13.05.2024 Pazartesi

Böyle olmamalıydı. Bu kadar acımamalıydı içim. Kendime bu kadar yabancılaşmamalıydım. Kendi içimde kendi ritmimi unutmamalıydım. İçimdeki o ahenkli müziği duyamıyorum. Saç telimden tırnak uçlarıma kadar titriyorum. Kendimi kaybediyorum. Atıyor mu nabzım, emin değilim. Bir acı perdesi inmiş gözlerime. Yüreğim ıpıslak, üşüyorum. Denizin dalgalarını duyamıyorum. İçime çektiğim hava bana yabancı. Baktığım gökyüzü şimdi kapkaranlık. Yüreğim hem yanıyor hem de ıpıslak. İçimdeki bu yaman çelişkiyi çözemiyorum. Ah yüreğim, böyle hissetmemeliydin. Acı ve buruk bir hüzün kapladı dört bir yanımı. Yolumu, yönümü bulamıyorum. Kıblem sensin, yüzüm sana dönerim, dediğim her ana acıyorum. Velhasıl böyle olmamalıydı. Biliyorum.

Savrulan saçlarım, rüzgarla dalgalansın. Yüreğim ne üşüsün ne de yansın. Ayaklarım ritmini kendiliğinden bulsun. Gökyüzüm kararmasın. Gözlerimdeki perde yansın tutuşsun da kaybolsun. Yürümeyi, kendi yolumu bulmayı, yürüdüğüm yolda tekrardan çiçekler açtırmayı bana nasip et Allah’ım. Yılgınım, bitip tükenmiş haldeyim. Sabrı ve tevekkülü sal içime. Gönül diyarıma yeni bir çiçek ekmeyi değil, toprağını yenilemeyi öğret. Biliyorum, her derdimin devası sende. Dertlerimi imtihan niyetiyle serptiğin yoluma dermanını da ver Allah’ım. Bir tek sana sığınır, bir tek senden dilerim.

İçimi rahatlatacak adresi her zamanki gibi biliyordum. Üstümü değiştirdim ve hızlı adımlarla gönlümün dilinden anlayan abimin evine doğru hızlı adımlarla yol aldım. Acaba bu kez de yemek yemeyi unutmuş muydu? Biliyorum çayını, sigarasını hiç ihmal etmez de söz konusu yemek olunca günlerce yemediği de olur. Dünyalık hiçbir şeyde gözü yoktur. O bizden farklı bir alemde, hep böyle hisseder hep böyle düşünürüm. Bir aşk var yüreğinde. Öyle büyük bir aşk ki ben kelimeleri bir araya getirip bunu anlatamam. Çaresiz kalırım onun hisleri karşısında. Sevgilisini ona zarar verecek her şeyden korur. Sevdiğini gözünden bile sakınmak ne demek, ben ondan öğrendim. Hem de çok fedakardır. Hep verir, almak nedir hiç bilmez. Kendini unutmuş bu aşkla. Bilirim bir o anlar beni. Sevda ne çeşit olursa olsun seven anlar onun dilini. Ayaklarım usulca onun kapısının eşiğine gelmiş bile. Başlıyorum kapısını çalmaya. Çalıyorum çalıyorum çıt yok. Pes etmiyorum ve devam ediyorum çalmaya. Adımlarının sesi içeriden gelmeye başlıyor ve kapı sessizce aralanıyor. Yüzünden anlıyorum yine bitkin ve aç olduğunu. Açken onunla konuşamayacağımı bildiğimden alıp onu çok sevdiği iskender kebabı yemeğe götürüyorum. Üç tane bir buçuk kebabı yiyince gözleri fal taşı gibi açılıyor. Sohbet uzun olacağından çay içmek için bir çay bahçesine götürüyorum onu. Üsküdar sahilinde bir yandan denize bakıyorum bir yandan o güzel havayı içime çekiyorum. Bir anda onun sesiyle varlığını tekrardan yanımda hissediyorum. “İnsan vardır, kendini dünyanın mihveri sanır; insan vardır, kendini aşan bir büyük gayenin vasıtası olduğuna inanır. Ben inananlardanım.” Yüzüne uzun uzun bakıyorum. Anlıyorum ki benim de inananlardan olduğumu bana tekrardan hatırlatıyor. Dilimin ucuna aslında birçok şey geliyor ama cümlelere dökülemiyor işte. Uzun uzun bakışıyoruz. Sonradan sigarasını yakıp benimle aynı manzaraya bakıyor

