Sorulduğunda kendini Türk milliyetçisi olarak isimlendiren sayın köylü, işçi, memur, esnaf, işveren, serbest meslek mensupları; ev hanımları öğrenciler, ağabeyler, ablalar, kardeşler… Bu yaşınıza kadar milliyetçiliğini yaptığınız Türk milleti için ne yaptınız? Ne yapmak istediniz? Yapmak için çaba gösterdiniz mi? Tercihlerinizi yaparken Türk milletinin menfaatini düşünerek mi yaptınız, yoksa hanımınızın altılı kahve fincan takımına göre mi? Mesela fedakârlık ne demek, fedakâr kime denir, nasıl olunur, farkında mısınız? Evet, aslında Ülkücülükte en büyük kıstas bu olmalı; tercih ve fedakârlık.
Doğduğum evde, giriş kapısının karşısında, koridor kolonun üstünde, kare şeklinde, kumaşa elle işlenmiş büyük harflerle ‘BUGÜN ALLAH İÇİN NE YAPTIN?’ yazısı vardı. Annemin çeyizlerinden bir şey sandığımdan tabloya çok da dikkat etmedim. Belki yaşı yetenlerin evlerinde de vardır, hatırlarsınız. Eve geldiğimiz zaman iç muhasebe yapmamızı sağlayan muazzam bir şey… Şimdi şimdi düşünüyorum, bizim için de böyle bir şey lazım. Herkes evinin bir duvarına hatta arabasına, işyerine, herkesin görebileceği bir yere ‘Bugün Türk milleti için ne yaptın?’ yazıp asmalı ve her gün gördüğünde bu sorunun üstüne düşünmeli, “bugün zararda mıyım kârda mıyım?” diye muhasebesini iyi yapmalı.
Bundan sonrası anlatacaklarım tercihlerini altılı kahve fincanını bağlayanlara, bencil insanlara ya da kâr-zarar hesabında hep zarar yazanlar için uygun değildir, yazıyı geçebilirler. Tercihlerini yaparken en azından milletini düşünen, fedakârlığa kendinden bir anlam yükleyen ve hesap yaparken kâra geçmek için mücadele veren işçi, memur, esnaf, işveren, serbest meslek mensupları ve ev hanımları öğrenciler, abiler, ablalar, kardeşler; biz de ömrünü ‘Bugün Türk milleti için ne yaptın?’ sorusuna adayan, zararın kenarından bile geçmeyen, tercihlerini kanla yazan ve fedakârlığın vücut bulmuş hallerine bakalım.
1971 yılında kurulan Ülkücü Öğretim Üyeleri ve Öğretmenler Birliği’nin (ÜLKÜ-BİR) eski Adana İl Başkanı ve Akdeniz Bölge Müfettişi, Adana Endüstri Meslek Lisesi tarih öğretmeni Ahmet Tevfik Pampal, 23 Ekim 1978 yılında, 36 yaşında evinden çıkıp eşi ile birlikte okula giderken bölücü 3 komünist militan tarafından çapraz ateşe tutularak şehit edildi. Eşinin kolları arasında Hakk’ın rahmetine kavuştu. Arkada yetim 3 çocuk bıraktı. Adana’da her okula bir Ülkücü öğretmen projesini Başbuğ’a anlatan uygulamaya çalışan Türk milliyetçisi bir öğretmendi.
1971 yılında kurulan Ülkücü işçi hareketinin ilk derneği olan Ülkücü İşçiler Derneği (ÜİD) Konya/Seydişehir Şube Başkanı, Seydişehir Türk-Metal Sendikası’nın kurucusu ve MİSK üyesi Ünyeli Hasan Kadıoğlu, 26 Aralık 1975 Cuma sabahı, saat sekiz sularında, çalıştığı fabrikanın önünde şehit edildi. Seydişehir o günlerde komünist işgali altında sözde kurtarılmış bölge idi. Camilerde ezan okunamaz, ramazanlarda oruca kalkılamaz haldeydi. Hasan Başkan bunlara itiraz eden, itiraz ederken de mücadele veren ve şehit düşen Türk milliyetçisi bir işçiydi.
Ülkücü Teknik Elemanlar Derneği (ÜLKÜ-TEK), belki yazımızı okuyanların hemen hemen yarısının üye olacağı bir dernektir. Teknik ve mühendislik fakültelerinden mezun olan, özel sektörde çalışan Türk milliyetçisi teknik personelin; enerji, sanayi, bayındırlık, tarım, iktisat, ekonomi konularından Ülkücü Hareket’in dünya görüşünü siyasi ve sosyal konularında tahlil yapıp projeler üreten yayınlayan bir kuruluştur. İşte tam da proje üretmeye çalışan Ankara Mithatpaşa Caddesi’nde Ziraat Mühendisleri Birliği binasında çalışan ÜLKÜ-Tek üyesi Dursun İnce, Ahmet Çelik, Refik Aslan ve Hikmet Sağlamış ağabeylerimize devrimci komünistler, üzerlerine önce el bombası attılar sonra silahlarla taradılar. Hepsi Türk milliyetçisi birer mühendisti.
