girmiyoruz.) Bu yüzden 3 Mayıs ve 19 Mayıs bir noktada benzemektedir. 3 Mayıs’a acı çekilmesini sebep göstererek bayram demeyen, 19 Mayıs’a da bayram dememelidir.
Atsız’ın Gün-Bayram Tartışmasındaki Yeri
Bir sosyal grubu camia yapan önemli unsur, gelenekleridir. Gelenekler, onları bir arada tutar. Gelenekler kaybolur ve yerine muadili getirilmezse camia dağılır. Türk milliyetçilerinin belki de en büyük geleneği 1945 yılından beri kutladıkları Türkçülük Bayramı’dır.
Türkçülük Bayramı ilk kez 3 Mayıs’ın ilk yıldönümünde, Tophane Cezaevi’nde bulunan Türkçülerin çay içmesi ve sohbet etmesi suretiyle kutlanmıştır. Takip eden yıllarda ve özellikle 1947 sonrasında bu bayram, tüm Türk milliyetçilerinin gelenek olarak her yıl kutladığı bir bayrama dönüşmüştür. Bu tarihlerde ve sonrasında 3 Mayıs’ın bayram olması konusu tartışılmamış bile. Hatta rahmetli Atsız’ın başyazar olduğu Orkun dergisinin 4 Mayıs 1951 tarihli 31. sayısının kapağındaki isimsiz yazının başlığında “Bayramınız Kutlu Olsun” yazmaktadır. Takip eden bazı satırları burada vermek isteriz:
“3 Mayıs günü birkaç yıldan beri Türkçüler arasında hususi surette bir Türkçülük Bayramı olarak kutlanmaya başlamıştır. Bu kutlama daima sessiz ve mütevazi olmuştur.”
“Orkun bu geleneğin (…) her yıl kuvvetlenerek ve genişleyerek Türkçüler arasında gittikçe kök salmasını temenni etmektedir.”
“3 Mayıs’ın Türkçülük Bayramı sayılması hiçbir teşekkülün kararına dayanmıyor.”
“3 Mayıs’ın Türkçülere bayram günü seçilmesi ilk bakışta belki garipsenir. Çünkü o günün akşamında meydan zulüm ve entrika kuvvetlerine kalmıştı. Türkçü gençler hürriyetinden mahrum edilmiş, dövülmüş ve sövülmüştü. Kin ve baskının, Türkçülüğe sövülmenin ve iftiranın, Türk’ün Türk’e düşman edilmesi gayretinin en karanlık günleri o gün ile başlar. Buna rağmen o günün matem günü değil bayram günü sayılmasının sırrı, o gün her şeye rağmen büyük zaferin, ‘gönüllerin birleşmesi’ zaferinin kazanılmasıdır.”


