İnsan bazen sığınmak ister. Bir yere sığınmak, bir kişiye sığınmak, sığınmak işte. Daha fazla düşünmek istemez. Çünkü yeterince düşünmüştür ve artık düşünecek hâli de kalmamıştır. İnsan bazen de durmadan ağlamak ister. İçindeki tüm acılar akıp gitsin diye. Velev ki bazen ne durmaksızın ağlayabiliriz ne de sığınmak istediğimiz kişiye sığınabiliriz. Çaresizlik ne kötü şey ya Rabbim. Kapan gözlerim, yüreğim durul, aklım sus. Bu kez uykuya sığın.

Düşümde yine seni göreceğim. Yine benimle çok az konuşacaksın biliyorum ama yol göstermene ihtiyacım var. Sana teslimim, cahilim, bana yol göster abi.

Düşler Âlemi

“…Şimdi bazı şeylerin hakkım olduğunu düşünüyorum. Zaten şu görüştüğüm ajanstan da olumlu bir geri dönüş alırsam hak ettiğim konumu almış olacağım. Benden iyisini de bulamazlar ki. Hem ekran önü hem de ekran arkası için benden iyisi düşünülemez. Benim içime doğuyor ama, insanların gözü önünde olacağım ve hızlı bir şekilde bu medya sektörünün aradığı, beğendiği, takdir ettiği kişi olacağım. Ben bunun için doğdum.”

Galip ağabey, Sinem’i dinlemekten çoktan uzaklaşmıştı. Denize bakıp çayını yudumluyor ve Sinem’in konuşmalarına hiçbir tepki vermiyordu. Ben de kendi içimden, hata mı yaptım Sinem’i Galip ağabeyin yanına getirmekle diye düşünüyordum. Uzanıp sigara paketinden bir dal sigara aldım ve yaktım. Aslında benim de sohbetten canım sıkılmıştı. Sinem konuşmaktan hiç vazgeçmiyordu. Sanırım Galip ağabey, bize hoş geldiniz dedikten sonra ağzını açıp hiç konuşmamıştı. Doğru ya, Sinem de hiç susmamıştı. İçimde Galip ağabeye karşı bir mahcubiyet hissettim. Ben içinden bunları düşünüp kendimle konuşurken Sinem’in telefonu çaldı. Sinem nedense ekrana küçümseyici ve tiksinir bir biçimde bakıyordu. Ben de tutamadım kendimi ve ekranda yazan isme baktım. Arda, yazıyordu. Yanlış hatırlamıyorsam 2 aydır flört ettiği çocuktu. Sinem aramayı sonlandırdı ve konuşmaya hararetli bir şekilde kaldığı yerden devam etti. Aynı zamanda Arda da ısrarlı bir şekilde onu aramaya devam ediyordu. Bu sefer Sinem ekrana bakıp bakıp homurdanmaya başladı ve telefonu açtı. Telefonu açıp konuşmaya başlamasıyla birlikte hayretler içerisinde onu izlemeye başladım. Karşıdaki kişiye çok üzgün olduğunu ve saatlerdir sahilde ağlayıp yürüdüğünü söylüyordu. Dediklerine hiçbir anlam veremedim. Galip ağabey de benimle aynı düşünceleri paylaşmış olacak ki birbirimize öyle bakıp kaldık. Ses tonunu cılız ve ağlamaklı hale getirip konuşan Sinem, bizi hayretler içerisinde bırakmaya devam ediyordu. Arda’ya onu çok sevdiğini ama Arda’nın onu o kadar sevmediğini, bu ilişki için Arda’nın hiçbir şey yapmadığını söylüyordu. Sonrasında Sinem’in yüzünü bir gülümseme kapladı ve birden çocuklar gibi yerinde zıplamaya başladı. Anlayabildiğim kadarıyla Sinem’in istediği yüzüğü Arda ona alacaktı ve istediği evlenme teklifini de yapacaktı. Evlenmeyi duyar duymaz neye uğradığımı şaşırdım. Ne evliliği, ne yüzüğü, ne teklifi… Hiçbir şeye anlam veremedim. Sinem telefonu kapattı ve biz onun yüzüne şaşkın şaşkın bakarken ilk cümlesi şu oldu:

“Beni çok seviyor, benimle evlenmeyi o kadar istiyor ki. Haklı, ne yapsın. Benim gibi birini buldu, kaçıracak hali yoktu değil mi?” O an büyük bir şaşkınlıkla dönüp ona şunları dedim:

“Siz aslında tanışalı çok uzun bir süre olmadı, emin misin?” Dediklerime hayret eden taraf şimdi de oydu. Soruma -anladığım kadarıyla ona göre bu bir eleştiriydi – şöyle cevap verdi:

“Bu aşk, tabi herkese kısmet olmuyor. Benim Arda’m beni çok mutlu edecek biliyorum.” Tam o sırada belki de daha çok şey söyleyecekti ama yine telefonu çaldı. Tabi ben bu sefer daha da meraklı bir şekilde ekrana bakıp kimin aradığı öğrendim. Ayşe anne diye biri arıyordu. Sinem derin bir nefes aldı ve açtı telefonu. Bu sefer de Ayşe anne dediği kişiyle o kadar saygılı ve sevgi dolu bir biçimde konuşuyordu ki… Arda ile birlikte çok mutlu olacaklarını, Arda’nın ona ne kadar değer verdiği anlatıyordu. Ardından anne dediği bu kişinin kendisi için ne kadar değerli olduğundan bahsetti ve daha birçok iltifatla telefonu kapattı. Benim bir şey dememe fırsat vermeden kendisi başladı anlatmaya.

