Men dutar birla tugişgan köhna bir devanamen ul tuguşganim birla bir otda yanamen

Abdülhamid Süleymanoğlu Çolpan (Yunusov) Fergana Vadisi’nin Andican şehrinde Süleyman Molla Muhammed Yunusoğlu ailesinde 1897 yılında doğmuştur. Ona, iyi niyetli bir insan olsun diye Abdülhamid ismini verirler. Ondan önce iki evladını toprağa verdiği için çok kıymetliydi annesinin gözünde. Yani ailesinin mirasçısı olan tek evlattı. Babaannesi Tacıbibi, ona çocukluğunda Türk ninnileri, destanları ve hikâyeleri anlatırdı. Bu durum, Çolpan’ın ileride edebiyata olan aşinalığının en büyük nedenleri arasında olacaktı. Çolpan, genç yaşta Doğu ve Batı’nın kaynaklarını iyi öğrendi. Özbek Türk’ü şair olan Çolpan, tüm bunların yanında Türkiye Türkçesini de iyi bilmekte ve Türk Edebiyatı’nı da takip etmekteydi. 1860’ta başlayan Cedit Hareketi’nin takipçileri olan Fıtrat (1886-1937), Hakimzade Niyazi (1889-1929), Abdullah Kadrî (1894-1940) gibi yazar ve şairlerin Çolpan üzerinde tesirleri büyük olmuştur.

1922’de Taşkent’te neşredilen Özbek Genç Şairler Antolojisi’nde yer alan Güzel adlı şiir, Çolpan’ın en güzel eserlerinden biri olmuştur. O yıllara bakıldığında Çolpan’ın yirmi iki yaşında olduğu düşünülürse sanat gücünün etkisi ve bu alanda erken olgunlaşma dönemine girdiği daha iyi anlaşılmaktadır. Çolpan’ın asıl edebî faaliyeti 1920’lerde başlar. 1926 yılına kadar yeni Özbek Türk Edebiyatı’nın mükemmel şiirlerinden olan Uyganış, (uyanış) Tañ Sırları, Bulaklar adlı kitapları ile neşrettiği 119 şiirinde millî ve güçlü örnekleri gözler önüne sermişti. Çolpan’ın 22-28 yaşlar arasında yazmış olduğu şiirler, onun asıl karakterini ve şairlik gücünü ortaya çıkaran mahsulleridir. Estetik, hassas, değerlere sahip bir tarzla şiirler yazmıştır. Çolpan’ın seçkin özelliklerinden biri de çok yönlü ve yetenekli bir yazar oluşudur. Başta şiir olmak üzere hikâye, tiyatro, tercüme, roman sahalarında eserler vermiş ayrıca makale ve tenkit yazıları da yazmıştır. Yazı hayatında Kalender, Mirza Kalender, Andicanlik gibi mahlaslar da kullanmış ancak hepsinden çok Çolpan mahlasıyla tanınmıştır. (Özbay, 1994, s. 13-15)

Abdülhamid Süleymanoğlu Çolpan’ı daha yakından tanımak için Ceditçilerden ve Ceditçilerin öncüsü İsmail Gaspıralı’dan bahsetmek gerekir.

Ceditçiler

Gaspıralı İsmail Bey (1851-1914)

Gaspıralı İsmail Bey, 21 Mart 1851’de Kırım’ın Bahçesaray şehri yakınlarındaki Avcıköy’de dünyaya gelmiştir. Meşhur Türk âlimi İsmail Gaspıralı’nın Kırım’da başlattığı ‘Usul-ü Cedit’ meşalesi, Rus baskısı altındaki Türkleri daha sonra da bütün Türk Dünyası’nı aydınlatmıştır. Bunun yanında Avrupa ve Rus emperyalizmine direnecek tohumların atılmasına vesile olmuştur.  Eğitimde Arapça yerine Türkçenin kullanılmasını, dinî bilgilerle birlikte matematik, tarih, coğrafya gibi dünyevi derslerin de müfredata konulmasını amaçlayan bu eğitim anlayışının sadece bu dersler ile sınırlı kalması elbette mümkün değildir. Nitekim bir süre sonra Cedidizm, Çarlık Rusya’sı içerisinde yaşayan Müslüman Türk gruplarda toplumsal reform ve değişim taleplerini yansıtan bir deyim olarak kullanılmaya başlanmıştı. Böylece Gaspıralı’nın “Dilde, fikirde, işte birlik” sloganı ile Cedidizm, Panslavizm karşıtı ve Türk Dünyası’nı asgari müştereklerde birleştirmeyi amaçlayan siyasî bir akım hâline dönüştü.