Bu yazı, Orkun dergisinin kapağına koyulmuştur.(Resim 6) Bu derginin başyazarı, Atsız Bey’dir. Yazının üslubuna bakarak Atsız tarafından yazıldığını zannediyorum. Ancak bu doğru olmayabilir. Olmasa bile bu kapak Atsız’a rağmen çıkmış olamaz. Demek ki 1951 yılında, henüz 3 Mayıs hatıraları taze iken Atsız 3 Mayıs’ı bayram olarak nitelendiriyor. Ardından geçen yıllardan 1962 yılına kadar 3 Mayıs Türkçülük Bayramı olarak kutlanıyor. Bunun sayısız belgesi mevcut. Dönemin Türkçü dergi ve gazetelerine bakarak bunu görebilirsiniz. 1962 yılından sonra da yukarıda alıntısını vermiş olduğumuz Atsız imzalı yazıya rağmen bu kutlamalar devam etmiştir. Çünkü bu artık Türk milliyetçilerine mâl olmuş bir bayramdır. Destanın baş kahramanı dahi Türkçülüğe mâl olmuş bir şeyi değiştiremez.
Burada küçük bir parantez açmakta fayda var çünkü yanlış anlaşılmak istemeyiz. Hüseyin Nihal Atsız, Türk milletinin yetiştirdiği büyük adamlardan biridir, katıksız bir Türk milliyetçisidir. Karakteri ve yaşamı bütün Türkçülere örnek olmalıdır. Onun dik duruşu daima saygı ile hatırlanacaktır. O; ömrü boyunca dik duruşu sebebiyle zulüm görmüş, sürgün edilmiş, mesleğinden pek çok defa uzaklaştırılmış, işkencelerden geçmiş ancak yılmamıştır. Ancak bu, Atsız’ın her söylediğini kanun sayacağımız anlamına gelmiyor. Biz burada belki ona hadsizlik ederek Atsız’ın yanıldığını söylüyoruz ve yürekten inanıyoruz ki bugün karşılıklı konuşup gerekçelerimizi anlatsak bize hak verecektir. Yine de tekrar etmekten çekinmediğimiz şey, Türk milliyetçiliğinin muhtevasının Türk milliyetçileri tarafından değil Türk milleti tarafından belirlendiğidir.
Türkçülük Bayramı, 1951 yılının 3 Mayıs’ında Atsız tasdiki ile bayram olarak kutlanmıştır. 1962 ve 1974 tarihinde aksi görüş beyan eden Atsız’a bu sebeplerle katılamayacağız.
Benzer bir hata maalesef merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş tarafından yapılmıştır. Bir beyanında bugünün, Türkçülük Bayramı değil Milliyetçiler Günü olması gerektiğini söylemiştir. Tabii bu beyanından sonraki yıllarda onun da katıldığı programlarda dahi 3 Mayıs Türkçülük Bayramı olarak kutlanmıştır.
Tarihte Türkçülük Bayramı
Türkçülük Bayramı’nın gelenek olarak yıllarca tüm Türk milliyetçileri tarafından her yıl kutlandığını söyledik. Bunlardan bazılarına bakalım:
İlk olarak yukarıda da belirttiğimiz gibi 3 Mayıs olaylarının ertesi yılında Tophane Cezaevi’ndeki Hüseyin Nihal Atsız, Reha Oğuz, Alparslan Türkeş, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançar gibi bazı isimler bir araya gelmiş ve başlarından geçen olaylar ve bazı meseleler hakkında sohbet edip çay içmişlerdir. Süreç içinde Avukat Sait Bilgiç’in teklifi ile o gün yaşayanlar tarafından her yıl bayram olarak kutlanmasına karar verilmiştir.
Sonraki yıllarda aslında gün-bayram tartışması yok gibidir. Bazı zamanlarda bayram demişler bazı zamanlarda da gün demişlerdir. Bunun en önemli örneği yine Orkun dergisinin 4 Mayıs 1951 yılında çıkan 31. sayısıdır. Yukarıda verdiğimiz ‘Bayramınız Kutlu Olsun’ başlıklı yazının da içinde bulunduğu dergide aynı zamanda Nejdet Sançar’ın Türkçülük Günü yazısı da bulunmaktadır. (Resim 10)


Başka bir örneği, 70’li yıllarda Ülkücü Hareket’in basındaki amiral gemisi olan Devlet gazetesinde görüyoruz. Buradaki 3 Mayıs haberleri bazen gün bazen bayram olarak verilmiştir. Mesela Devlet’in 57. sayısında ‘3 Mayıs Türkçüler Günü’ başlıklı haber verilirken (Resim 7) aynı gazetenin 12 Mayıs 1975’te çıkan 228. sayısında ‘3 Mayıs Türkçüler Bayramı Kutlandı’ haberi veriliyor (Resim 8). Yine 3 Mayıs 1976’da çıkan 339. sayıda Osman Oktay, “3 Mayıs 1944 günü Ankara bir bayram yaşadı.” ifadesini kullanıyor. Tercüman gazetesinin 3 Mayıs 1992’deki haberi ise daha ilginç. Üst başlıkta ‘Türkçüler Günü’ derken yazı içerisinde ‘Neden Bayram’ alt başlığı da var (Resim 11). Buradan anlıyoruz ki eskiler bizden daha önemsiz meselelerle uğraşıyormuş (!).


Misalleri artırabiliriz. Bazı programlarda ‘Türkçüler Günü Kutlu Olsun’ afişlerini görebilirsiniz. Ancak ‘bayram’ kullanımının 1950’li yıllardan günümüze kadar ağır bastığını görebiliyoruz. Hoş, bu şekilde kullanılmamış olsaydı bile başta belirttiğimiz gibi Türk kültüründe ‘gün’ kutlamak diye bir şeyin bulunmaması her şeyi açıklamaktadır. Bu sebeple örnekleri artırmadan bazı gazete ve dergilerden çeşitli resimleri yazıya ekleyerek devam etmek istiyorum. (Resim 1-2-3-4)


Nasıl Kutlardık
Bugün 3 Mayıs Türkçülük Günü olarak anılan Türkçülük Bayramı, bugünün aksine eskiden coşkuyla kutlanırmış. 3 Mayıs, Ramazan Bayramı’nın ilk günü gibi bir havada geçermiş. Sabahtan veya bir gün öncesinde şehit ve gazilerin kabirleri ziyaret edilir, akşama kadar bir araya gelinip sohbetler yapılır ve gece büyük kutlamalarla 3 Mayıs coşkuyla geçirilirmiş. 1976 yılından itibaren ise 3 Mayıs sabahı, İstanbul’da Atsız’ın kabri ile güne başlamak gelenek hâline gelmiş. Coşkulu kutlamalar ise sonraki akşam devam edermiş. Gazetelerin anlattığına göre kutlamaları halk da yerinden takip edermiş. (Bknz. Resim 5)