Gönül işleri onun ilgilendiği bir alan değil biliyorum. Dostlarının ısrarıyla evlenmiş ve dünyalar güzeli bir kızı olmuştu. Lakin evliliğini devam ettirememişti. Bir insanın hayatına çekidüzen vermesi, bizde ne gibi anlamlar çağrıştırıyorsa onda bunlardan herhangi biri yoktu. Avukatlık bile ülküdaşları dara düştüğünde yapmak durumunda olduğu bir işti. Onun sevdası da kavgası da bambaşkaydı ve ne zaman onu dinlesem kendimden esintiler görürdüm. Onu içten içe anladığımı hisseder ve onun gibi dava aşkıyla yanıp kavrulduğumu anlardım. Onun varlığı bana benim kim olduğumu ve neler yapmam gerektiğini hatırlatırdı, aynı şu anda olduğu gibi. Onu tanımayıp yanından geçip gidenler bu cılız vücuduyla onun ne kadar büyük bir davayı sırtladığını bilemezdi. Bense ona her baktığımda karşımda dev bir adam görür ve onun davası uğruna ne çileler çektiğini bilirdim. Sigarası söndü ve yine bir sigara yaktı. Ağzından dökülecek cümlelere o kadar ihtiyacım vardı ki…

Oysa o gülüp şakalaşarak sahilde yürüyen insanlara bakarak iç geçirdi ve şöyle dedi: “Derin bir uyku içindesiniz. Rahatsınız, huzurlusunuz, memnunsunuz! Olup bitenleri görememenin, uyandırılacağınızı düşünememenin keyfini sürüyorsunuz. Saadetinizin hep böyle devam etmesini, hiç uyandırılmamanızı isterdim ama maalesef bir gün gelecek, siz de uyandırılacaksınız. Yazık ki o zaman, “Artık çok geç” olacak! Bir daha uyumak böyle dursun, yatak bile bulamayacaksınız. Ve o vakit, sizin hesabınıza üzülmek yine bize düşecek…” Sonrasında gözlerimin içine içine baktı. Bana sanki sakın ola sen de uyumaya tenezzül etme der gibi. Uyur muydum ki hiç? Uyumak gelirdi miydi hiç aklıma? Bu saatten sonra böyle bir arzu besleyebilir miydim ki? Yattığım yatak bana batmaz mıydı? Rüyalarım beni rahat bırakır mıydı ki? Uyananlara tekrardan uyumak yaraşır mıydı? Tüm bunları içimde konuşurken bana sıcacık bir tebessümle baktı. Beni bildiğini ve çok iyi tanıdığını hissettirdi. Birden durgunlaştı ve biten sigarasını söndürürken bana şunları söyledi: “Karşılaşacağız biliyorum. Musalla taşında benim için ülkücü dediler mi, haliyle bilemiyorum ama sana bizler gibi mücadele et, daha fazla sev davanı, uğruna daha çok fedakârlık yap diyorum. Biliyorum, tekrardan oturup konuşacağız. O güne dek senin bu kadar sohbetle yetinmeni istiyorum. Sen beni zaten biliyorsun, senden neler beklediğimi de. Kendi yolunu da nasihatlerimle çizmeyi unutma. Sana acıyanlara da hiç aldanma. Sevmeyi de uğruna fedakârlık yapıp acı çekmeyi de biliyorsun. Seven sevdiği için korkmamalı, sevmeyi bilen ve uğrunda mücadele edecek olandan tüm dünya korkmalı.”

Birden irkiliyorum ve yataktan sıçrıyorum. Etrafa boş gözlerle bakıyorum. Ne bir sahil ne bir çay ne de Galip ağabey var yanımda. O an anlıyorum. Rüyalarıma girmesini çok ama çok istediğim abimi görmek sonunda bana kısmet olmuştu. Hem bir burukluk vardı içimde hem de büyük bir sevinç. Rüyamı zihnimde kaç kez canlandırdım hatırlamıyorum. Elimi yüzümü bile yıkamadan hemen bir çay koyuyorum. Birileri beni aramış mı diye telefona bakayım derken dün gece yatmadan önce durdurduğum videoyu açıyorum ve mutfağı Abdurrahim Karakoç’un dizeleri dolduruyor.

Aşktan yana söz duyunca,
Ben hep seni düşünürüm.
Uçsuz hayaller boyunca,
Ben hep seni düşünürüm.

Yıldızlar kayar yüceden;
Renkler sıyrılır geceden;
Yüreğim sızlar inceden;
Ben hep seni düşünürüm.

Aklın ucu değer hiçe;
Yol ararım içten içe.

Kâinat uyur sessizce,
Ben hep seni düşünürüm.

Korkunun bittiği yerde
Haz duyarım perde perde.
Bir mezar görsem bir yerde,
Ben hep seni düşünürüm.

Zaman hep sonsuza akar
Meyve dökülür, dal kalkar.
Çiçekler bakar bakar,
Ben hep seni düşünürüm.

Rüzgâr eser ilden ile
Sağlıkta bitmez bu çile.
‘Var’dan öte ‘Yok’ta bile
Ben hep seni düşünürüm.

Uyumayanlara selam ve minnet ile…

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.