Cedidizm hareketinin en aktif olduğu bölgelerden birisi de Buhara Emirliği’ydi. Abdurrauf Fıtrat önderliğindeki Ceditçiler, Buhara Emiri’nin tüm engellemelerine ve baskısına rağmen eğitim alanında olduğu kadar siyasî alanda da değişme ve gelişme sağlama çabası içerisindeydiler. Çolpan da kendisini iyi derecede yetiştirmiştir. Bunun yanında Türkistan’daki Cedit grupları, ülkede sadece modern eğitim ortamını sağlamakla kalmamışlar, oluşturdukları organizasyonlar aracılığıyla başta Türkiye olmak üzere çeşitli ülkelere öğrenci göndermeye çalışmışlardır.

“Yarım asırdan beri düşman istilasında olan Türkistan’ı kurtarıp istiklale kavuşturmak isteğinin, hepimizin gönlünde yaşayan isteklerin en derinden geleni olduğuna şüphe yoktur. İşte bu emele kavuşmanın zamanı gelmiştir. Elinde silahı olan ve silah kullanmaya muktedir olan her bir Türkistanlıyı, bu şerefli vazifeye davet ediyorum. Yaşasın hürriyet ve istiklal.[1]

Edebiyat Halkın Yüreği, Halkın Maneviyatıdır

“Ya ölüm ya da hayatta kalmak…”

1927 Cumhuriyeti’nde sadrazamlarının da bulunduğu kurultayda yazar, tercüman, şair ve gazeteci Abdülhamid Süleymanoğlu Çolpan’ın şahsına ve eserlerine sert tenkitler yapıldı. Ona milliyetçi, ırkçı damgasını koydular. Peki suçu neydi? O kurultayda Çolpan dinlenmedi ama bugün biz Çolpan’a kulak vereceğiz ve onu dinleyeceğiz. Onu dinlemek için onu tanımaya devam edelim.

Zulüm ve adaletsizliklere karşı başkaldıran Bükçe Nişan ve onun dava arkadaşları, Rus ordusu tarafından halkın gözü önünde asıldılar. Bükçe Nişan’ın zulme karşı mücadelesi, yurdunu özgürlüğe kavuşturma arzusuydu. Fakat bu istek onları maalesef ölüme sürükledi. Dünya gözüyle yurtlarını özgür görebilmek, onlara nasip olmadı. İşte tam da o zulümlerin eşliğinde bir yıldız gibi Abdülhamid Süleymanoğlu Çolpan dünyaya gelmişti.

Ne üçün açıldı közüm, kayga ketdi uykularım, bu uyganışta tolup taştı, arttı kaygularım.”

Çolpan’ın doğup büyüdüğü yer olan Andican, Rus İmparatorluğu’nun ayakları altında bağımlı olmuş ve çirkin işkencelere maruz bırakılmıştır. Çolpan’ın başından geçenler anlatılamaz. Zulümler, açlık, fakirlik, içinde büyümüştür. Acı geçim dertleri, Çolpan’ın gözlerini açmış ve onu özgürlük yolunda güreşmeye şevk etmiştir.

Bu büyük edip, edebiyat meydanına adım atarken yeni Özbek Türk edebiyatının içtimaî ve gayevi yolunu İsmail Bey Gaspıralı, Behbudiy, Fıtrat, Avlaniy gibi Ceditçilik Hareketi’nin önde gelen insanları sayesinde çabuk anlayıp kavramış oldu. Bu sayede de şeri ve neşri eserler yaratarak bir Tan Yıldızı gibi karanlık geceyi aydınlatmaya ve Türk halkını uyandırmaya çalıştı.

