Bu başlığı okur okumaz eminim ki birçok okuyucun zihninde aynı kelimeler canlanacaktır. Zaten süreç benim açımdan da benzer şekilde geliştiği için böyle bir deneme yazma girişiminde bulundum. Bu yazı, benzer söylemlerden, durum ve gelişmelerden sizlerin de yakındığını düşünerek sizlerle biraz sohbet etme arzusunun ürünüdür.

Neden Böyle Bir Yazı Yazdım?

Bilindiği üzere 2023 yılı, ülkemizde bir hayli hareketli geçmekte. Siyasetin merkezde olduğu bu dönemde tarih, sosyoloji, hukuk, coğrafya, uluslararası ilişkiler vb. gibi siyaseti de ilgilendiren konularda çok şey yazıldı, çizildi, konuşuldu. Bunlardan bazıları Türk milleti ve egemenliği için olumlu ya da nötr unsurlar iken bazıları ise Türk varlığına ve egemenliğine saldırma amacı güden olumsuz ifadelerden oluşmaktadır. Bu başlıkta bir yazı yazmamın temel motivasyonu da lafz ettiğim konuda duyduğum rahatsızlıkla doğrudan ilgilidir. Hatta bu yazıyı yazmama başlangıç sayılabilecek süreç, seçim sathında mozaik tartışmaları sürerken video temelli sosyal medya platformunda izlediğim bir belgeselle başladı. Orada ifade edilene göre Türkiye’de yaşayan otuz altı etnik unsurdan biri olan …’ların şu anda Türkiye’deki nüfusu beş milyonmuş, …’ların nüfusu üç milyonmuş, …’ların nüfusu iki milyonmuş derken Türkiye’nin seksen üç milyonluk nüfusunun Türklerin nüfusu hesaba katılmadan açıklanması gibi absürt bir söylem gelişti. Aslında Türkiye her biri belirli ve görece önemli nüfus ve nüfuzlu etnisitelerin-halkların yaşadığı bir mozaiğe benziyor lafını duyunca kendimi tutamayarak itiraz ettim: Ne mozaiği ulan!

Nedir Bu Mozaik Dedikleri?

Mozaik: genellikle birçoğumuzun sanat türü, birçoğumuzun da pasta türü olarak ismini muhtelif yerlerde duyduğu bir kelimedir aslında. Elbette ki kavrama dair aşinalığımızı bu iki basit temele sıkıştırmıyorum. Lakin genel olarak bunun böyle olmadığını da iddia edebilir misiniz, sanmıyorum. Aklınızda canlananlar da mozaik kavramını-kelimesini büyük oranda zaten anlatmaktadır. Türk Dil Kurumuna göre mozaik “Türlü renklerde, küçük küp biçiminde mermer, taş veya pişmiş toprak parçalarının yan yana getirilmesiyle yapılan resim ve benzeme işi; tatlı bisküvi parçalarıyla yapılan kakaolu pasta; değişik dil ve kültürlere sahip insan topluluğu” anlamlarına gelmektedir. Sözcüğün tarifine bakıldığında bazı noktalar dikkat çekmektedir. Birincisi, benzer kütle ve hacimdeki farklı parçaların süreç içerisinde merkezi-kilit bir rol almasıdır. İkincisi, meydana gelen hadisenin kimyasal yani organik birleşme olmamasıdır. Yani hiç kimse değişmeden aynı şekilde var olarak bütünün içerisinde bir parçadır. Üçüncüsü daha da ilginçtir ki mozaik sanatında fiziksel bir birleşme de yoktur. Malzemelerin birbirlerine yakın konulması neticesinde parçalar bir bütün olarak algılanmaktadır. Yani süreci yöneten temel kavram algıdır, ortada sadece algısal birliktelik vardır, gerçekte öyle bir varlıktan söz etmek pek mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında mozaiklik meselesine itirazımın, yazının başına göre daha mantıklı ve anlamlı hale geldiğine umarım sizler de hak vereceksiniz.

