Yazıya, Türkistan’da millî, fikrî ve edebî konularda verdiği mücadeleleri ile kalbimizin en derinlerinden yer almayı başaran, Türkistan’ın millî kahramanlarından biri Mustafa Çokay’ın sözleriyle başlamak istiyorum. “Her Türk’ün iki vatanı vardır: Birincisi kendi doğduğu topraklar, ikincisi Türkiye’dir” (Mustafa Çokay 1890-1941)
Cumhuriyetimizin 100. yılında 29 Ekim’i heyecan sevinç ve sabırsızlıkla beklerken cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşlarına minnettarız. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı, aynı zamanda bütün Türklerin “Atatürk’ünü” uzun uzun anlatmaya gerek yoktur diye düşünüyorum. Hepimiz az çok biliriz ki Atatürk; kendisini zor şartlar altında (cephelerde, askerlikte, çeşitli iklim ve coğrafyalarda, yoklukta vb.) her yönden geliştirmiş, akıl ve zekâsıyla ön saflarda yer almıştır. Buradan da anlaşılıyor ki Atatürk’ü anlamamız için sadece ilme, doğru kaynaklara bakmak kâfi olacaktır. Atatürk’ün bizzat kendisi şu sözleri söylemiş bir önderdir. “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin”.
Eğitime büyük bir önem veren, gençlerin eğitimine de büyük bir vurgu yapan bir insandı. Hatta önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı döneminde, cephedeki askerlerin eğitimiyle ilgili de pek çok düzenleme yapmıştır. Kısa sürede subay yetiştirilmiş ve bu subayların pek çoğu Sakarya Savaşı’nda kahramanca çarpışmıştır. Ayrıca savaş sırasında Maarif Kongresi de toplamıştır. Atatürk, savaşın zorlu şartlarında dahi eğitim ve bilime verdiği değeri hiçbir zaman kaybetmemiştir. Gençlere olan güveni de bu dönemde açıkça görülmüştür. Gençleri, vatanın geleceği olarak görüyor; onlara bilimin ışığında bir gelecek vaat ediyordu. Atatürk; gençlere ülkenin yönetimini emanet etmiş ve onlara çağdaş, aydın bireyler olma görevi vermiştir. Bu yaklaşım, Türkiye’nin modernleşmesi ve çağdaş bir cumhuriyetin temellerinin atılmasında önemli bir rol oynamaktaydı. Atatürk’ün vurguladığı eğitim, gençlik ve vatan sevgisi, Türk milletinin ortak değerlerindendir. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından Atatürk ve silah arkadaşları eğitim sistemini çağdaşlaştırmak için büyük çaba harcamışlardır. Bu çerçevede Arap alfabesinin Latin alfabesiyle değiştirilmesi, yeni eğitim müfredatının oluşturulması ve eğitim kurumlarının modernleştirilmesi gibi önemli adımlar atılmıştır.
Ayrıca Atatürk’ün millet ve vatan duygusunu da vurgulamak gerekir. Kurtuluş Savaşı’ndaki zaferin ardından ülkeyi modernleştirmek için çeşitli reformlar yapmış ve Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük duygusunu canlı tutup göklere kaldırmış, Türk milletine layık olduğu konumu yeniden kazandırmıştır. Bu değerler, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturmaktadır ve günümüzde dahi önemli bir noktaya sahiptir. Atatürk’ün mirası, sadece Türk milleti için değil, dünya çapında da birçok insanın ilham kaynağı ola gelmektedir. Onun liderliği, vatanseverliği, milliyetçiliği, bilime ve eğitime olan inancı, toplumsal ve kültürel reformları tüm dünyada takdirle karşılanmıştır.
Atatürk’ün cumhuriyeti kurarken ve kurduktan sonra yaptığı çalışmalar arasında kadın haklarına verdiği önem de öne çıkmaktadır. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi, eşitlik ilkesinin kabul edilmesi ve kadınların toplumsal hayata daha aktif katılması gibi. Garbî ülkelerde Türk kanunlarına nispeten artan hayranlık ve türlü nümayişler tam da şu sözlerle tertipleniyordu: Bizim Türk kadınları kadar değerimiz yok mu?
Atatürk’ün vatanına, milletine ve bayrağına olan sevgisi; vatanı en gelişmiş ülkeler haline getirecek gençlere olan güvenini de doğuruyordu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini, Türk milleti kabul ediyor; Türk kimliği altında herkesi kişi ayırt etmeksizin birleştiriyor ve bunların hepsine Türk milleti diyordu. Zaten ayrı bir millet olduğumuzu da söylemek mümkün değildir. Buradan da sakın yanlış fikirlere varmayalım. Atatürk, “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” sözünü de yukarıda dile getirdiğimiz millettaşlarımızı da kapsayacak şekilde söylemiştir. Buna hiç şüphe yoktur. Yine bir hususta durmak gerekir. “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözü de kendini Türk olarak gören, hisseden, Türk milletine mensubiyet duyan, Türk milletinin kültürünü yaşayan herkes içindir. Hiçbir kimse bu sözden gocunmamalıdır.