Şimdinin sadece para konuştuğu ve “benim adamım şu koltuğa otursun” derdine düşmüş, senede iki bilemedin üç kere isimlerini duyduğumuz memur sendikaları var ya, Ülkücü Memurlar Derneği’nin (ÜLKÜM) Türkiye’nin ekonomik düzeni, sistemin tıkanan bürokratik yapısı, devletin çeşitli personel ve mevzuat kanunlarıyla ilgili alternatif görüşlerini bilselerdi vicdan azabından uyuyamazlardı sanırım. Hoş bunlar uyur, ben kendimle karıştırdım sanırım, uyuyamayan benim. Nasıl uyuyacaksın ki? Gaziantep Çimento Fabrikası muhasebe müdürü, Gaziantep Ülkücü Memurlar Derneği başkanı Sadık Acar’ın aklı fabrikada olmasaydı, akşam uyuyabilseydi, sabah arkasından sinsice gelen militanı hissedip önlemini alır şehit düşmezdi ya da İstanbul Devlet Malzeme Ofisi’nde memur olarak çalışan Ülkücü Memurlar Birliği Derneği üyesi Mehmet Bulduk ağabeyim, kamu dairesinde bazı şeylere görmezden gelip gözlerini kapatıp uyusaydı sesini çıkarmasaydı belki de bombalanmayacaktı. Ahlâk abideleri birer Türk milliyetçisi memurdular.
Türk milletinin altı sosyal diliminin bence en önemlisi köylüler, çiftçiler, tarımda çalışanlar, toprakla uğraşanlar… Üretimin hiç durmadığı bir saha… Sizce Türk milliyetçileri ne yaptı? Bütün köy kasaba ilçelerde tabi ki teşkilatlandılar. Ülkücü Köylüler Derneği (ÜLKÜ-KÖY) başkanları, kurucuları, üyeleri gündüzleri tarlalarında, işyerlerinde rızk peşinde; akşamları sahada kahvelerde meydanlarda Ülkücü tarım politikaları anlatmakta üye toplamakta… Sabah namazından çıkıp bakkal dükkanına oradan tarlasına giderken şehit düşürülen 55 yaşında, 5 çocuk sahibi Ülkücü Köylüler Derneği üyesi Muzaffer Ilgan amcam hiç mi düşünmedi 5 çocuğunu? Sabahtan öğleye tarlaya, öğleden akşama bakkal dükkâna, akşamdan geceye kahve kahve üye toplamaya… Arkada bırakılan bir dul hanım, beş yetim evlattan daha önemli daha değerli şeyler mi olur? O, çekiç orak görmektense kendini ailesini feda eden Türk milliyetçisi bir köylüydü.
Günümüzde açık olsaydı ve yahut 75 -78’li yıllarda yaşamış olsaydım kesinlikle üye olacağım bir kuruluş daha: Ülkücü Maliyeci ve İktisatçılar Derneği (ÜMİD-BİR)… Galiba Harputlu güzel gözlü kardeşim Akın Atalay da benim gibi düşünmüş ki İstanbul’da iktisat bitirip Diyarbakır Çalışma Müdürlüğünde iş müfettişliğinde görev yaparken Türk milliyetçileri iktidara gelirse diye, Türk iktisadî düşünce hayatında millî iktisat anlayışını, millî doktrini etkin kılacak bir ekol yaratmak için canla başla çalışmaktaydı. Memleketinde izindeyken şehit edilmeseydi bugün tam 69 yaşında olacaktı ve inanıyorum Türk milletinin çoğu ekonomik sorunlarını çoktan çözmüş olacaktı. Her şeyin millisinden yana olan Türk milliyetçisi bir iktisatçıydı.
Türk milliyetçisi babalar, beyler, oğullar, meydanlarda sokaklarda okullarda mücadele verirken kızları, eşleri, anaları evde yatar mı sandınız? Bilmez misiniz tanımaz mısınız Muzaffer Türkeş’i, Asuman Taşer’i, Emine Işınsu’yu, Gülseren Kuşadalı’yı, Aysel İzgi’yi… Peki ya Bozkurt Anamız, şehidimiz Mürüvvet Kekilli’nin hiç mi bir şiirini okumadınız? Cennet anaların ayaklarının altıdır elbet ama cennetin ta kendisi olan kadınlarımızı ne yapacağız? Şehit Fahriye Altınok ve şehit kızı Nilgün Altınok, Nihal Çizmecioğlu, Ayfer İnceler, Ayşe Çetinkaya, Figen Çöktü, Bercis Seden… Onlar vatanın ve milletin dinin ve devletin geleceği için, canlarından, evlatlarından vazgeçenlerdi. Daha 12 ve 13 yaşlarında iken 1 Ağustos 1980’de Ülkücü anne ve babalarının önünde katledilen Ordulu iki kız kardeş, Reyhan Kuzu ve Beyhan Kuzu; Konya’da Ülkü-Bir üyesi ailenin evladı 2 yaşında şehit olan Bilge Özsoy, Fatma Yıldırım, Hanife Fendoğlu, Humriye Tekin, Hacer Aktaş, Şerife Çil ve nice şehitlerimize rahmet olsun. Hepsi birer Türk milliyetçisi Türk kadınıydı.