Türkiyelilik ve Mozaik Üzerine

Türkiye, Türklerin yurdu anlamına gelen Batı kökenli bir kelimedir. Türkistan kelimesi gibi Türkiye de Türklerin yurdu anlamında yüzyıllardan beri kullanılmaktadır. Kelimenin böyle bir anlamı varken onu eğip bükme meselesi hep saçma gelmiştir. Ama biraz düşündüğümde saçma olan bu tabirin arkasında bir sinsilik yattığına kanaat getirdim. Nedir bu sinsilik? Gelin birlikte bakalım.

Türk milleti yerine Türkiyeli diyen insanlara baktığımızda farklı tabirlerin de kısık sesle söylendiği müşahede edilebilmektedir. Bunların hepsini ele almak zor olduğu için yaşadığımız coğrafya ile özdeşleşen, olumlu anlamlar yüklediğimiz, türküler yaktığımız “Anadolu” vurgulu ifadeler olan Anadolu vatandaşı, Anadolu insanı, Anadolu milleti gibi isim tamlamalar ele alınmaktadır. Bunları dile getiren insanların Anadolu’yu sevdiklerine, Anadolu’ya gönülden bağlı olduklarına dair herhangi bir tavır takınmazken aynı zamanda aslında bu vurgunun sebebini anlamamız gerekmektedir. Biraz düşünüp araştırdığımızda amaçlarının Türksüzlüğü Anadolu sosuna batırıp bizlere sunmak olduğuna kanaat getirmek mümkün olacaktır. Onlar Türksüzlüğü propaganda etmek amacıyla Anadolu’nun kadim medeniyetleri üzerine oturduğumuz için kimliğimizi oluşturan asıl unsurun Anadolu milleti olması gerektiğini ifade ettiler. Lakin bu fikir hem Anadolulu hem de Türk olmak arasında bir tezat görmeyen insanımız nazarında tutmadı. İnsanımız Türklüğü yok saymak adına Anadolu vurgulu saçma sıfat ve isim tamlamalarının peşinden gitmeyerek milletine olan bağlılığını bir kez daha gösterdi. Türk kelimesi olmaksızın herhangi bir adım atmanın mümkün olmadığını gören çevreler farklı bir sinsi planla karşımıza geldiler: Türkiyelilik.

Bu güzel bir fikirdi. Türk milletinin “Türk” kavramına karşı hassasiyetini hesaba katarak, damarlarına basmadan, cumhuriyetimizin ve vatanımızın adı olan Türkiye üzerinden yapılan bir propagandanın tutma şansı daha yüksekti. Siyasi, hukuki ve sosyolojik değişimin kilit kavramı böylece bulunmuş oldu. Türkiyelilik, içte ve dışta gür seslerle propaganda edilmeli, Türk halkına bu kavram sevdirilip empoze edilmeliydi. Tabi burada oyun kurucular şöyle bir sorunla karşı karşıya kaldılar: Nasıl bir Türkiyelilik?

Yerli ve yabancı hainlerin Türk egemenliğine yönelik saldırılarını ve düşmanlıklarını bildiğimiz için bu soruya kolayca yanıt verebiliyoruz. Türk egemenliğinin olmadığı, Türklerin herhangi bir toplulukla aynılaştığı bir Türkiyelilik elbette ki Türk düşmanlarının istediği yegâne şey olacaktır. O zaman Türkiyeliliğin sınırlarını nasıl çizeceğiz?

Türk milletine kendi istedikleri gibi bir kıyafet biçmek için bizi kendi istedikleri şekle sokmaları gerekmektedir. Bunu yapmak için de bazı kavramlar bir enstrüman olarak kullanılmaktadır. Türkiyelilik ve mozaiklik bu oyunu kurgulayan insanların hedefledikleri Türkiye hayali sebebiyle birlikte bu yüzden birlikte kullanılmaktadır. İki kelimenin birbirlerini anlamca mümkün kılmaları bu sinsilik içerisinde adeta bulunmaz bir kaftan olmuştu. Artık bu iki kelime o kadar sık kullanılmaya başlamıştı ki bir yerlerde Türkiyeli diye bir şey duyduğunuzda mozaik kelimesini duymanız için saniyeler yeterli hale gelmişti. Mozaik de önceki paragraflarda açıkladığımız üzere birbirine denk malzemelerle icra edilen, fiziksel ya da kimyasal birlikteliğe sahip bir varlık olmayan, yani gerçekte var olmayıp algıda karşılığı olmayı anlattığı için gediğine oturtulmuştu. Türk hasımlarının iddiası da zaten bu değil miydi? Türk milleti diye bir millet yok, Türkiyeliler egemenlik anlamında birbirine denk toplulukların eşit derecede söz hakkına sahip olmasıyla kendiliğinden oluşagelmiş, aralarında kültür-dil alışverişi olmayan, birbiriyle hiçbir bağlantısı olmadan bir arada yaşayagelmiş, gerçekte var olmayan ama bir coğrafyada yaşadıkları için millet diye algılanmış ama aslında olmayan bir millet iddiasında değiller mi?

