“Onlar da İnsandı” bir roman. Bu eseri, 1970 yılının ilk aylarında okumuş olmalıydım. Üzerimde çok derin tesir bırakmış olmalıydı ki duygu ve düşüncelerimi ifade eden bir yazı kaleme almışım. O yazıyı, -o sıralar asker olduğum için- “Oğuz Soylu” adıyla Bizim Anadolu gazetesine göndermişim ve 5 Ağustos 1970 tarihinde köşe yazısı olarak yer almış.

“Onlar da İnsandı”yı  okurken; Kırım adlı bir Türk yurdu olduğunu öğreniyorum. Kızıltaş köyüne gelen Kala Mala ve İvan adlarındaki iki Rus’un, yaşattığı huzursuzluğu, yıllar sonra ben de kardeşlerimle birlikte yaşıyor, eziyetlerin acısıyla kıvranıyorum. Rus askerleri Türk köylerini işgal ederken ve evlerini sahiplenirken gözlerim nemleniyor. Kardeşlerimin tren katarlarında sürgüne gönderilmeleri, yollarda can vermeleri beni kahrediyor. Yazımın sonunda, eserin yazarı gibi ben de haykırıyorum;

-Onlar da insandı!!!

“Onlar da İnsandı”, Varlık yayınları tarafından ilk defa 1958 yılında basılmış. Ben, on bir yıl sonra1969 yılında yapılan 2. baskısına ulaşabilmişim. Elimde ise 1974 yılında yine aynı yayınevi tarafından kitaplaştırılan 3. baskısı var. Demek ki önce aldığım kitabı, okuması için bir arkadaşıma vermişim…

 

 

“Onlar da İnsandı”nın 3. Baskısı (1974)

 

“Onlar da İnsandı”yı okuyunca Cengiz Dağcı adlı yazarımızı tanıdım ve eserlerinin müptelası oldum; Kırım Türk’ü kardeşlerimi anlatan birbirinden güzel eserlerinin hepsini aldım, okudum. Varlık Yayınevi, ilk yıllarda Cengiz Dağcı’ya ve eserlerine sahip çıkmasına rağmen, sonraki yıllarda; “Rus’un imajının zedelenmesinin kızıl rejimin önüne ket vuracağını düşündüklerinden olsa gerek” sırt döndü. Bu kez, Türk Milliyetçileri sahip çıktılar. Cengiz Dağcı Türkiye’de ve Türk dünyasında eserleriyle birlikte tanınıyor, seviliyor.

Cengiz Dağcı, yıllarca Londra’da, Kırım hasretiyle yaşadı. Türkiye’ye gelip yerleşmek istediyse de kabul edilmedi. Kırım’ı, Kırım’daki Türklerin yaşadıklarını öncelikle Türkiye’deki kardeşlerinin bilmesi gerektiğini düşünerek, eserlerini hep Türkiye Türkçesi ile yazdı. Türk edebiyatında, Türk dünyasının iki Cengiz’inden biri olarak, Cengiz AYTMATOV ile birlikte yerini aldı. Londra’da vefat ettiğinde, Kırım, Ukrayna’ya bağlı özerk bir Cumhuriyet idi. Türkiye Cumhuriyeti’nin girişimiyle cenazesi, Kırım’a getirildi. O şimdi, gençliğinde ayrılmak zorunda kaldığı ve ömür boyu hasretiyle yaşadığı ata topraklarında son uykusunda… Mekânı Cennet olsun.

Kırım’ı, Kırım Türklerini anlatan eserleriyle edebiyat dünyasında kalemiyle mücadele eden Cengiz DAĞCI’nın yanı sıra, siyaset sahnesinde halkı için mücadele eden Kırım’ın bir yiğidi daha vardı: Mustafa CEMİLOĞLU… Ata toprağından ayrı, sürgünün hikâyeleri dinleyerek büyüdü. Slav ırkçısı bir rejim olan komünizmin patronlarıyla dişe diş mücadele verdi. Cüssesi küçük, yüreği büyük insan CEMİLOĞLU’nu ne hapishaneler yıldırdı ne de taş ocaklarında çalıştırılması… Kırım’a Türklerin dönmesinin sağlanmasında, Kırım’ın Ukrayna’ya bağlı özerk bir Cumhuriyet olmasında büyük emeği geçmiştir. Kırım Meclisi’nde Türklerin lideri olarak yıllarca görev yapmıştır.