  1. Nikolay’ın 25 Temmuz 1916’daki fermanı, aç ve çıplak olan halkın belini yine büktü. Fermana göre Rus olmayan erler, zorla çalışma kamplarına götürülecek yani resmen kulluk esaretine mahkûm edileceklerdi. Bu fermandan sonra geride kalan halk da çaresiz bırakılarak horlandı. Halk, tüm bu olanlara isyan ettiğinde ise Rus askerleri tarafından işkence edilerek öldürülüyordu. Onlara ağızlarını kapatarak susup dağılmaları söyleniyordu. Aksi takdirde kafalarına kurşun yağdıracağını söyleyerek olayı bastırıyorlardı. Fakat bunlara karşılık Türk’ün sesi semalarda şöyle yankılanıyordu:

Ey! Sen beni hakir gören, aşağılayan efendi
Ey! Üstümde bir ömür efendi olmak isteyen
Ey! boynuma zincir vurup yokluğa sürükleyen
Gözlerini zehirletip oynatma yeter şimdi!
Ey! Sen beni kul yerine çalıştıran efendi!
Titre kork ki bağlı kulun başkaldıran güç şimdi!

Çolpan, derin düşüncelere dalmış ve halkın derdinden başka bir şey düşünemez hâle gelmişti. Halkının ve kendisinin bu kâbustan bir an evvel uyanma arzusunu, şiirlerinde ilmek ilmek işliyordu ve “Yeni erk için yeni kan lazım, yeniden uyanmak lazım.” diye haykırıyordu. Güzel adlı şiirinde halkın bir kahraman beklediğini güzel dille yazmıştı.

Karangu keçada, kökke köz tikip
En yarug yulduzdan seni soraymen
Ul yulduz uyalıp başını büküp
Aytadır: Men uni tüşde köramen.
Tüşümde köramen şunçalar gözel
Bizdan da gözeldir aydan da gözel.

1917 yılında Türkistan’ın beklediği gün geldi. 2. Nikolay, Bolşevikler tarafından tahttan indirildi. 1918 yılında Kokand Muhtariyeti kuruldu. İnsanlar artık özgür ve bağımsız olmanın sevincini kutlamak için sokaklara çıktılar. Çolpan’ın şiirinde tasvir ettiği Güzel ve o rüya gibi kısa geçen özgürlük, Kokand Muhtariyeti idi. Maalesef bu mutlu hayat, 73 gün sürdü. Bağımsızlık, acımasızca yeniden yokluğa mahkûm edildi.

Bolşevikler, Türkistan halkına millî bağımsızlık vadetmişlerdi. Fakat millî bağımsızlık yolundaki ilk adımlar, kanla bastırıldı. 1918 yılında Bolşevikler tarafından gönderilen Taşnak Terör Teşkilatı, bağımsızlık ve özgürlük için başkaldıran halkı, yaşlı-çocuk demeden hatta beşikteki bebekleri bile boğazlayarak katlettiler. Ağır silahlara karşı balta, orak, dörtlük ile güreşen halkın kısmeti acı bir şekilde yekûn buldu.

Cesetleri, Margılan yolundaki ağaçlara astılar. Onları defnetmek bir yana, dokunmak bile yasaklandı. Ceza, mukarrer ölümdü. Bu durumun korkunç tarafı, 1919 yılının 20 Şubat’ında Uluğ Türkistan dergisinde, Kokand Tarihinde En Müthiş Gün adlı makalesiyle yansıtıldı. Makale, şu sözler ile bitiyordu: “Kokand imdi ölüler şehri.”

Tüm bu olaylardan sonra mücadele sahasını genişletmek için hareket etmiş, örnek aldığı aydınlardan biri olan Abdurauf Fıtrat’ın teklifi ile Çolpan, Buhara neşriyatında faaliyet yapmak için yol almaya başlamıştır.

Bu dönemde emirlikler bitmiş; 24 yaşında Fayzulla Hocayev, Buhara Halk Cumhuriyeti Denetim Kurulu Başkanı yani Buhara’nın yeni rehberi olarak seçilmişti.