1990’lı yıllarda ise 3 Mayıs tek bir gün olarak kutlanmamış, koca bir haftaya yayılmıştır. Mehter marşları, halk oyunu gösterileri, türkü ve şiir dinletileri, yakın ormanlarda büyük piknikler, önemli isimlerin konuşmaları… Ne ararsanız var. 1996 yılındaki MHP İstanbul İl Başkanlığı tarafından düzenlenen kutlamalar, 3-9 Mayıs tarihleri arasında yapılmış. Kutlamalara İstanbul’daki bütün milliyetçiler katılım göstermiş. 1992-1993-1994-1995-1996 yıllarındaki kutlamaların haberleri, gazeteleri doldurmuş. Yine aşağıda bu kutlamaların programlarından bazılarını görebilirsiniz. (Resim 9-12-14)


Peki ya şimdi? Kutlasak mı kutlamasak mı diye düşünüyoruz, kutlarken de bahsettiğimiz etkinliklerden birini heyecansız bir şekilde yapıyoruz. Tabii bunun heyecanını yaşatabilenler hâlen var ama onların da nesli umarız tükenmez.
Bir camia müştereklerini kaybederse yok olur gider. Kavramlarımız, kitaplarımız, kutsallarımız, abide şahsiyetlerimiz, geleneklerimiz camia olmamızı sağladı. Türkiye’nin ve hatta Türk Dünyası’nın pek çok yerinde Türkçülük Bayramı yıllarca coşkuyla kutlandı. Bugün içinde bulunduğumuz durumu geçici görüyoruz. Gereksiz ve bağlamından kopuk tartışmaları bir kenara bırakalım. Erciyes’i, Malazgirt’i, Söğüt’ü ve nicelerini kaybettik. Türkçülük Bayramı’nı kaybetmeyelim.


KAYNAKÇA
Atsız, Hüseyin Nihal. 3 Mayıs 1944. Orkun. Nisan-Mayıs 1962. Sayı: 3-4
Sözer, Berkan. Türk Milliyetçiliğinin Muhasebesi Üzerine Bir Deneme. Yeni Ufuk. Aralık 2023. Sayı 113. Sf 76
Ercilasun, Ahmet Bican. Atsız Türkçülüğün Mistik Önderi. Panama Yayınları.
İsimsiz. Orkun dergisi. 4 Mayıs 1951. Sayı 31.
Ayhan Songar. Bugün Türkçüler Bayramı’dır. Türkiye gazetesi. 03/05/1992.
Orkun sergisi. 4 Mayıs 1951. Sayı 31
Resim 1: 1976 yılına ait kutlama afişi. (Pinterest-budun9
https://tr.pinterest.com/pin/448671181640988507/
Resim 2: 3 Mayıs 1976 yılında Türkçüler Bayramı Armağanı. Kaynak: İbrahim Metin arşivi
Resim 3: Pusat dergisi, 3 Mayıs 1976. Kaynak: milliyetcidergiler.org
Resim 4: Alparslan Türkeş’in Türkçüler Bayramı kutlamalarına katılması ile ilgili haber. 3 Mayıs 1976. Kaynak: Pinterest-budun9
https://tr.pinterest.com/pin/448671181643660000/
Resim 5: Devlet gazetesi. 288. Sayı 12 Mayıs 1975
Resim 6: Orkun dergisi. 4 Mayıs 1951, 31. sayı
Resim 7: Devlet gazetesi. 57. Sayı. 4 Mayıs 1970. Kaynak: milliyetcidergiler.org
Resim 8: Devlet gazetesi. 288. Sayı. 12 Mayıs 1975. Kaynak: milliyetcidergiler.org
Resim 9: MHP İstanbul İl Başkanlığı tarafından 1996 yılında Türkçüler haftasını kutlamak için kullanılan bir broşür. Kaynak: Mustafa E. Erkal
Resim 10: Orkun dergisi. 31. Sayı. 3 Mayıs 1951. Kaynak: milliyetcidergiler.org)
Resim 11: Tercüman gazetesi. 3 Mayıs 1992
Resim 12: 1994 yılında Türkçüler haftasını kutlamak için kullanılan bir broşür. Kaynak: Mustafa E. Erkal
Resim 13: Turan Yazgan 3 Mayıs 2001’de Türkçülük Bayramı kutlamalarında konuşma yapıyor. Kaynak: TDAV, Prof Dr Turan Yazgan Türkçüler Bayramı’nda Konuşuyor, YouTube (28 Nisan 2016).

     

      

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.