 

 

Cengiz DAĞCI

 

 

Mustafa CEMİLOĞLU

 

***

Bunları niye yazdım? Cengiz DAĞCI’yı ve “Onlar da İnsandı” adlı eserini niçin tanıttım? Mustafa Cemiloğlu’ndan niçin bahsettim?

Sürgün’e gönderilen Kırım Türkleri tekrar topraklarına kavuşuyor, kendi evlerine ve arazilerine sokulmasalar da gösterilen arsalarda yeniden ev yapmalarına izin veriliyordu. Bir gün, Rus’un işgalci damarı yeniden kabardı. Rusya, Ukrayna’ya savaş açtı ve Ukrayna’nın bir kısım toprağıyla birlikte Kırım’ı yeniden işgal etti. Kırım’a girmesi yasaklanan Cemiloğlu, yine yurduna hasret yaşamak durumunda kaldı.

İşte o günlerde, 1994 yılının Kasım ayı sonlarında Rusya, başşehri Moskova’da, kendisine bağlı özerk Kuzey Kafkasya’daki Karaçay-Çerkes ve Kabardin-Malkar cumhuriyetlerinde yaşayan Karaçay-Malkar Türkleri ile ilgili bir sempozyum tertipledi. “Topraklarımda yaşayan milletlere, dillerine, kültürlerine, tarihine sahip çıkıyorum!” diyerek Kırım’ı işgal etmesinin ardından dünya devletlerine şirinlik yapmaya çalışıyordu.

Rusya içinden ve dışından 300’e yakın bilim adamının davet edildiği bu toplantıya, Karaçay Türkleri ile ilgili dört eser vermiş bir yazar olarak, bir bildiriyle ben de katıldım. Sempozyumun açılış konuşmalarının yapıldığı ilk gün, bir Kırım Türk’ü de kürsüye davet edildi. Birkaç cümlelik kısa bir konuşma yaptı. Özetle şöyle dedi:

-Bir imza ile bizden koparılmış Kırım’ı ve Kırımlı kardeşlerimizi yeniden aramızda görmek (Rusya’ya bağlanması) bizleri sevindirdi.

O kişi, beş-on kişilik küçük bir gruptan alkış aldı. Tüylerim diken diken olmuştu. İşgaller, sürgünler, kırımlar yaşayan bir milletin evladı, bir Kırım Türk’ü böyle nasıl konuşabilirdi? Kırım’da yaşayan Türklerin bir kısmının da Rusya yanlısı olduğunu, Cemiloğlu’nun karşısında durduğunu da duymuş ve üzülmüştüm.

O günden bu yana şöyle düşünüyorum:

Rusya; Kırım için düşündüğü ve gerçekleştirdiği işgali; yarınlarda Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan Türk Cumhuriyetleri için de düşünüyor ve planlıyor olabilir? Rusya; bu düşüncesini uygulamaya koyarak işgalleri yaparken, adlarını saydığım bu cumhuriyetlerde de Rus idaresini tercih eden Türkler de –ne yazık ki-bulunabilir…

Ermenistan’ı, bağımsızlığının ilk yılını yaşayan Azerbaycan üzerine saldırtan ve bir alay kuvvetindeki ordusu ile Ermenistan’ın işini kolaylaştıran, Azerbaycan topraklarının yüzde yirmi beşini işgal ettiren Rusya; -Azerbaycan için planladığı- uzun vadeli bir planın ilk adımını atmış olmuyor muydu?

Rusya destekli Ermenistan, Azerbaycan topraklarını işgal ederken ve sonrasında yıllar geçmesine rağmen dünya ülkeleri ne yaptı? Rusya, Ukrayna’yı ve Kırım’ı işgal ettiğinde gösterilen cılız tepkilerden ne sonuç alındı?

Öyleyse, öncelikle Türkiye Cumhuriyeti’nin ve diğer Türk devletlerinde yaşayan kardeşlerimizin bu konuda –muhtemel işgallere karşı- hazırlıklı olmaları gerekmiyor mu? “Türk Devletler Topluluğu”, “Türk Devletleri Ortak Pazarı” gibi kuruluşları hayata geçirmenin zamanı geldi de geçiyor.

Bu yazımı okuyan bazıları dudak bükerek; “olmayacak iş, gerçekleşmesi mümkün değil, Irkçılık-Turancılık yapılıyor” diyebilir. Peki… Avrupa Birliği, İngiliz Devletler Topluluğu, Arap Ülkeleri Birliği… kurulu iken Türklerin el ele vermesi niçin engellenmeye çalışılır?

Sözün özü: Turan, Türk milletinin Kızıl Elma’sı olmalıdır…

Bir yanıt yazın