Ocak ayı geldiğinde, her ocağa od düşer. Şehitler bu ayın içerisinde daha bir hasretle anılırlar. 16 Ocak Türkmeneli Şehitleri Günü; Necdet Koçak, Abdullah Abdurrahman, Adil Şerif ve Rıza Demirci gibi dört kahraman Türk milliyetçisinin şehâdet günüdür aynı zamanda. Saddam Hüseyin tarafından şehit edilen bu dört önemli isim, Irak Türklerinin yetiştirmiş olduğu en önemli şahsiyetlerdendirler. Değerli okuyucular! Büyük Türk milliyetçisi Necdet Koçak ise öyle bir isimdir ki; Nejdet Sançar’dan dolayı, saygısızlık olmasın diye ismini Nejdet olarak değil de Necdet olarak kullanmıştır. Necdet Koçak, Kerkük’te doğmuş ve şehit lider Ata Hayrullah’tan temel dâvâ derslerini almış bir dâvâ adamıdır. 14 Temmuz 1959 Kerkük Soykırımı’ndan sonra eğitimini tamamlamak için Türkiye’ye gelen Necdet Koçak, akademik eğitiminin yanı sıra Türk milliyetçiliği derslerini de Türkiye’de isimlerini sayamayacağımız birçok önemli dâvâ adamlarından almış bir şahsiyettir. Başbuğ Alparslan Türkeş ile de görüşmüş Türkmeneli’nin ve Irak Türklerinin durumunu bizzat kendisine iletmiştir.

Kıymetli okuyucular, Necdet Koçak’ın bir fikriyâtı vardı. Bizleri okuyanlar arasında memleketi Ankara, Çorum, Trabzon, Manisa, Denizli veya herhangi bir Türkiye’nin elinden olanlar vardır. İşte sizlerle hiçbir farkı olmayan, aynı dili konuşan, aynı kültürü paylaşan kardeşlerinizin olduğunu da çok iyi bilmelisiniz. Necdet Ağabeyin de fikriyâtı bu idi. Irak’ta yaşayan bir Türk ile, Türkiye’de yaşayan bir Türk’ün arasında Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartının dışında hiçbir fark yok. Refet Körüklü, Kerküklü bir kişinin kendisini Türkiye’deki soydaşlarından ayrı görmemesi için şu mısraları içinden dökmüştür.

Oğuz boylum, buğday benizlim,
Bak,
Dicle, Fırat adlı
Kollarım sarmış seni
Kandaşımsın, Kerküklüsün
Sen ki dilimden hiç düşmiyen türküsün

Sivaslı bir yiğido, Erzurumlu bir dadaş veya Aydınlı bir efe, Türkiye’de istediği herhangi bir şehirde yerleşip yaşıyorsa, Telaferli, Kerküklü, Erbilli bir Türk de istediği Türk şehrinde yaşayabilir. Bu sadece Irak Türkleri için değil, Türk dünyâsının bütün bölgelerinden gelen Türkler, Türkiye’de rahatça yaşamalı ve bu yurdu öz yurtları olarak görmelidir. Necdet Koçak da hep bu fikir ile yaşamış ve hayâtını devam ettirmişti. Kerkük’e döndüğü yıllarda ise Türkiye’de kazanmış olduğu deneyimlerini sahada, tam da işin merkezinde yansıtmaya çalışmıştı. Amacı bilinçli gençler yetiştirmek, dâvâya sâdık bireyler kazandırmak olan Necdet ağabey, Kerkük’te her alanda teşkîlâtlar kurmuştu. Gençlik teşkîlâtı, kadın teşkîlâtı, esnaflar, öğrenciler, memurlar, ordu mensupları ve diğer bütün gruplarda teşkîlâtlar kurmuştu. Irak Türklerinin her anlamda gelişmesi için uğraşan Necdet Koçak, ziraat mühendisliğinde doktorasını da yapmış olduğu için Türk köylüsünün tarımda makineyi verimli kullanması için çalışmalar yapmıştır.

Necdet Koçak’ın gençlik teşkîlâtından olan Türkmen Kurtuluş Ordusu, Nisan 1976 yılında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün Kerkük ziyâreti sırasında kendilerini orada tanıttırmıştı. Kerkük’te halk tarafından büyük bir coşkuyla karşılanan Korutürk, şüphesiz ki bu coşkuya çok şaşırmıştı. Aracından indiği sırada Irak Türkleri sloganlar atarak, kendilerine olan baskıyı Korutürk’e iletmek istiyorlardı. Yürüdüğü sırada güller, menekşeler diziliyordu önlerine. Hep bir ağızdan;

Sırmalar sarsam koluna,
İnciler dizsem yoluna,
Fırtınalar dursun yana,
Yol ver Türk’ün bayrağına

denilerek Çırpınırdı Karadeniz okunmaktaydı.