Türk, sadece Türkiye’deki Türklerden ibaret değildir. Türk deyince sadece Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan’daki Oğuz boyları akla gelmemeli. Türk aşağıda belirteceğimiz tüm boyların da adıdır aynı zamanda: Kırgız, Kazak, Özbek, Uygur, Türkmen, Azerbaycan, Kumuk, Tatar, Başkurt, Nogay, Saha Yakut, Karaçay, Karapapak, Karakalpak, Laz, Çerkez, Kabardin Balkar, Kırım Tatar, Kürd, Gagavuz, Çuvaş, Altay Türkleri gibi daha nicesi Türk kimliği taşıyan ve bu çatı altında bir olabilmiş millettaşlarımızdır. Eğer biz istersek yine birleşebiliriz. Eğer biz istersek cihanın her köşesindeki can kardeşlerimizle de birlik kurabiliriz. Özellikle çağımızın yüksek teknolojileri vasıtasıyla…
Aslında biliyor musunuz? Biz bölünmez bir aileyiz. Öyle değil mi? Biz birlik olmayıp birbirimize kin, nefret besler isek Atatürk’ün emanet ettiği ülkenin, onun seslendiği gençleri olmaktan da çıkmış oluruz. Biz çok çabuk unutuyoruz ve karşılıksız seviyoruz. Yani Türk milletine asırlardır yapılan ihanetlerden sonra dahi çok seviyoruz, güveniyoruz, hemen inanıyoruz. Gelin hep beraber bir kerelik Türk milletini sevelim, hep bir ağızdan cihana: “Türk’üm, anlı şanlı Türk milletindenim!” diyelim. Başkaları kendi milletini dile getirmekten utanmak bir yana, gururla söylerken bizim gocunmamız anlamsızdır. Bizim yüzümüz ak, tarihimizde utanacağımız bir şey yok, tam tersine gurur duyulacak köklü tarihimiz vardır. Arkadaşlar! Bizi bölmeye, ayrı düşürmeye, yok etmeye çalışan, gece uyumayan gündüz yorulmayan düşmanlarımız var. Unutma! Bundan dolayı Atatürk’ü anmak ve onun mirasına sahip çıkmak, Türk milleti için önemli bir sorumluluktur. Bu sorumluluk hepimiz için geçerlidir. Dünyanın dört bir tarafında ayrı ayrı bağımsız ülkeler kursak da hep Atatürk’e borçlu kalacağız. Bu borca vefa, birlik beraberlik içinde emanetine sahip çıkmak, onu ilelebet geliştirip muhafaza etmek bizlere düşmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün gelecek nesillere armağan ettiği en değerli hazinelerden biridir. Onun ilham veren sözleri ve öğretileri, gençlerin bu mirası anlamaları ve yaşatmaları için büyük bir öneme sahiptir. İşte Atatürk’ün gençlere hitaben söylediği birkaç söz;
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.”
“Yorulmadan, usanmadan çalışmalısınız. Sizler, milletin efendileri, yarının evladısınız.”
“Türk gençliği, aklınızı ve zekânızı çalıştırarak, ülkemizi zengin, aydınlık ve mutlu bir geleceğe kavuşturmalısınız.”
Bu sözler, Atatürk’ün gençlere duyduğu güveni ve onların ülkenin geleceğini şekillendireceğine olan inancını yansıtmaktadır. Gençler, Atatürk’ün mirasını sürdürmekle sorumlu olan nesillerdir. Onun ideallerini benimseyerek bilime, eğitime ve vatanlarına duydukları sevgiye bağlı kalarak Türkiye’yi ve daha sonra Türk dünyasıyla da güçlenerek aydınlık bir geleceğe taşımalıdırlar. Atatürk’ün gençlere bıraktığı bu mirası yaşatmak, Türk milletinin birlik ve beraberliğini güçlendirmek için büyük bir fırsattır. Türk gençlerinin, bu mirasa sahip çıkarak Türkiye’yi daha ileri taşıyacaklarına inanıyorum. Geleceği aydınlık kılmak, biz gençlerin elindedir. Türk milletinin geleceği, kendini yetiştirmiş parlak gençlerin elindedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılını en içten, samimi dileklerimle kutlar; Türkiye’mizin dünya durana dek payidar kalmasını temenni ederim. Yüz yaşın kutlu olsun aziz Cumhuriyet!

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.