“Arda’nın annesiydi arayan. Bir görsen, sadece dünyada erkek evlat doğuran ana o.” Cümlelerini kahkaha ile bitirirken bu kez az öncekinden daha şaşkındım. Yine tutamadım kendimi ve onu soru yağmuruna tuttum.

“Peki, ona neden şimdiden anne diyorsun.”

“Tabi ki beni sevsin diye, kendini kıymetli hissetsin diye.”

“Peki cidden onu sevip ona kıymet veriyor musun?”

“Onu sevmem veya saygı duymam için bir neden yok ortada ama Arda annesini çok seviyor. Tabi bilirsin sen de, köprüyü geçene kadar bu işler. Hem sonrasında Arda’nın hayatında çok da bir yeri yok. Bizim kuracağımız aile, yani ben ona yeter de artarım bile.”

Duyduklarım karşısında neye uğradığımı şaşırdım ve Galip ağabeyin yüzüne asla bakamıyordum. Nereden getirmiştim bu kızı buraya. Sinem, içimden konuşmama bile izin vermeyerek devam etmişti o müthiş konuşmasına.

“Onun oğlunu zaten benden başkası çekmez. Az önce dediğin gibi evet tanışalı az oldu. Senin gibi birisi için bu kadarcık bir sürede işi bu noktaya getirmek çok zor. Sen bunu asla beceremezsin.” Dışarıdan, duyduklarım karşısında yüzümün ne halde olduğunu görmek isterdim. Artık bu şaşkınlık mı sinirlenmek mi bilemiyorum ama çok şükür ki Sinem’in Arda’sı onu aradı ve Sinem bizimle yarım yamalak vedalaşıp gitti. Evet, iyi ki gitti. Ne söyleyeceğimi durumu nasıl toparlayacağımı bilmiyordum. Hem hayretler içindeydim ve bu durumda ne söyleyebilirdim hiç mi hiç bilmiyordum.

Sessizliği Galip ağabey bozdu.

“Ben de seni yaman kız bilirdim. Daha sevgi nedir bilmeyen insanı, bu masaya Türk milliyetçisi olmak istiyor diye oturtacağın aklımın ucundan geçmezdi.” Çıkardı sigarasını ve yaktı. Derin derin içine çekip konuşmaya devam etti.

“Benlik sevgisinin çok olduğu gönülde millet aşkının ateşi yanmaz. Kişi kendi ihtirası, kendi nefsi için yaşıyor ve başkalarının da buna hizmet etmesini istiyorsa zaten insan olmaz. Ülkücü yeri geldiğinde kendinden de vazgeçer. Bir put gibi kendine tapandan benliğinden vazgeçmeyi isteyemezsin. Zaten sorun şu ki, o da istemez. Nefsine tapan çürümeye mahkûmdur. Biz, çürüyenleri, çürümeyenleri çürütmesinler diye onlarla aynı kaba koymaktan vazgeçeriz, onları atar geçeriz. Bunun nedeni de onlara zulmetmek değil, diğerlerini korumak içindir. “Ben”in çok olduğu yerde “biz” olmaz, olamaz. Çünkü ben diyen kişi için önemli olan “ben”idir. Herkesten en kıymetlisi odur. En iyisi odur. En önemlisi odur. Her şeyi yapan odur. Bu dava “Ben”lerin sırtında değil, biz ülkücülerin sırtında yükseldi. Hedefe uygun adımlarla yürüyenler biz olurlar. Yan yana, omuz omuza, anladın mı?

Son olarak unutma ki Türk milliyetçisi olmak için her şeyden önce insan olmak gerekir. Bir daha insan olmayanlarla beni aynı masaya oturtma ve sen de oturma. Bir de Dündar Ağa gelemedi bugün ama selamını iletti üstümde kalmasın. Artık bir dahaki sefere görüşürsünüz.“

Gerçek Âlem Veyahut Gerçek Sanmak İstediğim Âlem

Uyandım, uyanmamalıydım. Rüyam daha bitmemişti. Onunla konuşacak daha çok şeyim var. Yatakta dönüp durmaya başlıyorum. Gözlerimi o kadar sıkı kapatıyorum ki bu âlemden bağımı koparıp Galip ağabeyin yanına o çay ocağına gitmek için can atıyorum. Ne yaparsam yapayım olmuyor. Uyuyamıyorum. Gönlümden dilime doğru akan bir deyiş var sanki içimde. Kelimelerin ağzımdan çıkmasına izin veriyorum ve ben bu deyişi söyledikçe Galip abi bana bakıp içimi okuyor sanki. Ne akan gözyaşlarıma engel olabiliyorum ne de yüreğimdeki hasrete. Bu kez sana sığınıyorum sen halimi bilmesen de gelemesen de…

“İkilik kinini içimden atıp
Özde ben bir insan olmaya geldim
Taht kuralı ariflerin gönlünde
Sözde ben bir insan olmaya geldim

Serimi meydana koymaya geldim
Meğerse aşk imiş canın mayası
Ona mihrap olmuş kaşın arası
Hakkın işlediği kudret boyası

Yüzde ben bir insan olmaya geldim
Bütün mürşitlerin tarif ettiği
Sadıkların menziline yettiği
Evliyanın enbiyanın gittiği

İzde ben bir insan olmaya geldim
Ben de bir zamanlar baktım bakıldım
Nice yıllar bir kemende takıldım
O aşkı mecazla yandım yakıldım

Közde ben bir insan olmaya geldim
Süregeldim aşk meyini içerek
Her bir akı karasından seçerek
Varlık dağlarını delip geçerek

Düzde ben bir insan olmaya geldim
Gör ki Nimri Dede şimdi neyleyip
Gerçek aşk her yönüyle söyleyip
Her türlü sefaya veda eyleyip
Sazda ben bir insan olmaya geldim.”

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.