Ardından; “Kerkük Türk’tür Türk Kalacak”, “Bozkurt Türkeş” ve “Başbuğ Atatürk” gibi sloganlar atılmıştı. Irak istihbarat güçlerinin önünde böyle bir eylem yapmak, kendi elinle îdam fermânını yazmak gibi bir cesâret isterdi. Iraklı yetkililerden birisi bir ara Türk Kültür Merkezi Müdürü Hadi Güzel’e, kalabalığın ne dediğini sorar. Hadi Güzel ise, Türkmenlerin tutuklanmaması için, “Yaşasın Türk-Irak dostluğu” dediklerini iletir.

Kerküklülerin bu coşkulu tavrına hayran olan Korutürk’ün yanındaki diplomat ve gazeteciler, gözyaşlarına hâkim olamamışlardı. Uzaklardan birkaç kadın, duruma dayanamayıp sinelerine vurup, yakalarını yırtarak “Bizi kurtarın, bizim Türkiye’den başka kimsemiz yoktur. Tek amacımız, umudumuz siz olacaksınız.” diye bağırmaya başladı. Gazeteci ve diplomatlar, Korutürk’e bakarak ne yapacağını merakla bekliyorlardı. Korutürk, bu insanları yatıştırmaya çalışsa da sonuç nâfileydi.

Korutürk gitmiş; Kerkük’te bu eylemleri yapan kadın, çocuk ve gençlerin tutuklanmaları başlanmıştı. Bu ziyâret Irak Türklerinin moralini her ne kadar yükseltse de ziyâretin arkasından çok büyük olaylar da olmaya başladı. Kerkük’teki Türklerin bu denli coşkulu ve millî bilince sâhip olması, Irak hükûmetinin daha sert bir politika izlemesine yol açmıştı. Kerkük’e Irak’ın güneyinden Araplar yerleştirilmeye başlanmış, Kerküklü Türkler ise başka şehirlere sürgün edilmeye başlanmıştı. Hapishaneler Irak Türkleri ile dolup taşmıştı. Haftanın yedi günü, Türk gençler idam sehpasına götürülüyordu.

1979 yılına gelindiğinde ise Saddam artık fiilî olarak diktatörlüğünü îlan etmiştir. İlk iş olarak da Türklere baskıyı arttıran Saddam, önder olarak bilinen Türk liderleri uyduruk bahaneler ile içeriye atmıştı. Bahane ise sözde Türkler, câmiden çıkan insanların yüzüne kezzap atıyormuş. Oysaki Necdet Koçak’ın en yakın arkadaşlarından olan Rahmetli Ayvaz Gökdemir, bir yazısında kendisi için şu kelimeleri kullanmıştır. “Necdet Koçak en küçük bir mübalağa olmaksızın örnek bir Müslümandı. Örnek olmak gibi iddiaları yoktu; yoktu ne demek böyle şeyler duymaktan yüzü kızarırdı. İnsan olduğu tabiîlikte Müslümandı. İbâdetini aksatmazdı. Gösteriş bilmezdi. Yüzünden nur akardı. Saflığın, mâsumiyetin, iç ve dış temizliğinin, ihlâsın timsâli kim olur deseler, çok güzel insanlar tanıdım ama ondan önce aklıma kimseler gelmiyor.”[1]

Böyle bir tanıma lâyık görülen insan, câmiden çıkanlara kezzap mı atacaktı? Atmaz ama o zaman Türkiye hükümetindeki bâzı yetkililer buna inanmışlardı. İnanmış ve Türkiye’ye câsusluk ve câmiden çıkanlara kezzap dökmek ile suçlanan Necdet Koçak’ı yarı yolda bırakmışlardı. Necdet Koçak, canını bile düşünmeden vereceği Türkiye için îdam edildi. Kendisi ile üç kişi daha vardı. Suphi Saatçi Hocamız, darağacında olan bu dört yiğidi “Darağacında Sallanan Bayraklar” olarak tasvir etmişti… Necdet Koçak Kerkük’te şu an. Başının ucunda kendisi gibi sallanan Türkmeneli bayrağı ile…

İşte Kerkük’te bir şeyler var.

Anlatamadığına insan,
‘Şey’ der kimi kere.
Kerkük’te
Kanımdan, canımdan,
Yedi soyumdan
Bir şey var.

Ölüme gitmişti Koçak, ardında da kendi şiirini bırakarak…

Giderim

Bükseler elim kolum
Çıkmaza varsa yolum
Yıldırmaz beni ölüm
Turanımdır giderim

Kafkas, Kırım, Türkistan
İçimde gül gülistan
Kerkük’ü kimdir satan?
Yılmam, dönmem giderim

Azerbaycan dertlidir
Boynum sana ehtlidir
Mehmet bugün atlıdır
Türk’üm Türk’e giderim.

[1] Gökdemir, Ayvaz. Türk Yurdu.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.