“Hayal, hayal yalnız hayal güzeldir; hakikatin güzelinden korkamen.” Çolpan, güzel hakikat; har-u zar olan aç, kulluğa mahkûm olan milletinin acısını ve korkusunu yaşıyordu. Uzak Şark ve Deşti Kıpçak çöllerine sürgün edilen, horlanan ve ansızın kurşuna dizilen günahsız insanların feryadı gözlerinin önünden gitmiyordu. Çolpan’ın işte bu korkan mesul hakikatin içinde bir yandan da öz yurdunda akşama kadar çaresizce ağır işlerde çalışan mazlum halkının iltica ile dolu gözleri hafızasından bir an olsun çıkmıyordu. Üzerlerinde soğuk havaya uygun olmayan giysiler ile ağır halde çalışmaları, onların bu cesareti, umudu, sabrı tam manada bize bir örnektir. Sirderya’dan 87 bin, Semerkant’tan 38 bin, Fergana’dan 50 bin kişi bu zulme uğramıştı. İşte bu, Çolpan’ın korkan mesul hakikatinin gözleri idi. Bu güreş ve er meydanına büyük bir güç olarak gelen Çolpan’ın her eseri halk arasında dilden dile, gönülden gönüle yer buluyordu. Ceditçilerin önderliğinde ve Çolpan gibi şairlerin de etkileriyle Türkistan gençleri bu milletin zincirlerini kırmak için artık yemin etmişlerdi:

“Vicdanım ile ant içerim ki Türkistan azatlığına, Uluğ ve azat Türkistan maksadı için bel bağlayan Türkistanlıların milliyet ve kabile farklarına bakmaksızın bir olarak Türkistan Millî Birliği yoluyla azatlık baht ve saadetine ulaşıncaya kadar bütün canım ile hizmet edeceğim. Cemiyetin sırrını saklayacağım. Bu yola canım feda olsun. Silaha, millî bayrağa veya Kur’an-ı Kerim’e elimi koyarak cemiyet azaları önünde içtiğim andıma hıyanet ettiğim takdirde kanım şu silaha helal olsun…’’[2]

Yıllar geçtikçe Çolpan’ın haykırışı, her taraftan seda vererek yankı bulmaya başladı. Onun halk arasında itibarı o kadar yükselmişti ki hatta hayattayken okullara adı verilmeye başlamıştı. Onun her şiiri, hikâyesi ve sahne eserleri “erk bayrağını tutan” olarak dünyaya yayıldı. Onlardaki kahramanlık ise Çolpan ile omuz omuza cenk eden savaşçılar olarak meydana atılıyordu. Maksatları halkı uyandırıp halkı bilinçlendirmekti. Tabii ki bu hareketleri Sovyet Hükümeti’nin yandaşlarını rahatsız etti. Ondan sonra Çolpancılığa karşı büyük bir mücadele başlattılar.

Çolpan’ı ırkçılık suçlamasıyla mahkemede yargıladılar. Yargılamalar esnasında Rus yandaşları ile gönlü ziyadesiyle zengin Türkler arasında anlaşmazlıklar çıktı. Dediler ki: “Çolpan kimmiş? Puşkin kim? Bizi Rus ağalarımıza ters düşürmeyi bıraksın Puşkin varken “Çolpan’a ne gerek var?” Bunlara karşılık dediler ki: “Çolpan; bizim mefkûremiz, o bizim evladımız, canımızdan kanımızdandır. Onun eserleri, halk dilinde yazılmış, bugünkü genç evlatlarımız onun sade dilini seviyor ve biz ondan vazgeçmeyiz.” Her iki tarafı gözetleyen Rus hâkim, ayağa kalkıp “Çolpan’ı savunan Aybek dedikleriniz hiçbir şeyi değiştirmez. Onun tekrar terbiyelemek meselesini ele alacağım.” diyerek mahkemeyi kapattı.