İpekçi, Mumcu, Göktepe, Emeç, Üçok gazeteciydi de Erdoğan Hançerlioğlu, İlhan Egemen Darendelioğlu, Kemal Fedai Coşkuner, İsmail Hakkı Gerçeksöz neciydi? Gayri millî ideolojileri benimsememiş bu dört gazeteci, 1980 öncesinde sık sık hedef gösterildi… Bu değerli fikir ve dava adamları sürekli ötelendi, dışlandı, görmezden gelindi. Bütün sol örgütlerden tehdit yediler, hakaret küfür yediler; yetmedi sırtından kurşun yediler, yazıhanelerine bomba yediler, şehadete yürüdüler ama asla doğruları söylemekten geri durmadılar, asla geri adım atmadılar. Cesur kahraman Türk milliyetçisi birer gazeteciydiler.
Ülkücü Gazeteciler Derneği (ÜLKÜ-CEM), Ülkücü Hanımlar Derneği (ÜLKÜ-HAN), Ülkücü Esnaflar Derneği (ÜLKÜ-ES), Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu (MİSK), Üniversiteli Asistanlar Yardımlaşma Derneği (ÜNAY), Ülkücü Tıbbiyeliler Derneği (TIP-BİR), Töre Musiki Folklor Eğitim Derneği (TÖMFED), Folklor Musiki Töre Eğitim Derneği (FÖMTED), Ülkücü Polisler Birliği (POL-BİR), Sanat ve Teknisyen Okulları Mezunlar Derneği (SAN-TEK), Ülkücü Siyasalcılar Birliği (ÜS-BİR), Ülkücü Hukukçular Birliği, Ülkücü Sinema ve Sanat Kültür Derneği (ÜLKÜ-SAN), Ülkücü Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği, İktisatçılar Dayanışma ve Araştırma Birliği (İDA-BİR), Televizyon ve Radyo Teşkilatı Personeli Birliği (TRT-BİR), Sanat ve Teknisyen Okulları Mezunları Derneği, Sınırlı Sorumlu İşçi, Memur, Esnaf, Serbest Meslek, Köylü, İşveren Tüketim ve Yardımlaşma Kooperatifi (İMESKİ)…
Ülkücüler 1973 yılından bu yana planlı bir örgütlenmeye gitmişler, parti teşkilatı dışında oluşturdukları ana ve yöresel çeşitli dernekler aracılığıyla organizasyon çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Türk milletinin bütün kanayan yaralarına merhem olabilmek için çalışmışlardır. Altı sosyal birimin her bir kolu, Milliyetçi Hareketin temelini oluşturmuşlar, bütün alanlarda faaliyet göstermişlerdir. Bu kuruluşlar, hızlı teşkilatlanmalarının yanı sıra, tüm Ülkücü kesimi eğitim ve propaganda çalışmalarını ve gerektiğinde bir güç olarak ortaya çıkılması çabalarını üstlenmiş ve yürütmüşlerdir. Bu örgütlerden bir kısmı ise kapatılmaları olasılığına karşı, yakın tarihlerde kendilerince feshedilmişlerdir ancak bu örgütlerin görevini yürütecek ya yeni örgütler kurulmuş veya hukuki kuruluşları tamamlanmış olan alternatif örgütler devreye sokulmuşlardır. 12 Eylül 1980 öncesinin sosyoekonomik şartlarında böylesine güçlü bir sivil toplum örgütlenmesini başarabilen Ülkücü Hareket’in, bugün aradan geçen yaklaşık 40 yıla ve gelişen sosyoekonomik şartlara ve iletişim ortamının örgütlenmeyi kolaylaştırıcı katkısına rağmen o günkü düzeyde bir sivil toplum yapılanmasına ulaşamaması düşündürücüdür.
İşte tam da burada tercih ve fedakârlık ortaya çıkıyor. Rabbim Türk milletinin menfaatlerini tercih ederken dünyalıklarını feda edenlerinin sayılarını artırsın. Bu uğurda bedel ödeyenleri bizlere örnek kılsın. Bir gün değil; her günümüz, her saatimiz, her dakikamız Türk milleti için yapacaklarımızla dolsun.
Komünizmi sokmadınız öz yurtlarıma
Canım kurban olsun siz mertlerime
Kolum yastık olsun Bozkurtlarıma
Yolunuzda ölmek gurur veriyor. (Mürüvvet Kekilli)

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.