Mozaiklik Saldırısı

Türk milleti olarak çağlar boyunca türlü düşmanlarla, türlü iftiralarla, türlü meselelerle cansiperane şekilde mücadele ettik, etmeye de devam ediyoruz. Bugün kalemimizle ve fikrimizle çarpışmamız gereken düşmanlardan bir tanesi Türkiyelilik ve mozaik cephesidir.

Tarihe bakıldığında Türk milleti bu topraklara egemen bir güç olarak devletiyle, askeriyle, kültürüyle, medeniyetiyle bin yıl önce geldi. Selçuklular olarak bu toprakları yurt tutmaya başladığımızda kültür ve medeniyetimiz bugünkü muadillerine göre on kat daha gelişmişti. Dil ve edebiyatımız belli bir zenginliğe ulaşmış, ordumuzun kuvveti zaten bizim bu toprakları fethetmeyi başarmamızı sağlamıştı. Ez cümle bin yıl önce bu topraklara geldiğimizde zaten Türk’tük. Türk milleti vardı. Onun unsurları olan Türk dili, Türk kültürü, Türk vatanı, Türk Müslümanlığı, Türk devleti vardı. Fetihle girdiğimiz toprakları, Anadolu’yu Türk egemenliğiyle yurt tuttuk. O yüzdendir ki fetihten önceki haklarımız, kazanımlarımız, kimliğimiz, özelliklerimiz ve egemenliğimiz fetihten sonra da var olmaya devam etti. Biz Anadolu’ya Türk olarak geldiğimiz ve Anadolu’ya egemen olduğumuz için Anadolu “Türkiye” oldu. Türk milleti Anadolu’da var olmadı. Anadolu da Türk milleti de vardı, daha sonraları Türk egemenliğini Anadolu’nun dört bir yanına nakşettirerek Anadolu’yu Türkiye kıldık. Mozaikten bahsedildiği gibi küçük parça olarak değil, devlet olarak Anadolu’ya geldik ve burayı yurt tuttuk. Bu bakımdan Türkiyelilik ve mozaiklik söylemlerinin Türk milletine düşmanlık dışında hiçbir geçerliliği olmadığını gerekçeleriyle beyan ediyorum.

Bu satırları yazarken aklıma Anıtkabir’in duvarlarına nakşedilmiş büyük Atatürk’ün Türk ordusuna son mesajı geldi. 29 Ekim 1938 günü Başbakan Celal Bayar tarafından okunan mesajla Atatürk ordumuza şöyle seslenmektedir: “Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan her zaman zaferle birlikte uygarlık nurlarını taşıyan kahraman Türk Ordusu!”. İşte Türkler böyle bir ordu ve milletle Anadolu’ya gelerek burayı yurt tuttuk. Birilerinin ifade ettiği gibi eriyip kaynamadık, arttık eksilmedik, taştık dökülmedik. Biz buraya Türk milleti olarak, var olarak geldik, burada var olmadık. Evet burada kültür ve medeniyetimizi geliştirdik, Türk cihan hakimiyeti mefkuremizi burada taçlandırdık. Ancak burada doğarken de burada ölürken de burayı yurt tutarken de burayı savunurken de yapıp ettiğimiz ne varsa Türk için, Türk’e göre, Türk olarak yapıp ettik. Sözlerimi büyük Atatürk’ün Gençliğe Hitabesiyle bitirmek istiyorum.

“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir.”

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.