Vaziyet Ciddileşiyor

Çolpan’ın hayatı tehlike altındaydı. 1932 yılında Fayzulla Hocayev, onun hayatını kurtarmak için Çolpan’ı Moskova’ya gönderdi. Çolpan, orada SSCB Halk Komiserler Kurulunda tercüman olarak çalıştı. Çolpan, siyasî durum yüzünden 1935 yılında ana vatanına ancak döndü. O zamanlar Çolpan’a karşı olan siyasiler durulmuş gibi gözüküyordu fakat onların isteğiyle Çolpan, Rus askerleri tarafından alıkoyuldu ve özellikle Fayzulla Hocayev, Abdurauf Fıtrat, Abdulla Kadiriy, Batur Maliklere karşı kullanılmaya çalışıldı. Ruslar Çolpan’a, onların aleyhinde hareket etmesi için teklif götürdü. Çolpan, “Ganimime (halkıma), aydın insanlarıma ihanet etmem; imanım var,” diyerek kendisine sunulan bu teklifi geri çevirdi. Çolpan, o zaman kesin anlamıştı ki bu halkın aydınlarının akıbeti pek yaman görünüyordu. Maksatları; ziyalı, marifetperver insanları tamamen yok etmekti. Çünkü müstakil fikre sahip insan, siyasetin tüm mahiyetini çabuk fark edendi…

Çolpan, bundan sonra tehditlere maruz kalmaya devam etti. Yakınlarının canını kurtarmak, onları tehlike ve zararlardan korumak için tüm el yazmalarını ateşe vermek zorunda kaldı. Yanıp küle dönen eserler arasında Gece ve Gündüz romanının, yaşanılan bu sancılı günleri anlattığı tahmin edilir. Aynı zamanda Ötken Künler ile Gece ve Gündüz arasındaki ortak yönler romanların ismiyle başlamaktadır. Her ikisi de zamanla alakalıdır. Yakın geçmişi konu alan bu eserlerde geçmişteki bilgisizliğin, geleneklerin ve iç çekişmelerin halkın hayatını ve Türkistan’ın geleceğini nasıl olumsuz yönde etkilediği anlatılmaktaydı.

Sonuç

Bu olaydan sonra üç gün geçer geçmez 1937 yılında Çolpan yakalanmıştı. 4 Ekim 1938’de Taşkent şehri Börücer sokaklarında bilinmeyen kimseler tarafından kurşuna dizilmek suretiyle idam edildi. Bunun gibi daha nice aydınlarımız kefensiz şekilde toplu ve kimsesiz mezarlara gömüldüler. Onların bedeni aziz toprağa birer tohum gibi saçıldı, ruhları Allah katına yükseldi. Lakin millî bağımsızlık ve özgürlük fikirleri hayattadır. Biz bugün bu insanları dinledik, bu insanlara kulak verdik ve vermeye aynı zamanda da onları örnek almaya devam edeceğiz. Adaletin yanında milletimizi, insanlığı, canlı ve cansızı seveceğiz. Bugün aramızda fikirleri, şiirleri, eserleriyle zihinlerimizde daima bir ‘Çolpan’ yıldızı gibi parlayacaktır.

Dünya aslı değirmen , kızıl değirmendi, onun arzuları feleklere tüm cihana kızıl renk saçıyordu.

Allah ruhunu şad, mekânını cennet eylesin.

KAYNAKÇA

Özbay, Hüseyin. Çolpan’ın Şiirleri: Metin-Aktarma-İnceleme. Sayfa 13-15. Ankara. 1994.

Paksoy, İrfan. Bir Kızıl Terör Kurbanı: Abdulhamit Süleyman Çolpan. Milli Devlet gazetesi. 09.11.2022.

Andican, Ahat. Cedidizmden Bağımsızlığa Hariçte Türkistan Mücadelesi. Sayfa 19-24, 125. Emre Yayınları. 2003.

[1] Buhara Halk Cumhuriyeti Cumhur reisi Osman Kocaoğlu’nun yayınladığı beyannameden. 10 Aralık 1921

 

[2] Türkistan Millî Birlik Teşkilatı’na girecek üyelerin yemin protokolünden

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.